A No. 2081—396 — Bunlar iftiradır, diye bağırdı. Halef Bey, masımdur. Bu sözler, bütün ihtiyat ve soğukkanlılığını elden bırakan Kilimyanı hiddete getirdi. Düdük gibi ıslık'ı bir ses'e: — Masum!.. Masum mu? dedi. Bu kelime bütün hiddet ve gazabını tahrik ediyordu. — Bir hayvan gibi zincirlenen yiğenim masumdu. Kuyunun dibine atılarak kafatası par- çalanan ve halen kuyu dibinde medfun bulunan annem masundu. Bu kuyunun kanlı ve çâmurlu suyundan içmeğe mecbur olan arkadaşları ıma- sumdu. Diğerleri, hepsi, hepsi canidir. Meli- kov da, Halef Beyde, ve... Birdenbire durdu. Toni Mur, sordu: — Ve daha kim? Ermeni, kinin canlı bir timsali olarak Mu- run önünde duruyordu, Her halde, henüz oyna- a” cesaret edemediği bir kozu vardı. Sordu : — Ffendimiz, hakiki caniyi taniyorlar mı? Mur, tehdidi hissetmişti. Halef Beyin ma- sumiyetini ispata kalkışırken, şimdi bizzat ken- disini müdafaaya başlaması lâzım geliyordu. Bü- tün sözleri dudakları üzerinde ibtirazla çıkıyor, titriyor; fakat Kilimyanın insani tahrik eden gülüşü bütün hakikati hatırlatıyordu. Bununla beraber, oldukça adi bir malılâkun karşısında, ruhunun ve kalbinin derinliğini açmamağa gay- ret ediyor; kaçan nazarlarını bü sırıtkan çehre- ye dikiyor; birdenbire, karmakarışık olan ve derin bir sıkıntı veren fikirleri bir elektrik zi- yası gibi aydınlanıyordu. Elini Kilimyanın omuzu üzerine koyarak: — Halef Beyi haber veren sizsiniz, dedi. Bu kelimeler üzerine Ermeni, şaşkınlaştı. Sahnenin şahitlerinde hiçbir şüphe kalınamıştı. Yahudi kâtip bağırıyordu : — Sana, kim para verdi ç. bize bunu yap- tın ?.. Namussuz, alçak rezil! Kilimyan, böyle bir şey yapmadığını ileri sürüyor ve ayni zamanda da yumruklarından sakınmak için yüzünü izliyordu. Birdenbire bitkin bir hale gelmiş ve bütün vücudü titre- mişti. Zira Abdülkadirin mazarlarile karşılaşmış ve bu bakışlar diğer bütün hakaretlerden daha ziyade müessir olmuştu. Önce kendisini müda- İaa etmek istemiş; sonra duvarlara sokularak, alçakça savuşmağa mecbur kalmıştı. . . 'Toni Mur, akşam üzeri, çok neşesiz olarak UYAN 1Ş 101 Mösyö Klarenin evine girdi, Şeyhden tam bir malümat almak istemişti; fakat, cesareti olma- dığı için buna muvaffak olamamış; Kilimyanın karşısında olduğu gibi, Abdülkadirin karşısında da müşkül bir vaziyet içinde kalmıştı. Cali bir faaliyetin vicdanının takdirlerini tahfif ve tes- kin edeceği ümidile, bu işle uğraşacağını ve Halei Beyin avukatını görmeğe gideceğini Şeyhe vadetmişti. Ertesi sabah avukattan, Halef Beyle görü- şebilmesinin teminini rica ve israr etti. Bu- nun için de bir çok katlara çıkmak ve inmek, muhtelif yazihanelere girmek ve ayni zamanda da vazifesindeki işlerine geç kalmak mülâhaza- sile şeflerinin müsadesini uzatmak icabetmişti. Bütün bu teşebbüsler onu sersemleştirmiş ve evine dönünce vazifesine karşı yaptığı ihmal onu bütün ağırlığiyle ezmişti. Mösyö Klare ile Kamil dayı tavla üzerine iğilmişlerdi; ayak seslerini derhal tanıyarak Muru yüksek sesle çağırdılar. Genç adam, üzun zamandanberi, gerek onlara ve gerekse misafir- lerine karşı pek seyrek göründüğü için böyle bir daveti reddetmedi. Mösyö Klare, samini bir şekilde darılıyor. Liz de, bir bardak punç vermek için Mura doğru yavaşça ilerliyordu. Mösyö Klare ile Kamil dayı, tavla üzerine iğilmişlerdi Oyunun devam ettiği müddet zarfında Mur, bermutat mütevazi işile meşgul olan Lizi tetkike vakit buluyor ve onun aşağıya doğru iğilmiş gözlerinin etrafındaki morluklara dikkat ediyordu, — Bitmedi —