No. 2096—Â4ll Öyleya, Pariste 5 yıl yaşıyan bir genç Göksele nasıl bağlanabilirdi. Hele Oktay gibi filiz boylu, kumral saçlarının serpildiği aşık başlı, ak tenli erler fransız kadınının civelek pençesinden kurtulabilir miydi hiç?... Bununla beraber uzun ayrılık zamanında Göksel de boş kalamazdı. Çünkü onun da kabına sığmayan güzelliği vardı. Bitiminde yeşillik tüten körpe bakışları, altın bir çerçive içerisinde pırıldıyan yüzü kim bilir kaç gönülde ölmez izler bırak- mıştı. Ayrı geçen zamanları ber ne olursa olsun birbirlerine bağışladılar. Daha doğrusu ödeştiler. Kır gezintisinden dönenler ellerinde papatya ve nerkis demetlerile kapıdan göründüler. Sahanlıkta yeniden bir çığlık, bir haykırış koptu. Oktay henüz gelenlere : — Oh neiyi gençler işlerile uğraşsın sizler kırlara çıkın... Her kadın gibi gençlikten asla uzaklaşmayı istemiyen halası : — Daha dur bakalım yavrum. Bizim de gençliğimiz var... dedi. Gülüştüler... Gehç mühendis onlara birazda İstanbulda- kileri anlattı : — Babamla, annem iyi. Ben görmiyeli epi- ce yaşlanmışlar. Sizden çoktanberi mektup ala- madıklarına üzülüyorlardı 'Tomrisi bu gelişimde uaslanmış buldum. İstanbulda büyük değişiklik göremedim. Yalnız Ayaspaşada, Taksimde yeni apartımanlar kurulmuş, Fatih ve Aksarayda da önemli değişiklikler olmuş.... Doğalı beri ya- Pilacağını işittiğim Unkapanı köprüsü de orta- dan kopmuş. Sizler İstanbuldan ayrılalı kaç yıl oluyor ? Baba kız birbirlerinin yüzüne baktılar. Son- ra ikisi birden: — 3 yılı geçti. dolaşmadık.. — Enişte, siz bir iş görüyor musunuz ? Eski asker yüzünü buruşturdu. — Artık çalışma zamanımız geçti. Biz teka- ütler aldığımız para ile pek güzel geçinebilir. Şimdi sira gençlerde, dedi. Fakat gençler bu düşünceyi beyenmediler... Oktay geleli bir hafta oluyordu. Yine sev- ginin en ateşli anlarını yaşıyorlardı. Gece saat 12 yi vuruyordu. Büyük anne bir köşede horul- duyor, mütekait çoktan yatak odasına çekilmiş Kızımızın ardısıra az yer UYANIŞ 347 bulunuyordu. Oktay bavulundan çıkardığı kart- postalları birer birer Göksele gösteriyordu. Bir aralık elindeki karta dalınış olan kız lâmba şi- şesine doğrn yaklaştı. Delikanlı hemen saçları» na dokundu ve: — LAmbaya o kadar sokulma... Saçların kavrulacak.,.. dedi. Kız birden gıdıklanmışcasına ürperdi. Başbaşa vermiş iki sevgilinin loş duvara çarpan gölgeleri zaman zaman kımıldıyordu. Bir aralık sofadan gelen tiz bir ses karanlıkta titredi : — Artık yatın çocuklar, saat bire geliyor. — Peki hala... Oktay Gökselin iri yeşil gözlerine baktı. İkisinin de uykuları dağılmıştı. Önlerinde yığılı bir sürü kartpoatala bakarken kâh gördükleri kar yığınlarının, buz dağlarının soğuğile üşüyüp birbirine sokuluyorlar. Kâh ılık nisan bahçelerinin çiçek dolu köşelerine sığınmak düşüncesile çırpınıyorlardı. Bir aralık Oktay kartları bavula koymak istedi. Kız hemen elinden kaptı. Delikanlının: — Uykun gelmedi mi? söz'erine Göksel kısaca : — Hayır... Henüz uykum falan yok.. diye karşılık vermişti. Bunu kırk yıldan bekliyen Oktay da: — Peki öyle isededi. Yine sustular. Maden lâmbanın fazlaca açılmış fitilinden çıkan alev güclü soluklarda titremeğe başladı. Artık lânıba şişesi yarıdan aşağı is bağlamıştı Karşılarındaki bir sağa bir sola dövünüp duran asma saatin tiktaklarına o kadar alıştılar ki az zaman sonra işleyişini bile duymaz oldular... Birbirlerinin yüreklerinin atışını işitecek kadar yaklaşmışlardı. Gözlerinin çevresi halka halka ınorarmış, du- dakları yer yer çatlamış olan Göksel yıllardan beri kalan duygularını karşısındakine sezdirmeğe çalışıyordu. Fakat Göksel pek beceriksiz yaptığı bu rolde karşısındakine saklamak istediği şeyi çok- tan anlatmıştı. Genç kızlar sevgi denen kaynağa bir dadanmasınlar... Onu bir tattılar mi artık önü alınmaz, salgın bir hastalık gibi bütün gövdelerine yayarlar. Bu acılara kendileri kat- lanıp kalsalar yine iyi. Fakat karşılarındakının da ayni acıyle çırpınmasını isterler. İşte o zaman hırçınlaşırlar, onların isteklerini yerine getiren erkekler her yerde sevilir ve sayılır. Oktay bu çeşit tiplerin ideal bir örneğiydi. O, kadın deni- len inceliği kırmadan kullanmasını biliyordu. Bütün kartpostallara baktılar. Artık ellerinde görülecek birşey kalmayınca birer canlı kart olan birbirlerini süzdüler. İkisinin de uyku gör- lerinden akıyordu. Birbirlerine iyi uykular ti