Roman Hikdyesi : a — Ne, 209a—4ll Bir Adam Mazisine İğiliyor! Yasan: Constantin-Weyer Anlatan : Tevfik Ünsi Son senelerde Avrupa mecmualarında yeni bir hikâye larzı çıktı. Her hafta yözlerce çıkan romanlar içinde en güzel bir ikisini seçip “Roman raconlö, sernamesile hikâge gibi anlatıyorlar. Aşağıdaki hikâye, ayni şekilde, GonRhur mühâfalını Razanan meşhur bir Fransız romanının bir Türk yazıcısı tarafından hikâye ediler şekildir. Antakyadan bir manzara , ir adam mazisine İğiliyor.. Sinema şeridi gibi onu tersine çevirsem, Kanada çayırlarında at koştururken, şimalin karları arasında, Atlan- tik'te kendimi arabada, yayan Loren'in gölgeli yolla- rında görüyorum. Bu yol beni tekrar çocukluk yuva- ma götürüyor. — gözlerimi kapayınca yeniden EKanadaya dönüyoru O zaman erki Napoleonla at yetiştirirdik; nal- lardan kalkan tozlarla ovada yol çizerdik. Vahşi bir beygirin dik başına kementi geçirmek için yarışırdık. Fakat çayır yavaş yavaş ölüyordu. Atların çıkardığı tozlar yerine, artık evlerin dumanı göklere tırmanı- yordu. Senelerce hayvan yetiştiren ihtiyar David kulü- besinde içerken 8öyleniyor: — Güzel günler bitti! İki kasa içeceğim kaldı. Sonra bu eski evi yakıp şehre ineceğim, evleneceğim... İhtiyar David «evim» dediği kulübesini değil öm- rünün şenelerini yakacaktı. Önümüzdeki hayvaularımızla traktörlerin toprağı karıştırdığı çiftlik toplantısına vardık. Yavaş yavaş akşam oluyordu. Napoleonun atı kişnedi: yabancı kısrakların kokusunu almıştı. İlk kapıya ilerledik. Sakallı bir İrlandalı ve karısı beygirlerimizi kapıyı cak bir çitlik yer vermek istemediler, Fakat önlüklü iki kızı ve sarı ile kırmızı arası renkli bir genç İr- landalıyı kandırdılar. Memnun olmıyan ihtiyar oğul- larına dönüp: — Arge ve kızlar böyle iati- yor, dedi ve kaldık. O akşamki yemek, hayatımı tayin etti. Sofrada bir taraftan zorla kırmızı renklinin Boers harbini dinlerken, ince, uzun Hanna © Molli'ye bakmaktan garip ve tatlı bir his duyuyordum. Napoleon Hanna ve kardeşi Mag- da çayın, attaki maharetlerini anlatırken gözlerim hep ondaydı. Onlarsa Napoleonun sözlerine bir türlü inausmıyorlardı. İsbata karar verdik, Bir gün böylece kaldık. Hay- van satışı bizi biraz daha gecik- tirdi. Arşenin Hannanın etrafında dolaşmasına çok sinirleniyordum. Yoksa onu kardeşi Magdı seven Pol Düran kadar geviyor müy- dum? Belki hayır. Pol Magdı ölüme atılacak kadar seviyordu; bense yalnız tatlı bir his akıntı. siyle. Fakat ayrılmak da istemiyordum. Toprağa bağlı mı kalacaktım ? Napoelon bu hayattan birşey anla- madı, atını koşturmak, larzosunu savurmak içiu garba doğru çekip gitti. Bir sandık kitapla yalnız kaldım. Çiftçiye benzer hiç bir tarafım yoktu. Hem bu kızıl renkli adam eanımı sıkıyor. Hanna ile dolaştıkları için mi? Hayır, benim canımı sıkan, avcunda sıkıştıran başka vahşi bir arzu: Ormanın çağırışı, ormanı kucaklamak ar- zusu. Yukarıda, uzakta her gece eksilen hayvanlarile orman çağırıyor. Bu ses bütün kalbime doldu, taştı. Düranas anlattım. Bir an sessiz kaldı, sonra: — Sizinle gelemez miyim 9 dedi. Avlanılırsa çok para kazanılır değil mi? Şimal rüzgârının öldürmek, karın gömmek hırsını, ormanin engin hırçınlığını anlattım, o israr etti; — Belki dönüşte Magda zengin bir koca olurum. O, Fransız olmama rağmen beni seviyor. Siz de Han- n&nın hoşuna gidiyorsunuz, zânnedersem. Bütün gece uyuyamadım. Magdla evlenmek istiyen Polü, Arşeyi kıskandıracak kadar olan Hannayı düşündüm, Daima biras lâk ğıma şükrettim, Benim gibl macera peşinde koşan bir adam... o bir toprak kızı... Gece yürüyor... Saat tiç... Bir kurd uluyor. — Sizinle gitmek Polün nerden aklına geldi! Bu kışı ne hoş geçirecektik — Magd, sizin için bir Fransız ata sözü: Gözden uzak olanlar daima haksızdır. al) v MM ZA eee YARI —.. 340 İT SERVETİFÜN UN