348 SERVETİFÜNUN . diliyerek âyrılip yattılar. O geceki birbirine sokuluşun tadını ikisi de unutamıyor ve ar- tik haftada bir gece uykudan kaçamak yapıyor- lardı..... Kadın denen çetrefil bilmeceyi çoktan çöğe- bildiğini sanan genç mühendis halasının kızına gün geçtikçe bağlanıyordu. Gökselin tertemiz gönlünün açığa vurduğu sevgi alev dudakların- dan ve kıvılcımlı bakışlarından tatmıya dadanan Oktay geleli beri yüzünü açmadığı köprü pilân- larını çizmek için birkaç gün ölçü almıya uğ- taştı. Önceden bu yere pek isteğile gelmemişti. Bayındırlık Bakanlığından aldığı direktif üze- rine Göksellerin bulunduğu ilçe Baylığının or- tasından geçen Kizılırmağa köprü yapacaktı. İşte bu yerinde şans daha ilk Avrupadan gelişte onu Göksele yaklaştırmıştı. Bu köprü pilânile beraber bir evlenme projesi çizebileceğini kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. Nasıl kapıldığını o da bilmiyordu. Pariste son bulunduğu bir pansiyonda kandırdığı bir zengin kızı gibi Gökseli de eylenip, gönlünü aldıktan sonra sa- vacağını sanmıştı. Fakat nekadar aldanrlıştı. Demek Türk kızları yer yüzünde kurnaz ve akıllı geçinen Fransız matmazellerine benze- miyordu. Oktay köprünün pilânlarını yapıp bitirdik- ten sonra temel atma türeninde de bulundu. Kızıl ırmağın yemyeşil iki kıyısını birleştire- cek olan bu taş yapı onun evleneceğini gösteren sonsuz bir işaretçi olacaktı. Köprünün işleri yapılıp bitinciye kadar yaz geldi. İlk okullar da kapandı. Genç mühendis Anadolunun en şirin No.2096—411 ülkelerinden biri olan bu küçük ilçebaylıkta halasının güzel kızile nişanlandı, Arkasından evlenmek üzre Gökseli ve bütün soyunu topar- İayıp İstanbula getirdi. Bütün eş, dostun elbir- liğile düğün yapıldi. Ve bu güzel, ateşli seviş- ime bayağı bir evlenme ile sönüp gitti. İstedi- ginden fazlasını karşısında bulan Oktay artık körpe hatıralarla süslü zihnini kurcalamaz oldu. Böylece bir çağlıyan dinmiş, bir çay yatağını değiştirmişti. Evet bir ırmak yerinden, yolun- dan çıkıp dört yana yayılmıştı, çünkü artık sevgisi elle tutulur bir hal almıştı. Gün geçtik- çe kıza olan bağlılığı çözülüyor; onu gözlerinde büyüten hatıralar ortadan kalkınca bayağı oldu- ğuna içten içe inanası geliyordu. Çok geçmeden Gökseli Fransada yaptığı eski çapkınlık arka- daşlarından biri gibi görmeğe başlamıştı. İstan- bula geleli beri yine durup dinlenmeden kadın- ların arkasından koşuyordu. İçki ve kumar düş- künü insanlar gibi kadın düşkünü olanlar da kısa bir zaman için bu kötü huydan vazgeçtik- lerini sanırlar. Fakat onlar kendi kendilerini aldatmaktadırlar. Ye bulundukları yer bu işi yapmıya uygun değildir veya tutuldukları şey.. Bu engelleri bir o atlattılar mı öncekinden daha uçarı çapkın olurlar. Bir daha yapmam diye kendi kendilerine verdikleri sözler, ettik- leri yeminler hep boşunadır. Çünkü bu sözleri sağlam bir kanaatle vermemişlerdir. Oktay da fırtınaya katılmış bir kuru yaprak, ırmağa ula- şan küçük bir çaydı. Sürüklenip gittiği bu büyük çağlıyanın akışına nasıl karşı koyabilir- di. Genç mühendis işe başlar başlamaz ilk yap- tığı şey çalıştığı yerdeki daktiloları ikişer yol- dan çıkarmak oldu. Pariste Ankarada Çankayada kaymakamlık binası yarım kalan sarışın, kumral ve esmer albümünü gün geç- tikçe dolduruyordu. Önce en yakındaki daktiloyu kandırdı. Bu ak tenli, kıvırcık saçla- rının pırıltılarile çerçivele- nen penbe benizli, iri navi gözlü, orta boylu bir güzeldi. Körpe göğsünün küçük bir sartıntıya uygun olarak titreyişi uzak yakın bütün masalarda çalışanların gözünden kaçmıyordu. Okta- vın odası tam bir taş bebek yapılı kızın masasına karşı düşüyordu. Yazıya deyer bir iş olduğu zaman hemen elile işaret ediyor, güzel daktilo-