No, 2081—396 şimdi kendisinde bir başkalık sezi- yordu. Güzel kızın ağırbaşlılığına şaşıyordu. O, salonların ışık taşan yerlerinde gördüklerinin hiç birine benzemiyordu. Yaşça bile ondan üs- tün olan nice süslü kadınlar erkek- lere karşı olmadık çocukluklar ya- parlardı. Türkândaki ağırlığı anne- sinde bile görememişti. Genç kız, yoksul olduğu halde fa- brikatörün oğluna kulak asmıyordu... Yoksa o otomobillerde gezmek, ba- lolara, çaylara, gitmek istemiyor muydu? Kadın deyince Songurun gözüne - eğlence - gelirdi. Demek şimdiye kadar denemelerile edindiği, renkli salon gazetelerinde okuyup ezberlediği kadın tipi yanlıştı. Bar- lara gitmiyeliberi yüzündeki sarılık azalmağa, renginde hafif bir pem- belik belirmeğe başlamıştı. o Türkân, birkaç gündenberi işe gelmiyordu. Songuru içten içten bir düşünce almıştı. Ötekine berikine sormağı da unuruna yediremiyor- du... İşçilerinin defterini karıştırdı. Kızın adresini bulup, Babasının ağ- zından işe niçin gelmediğini soruş yollu bir pusula yazdı. Ertesi gün gelen karşılıktan, hasta olduğunu öğrenince eski düşüncesi bir kat daha artmıştı. Ne yapmalıydı ? Fab- rikadan geliyormuş gibi bir doktor Doktor, dönüşte gözleri dört açılan gence korkacak bir şeyi olmadığını, iyi bakıldıktan sonra birkaç gün içinde kalkabileceğini söyleyince bi- raz yüreğine su serpilmişti. Gün a- şırı yolladığı doktor Türkânı yatak- tan çabuk kaldırdı. İyileştiği gün bir buket te çiçek yollamıştı Türkân, fabrikadan kendisine gösterilen yardımlara şaşırmakla be- raber çok seviniyordu. Hele son gelen giçek demeti okadar hoşuna i Fakat fabrikatöre ne olmuştu. Kız, hasta olalıberi demek adamcağız huyunu değiştirmişti. Bu zamana kadar kimseye metelik sek- tirmiyen para canlısı direktörün yap- tığı iyiliklere bir türlü inanamıyan Türkân, ertesi gün işe gelir gelmez onu görmeğe çıktı. İçeri girince; karşısında Songuru bulmuştu. Genç er, babasının halıya gömülü köşesine oturmuş gazete okuyordu. Kızcağız, söyliyecek söz UYANIŞ Türkiyenin Tokyo büyük elçiliğinde, Türk-Japon sosyetesine mensub aileler şerefine bir çay ziyafeti verilmiştir. Yukarıdaki resim, 80den fazla davetlinin hazır bulunduğu bu ziyafette alınmıştır. Türkiye Büyük Elçisi ve davetlilerden bir grup. Ortada, vaktile Ertuğrul va- purunun Japon sularında uğradığı kazadan kurtulan Türk bahriye- lilerini Türkiyeye getiren Japon babriye zabitlerinden Amiral Saka- moto. Bu zat, o zabitlerden hayatta olan tek kişidir. Onun arkasında duran da, eski Harp Bakanı General Araki. bulamadı. Tersyüzüne çıkarken Son- gurun “geçmiş olsun İ,, dediğini duy- muştu. Düşünceli düşünceli işinin başına koştu. O günü hep kuruntu ile geçirmişti. Bir aralık arkadaşla- rna, ihtiyar fabrikatörün nerede ol- duğunu sordu. “O da hastalandı. Senin gittiğinin ertesi günü yatmış, hâlâ iyi olamamış, dediler. İşten çıkar çıkmaz fabrikatörü görmeğe gitti. Zavallı büsbütün sa- rarmış, çökük avurtlarında toplanan kırışıklar her soluk alış verişinde, küçük bir körük gibi açılıp kapanı- yordu. Küçüktenberi elinde büyüyen bu güzel kızının kendini görmeğe gelişine pek sevinen fabrikatör kı- sık sesile “sağ ol!, demek istedi. Songurun babası, uzun zaman hasta mi Artık her işi genç er görüyor, sık sık Türkâna danı- şıyordu. Son, günlerde işlerin ters gidişi yüzünden kızcağız da ister istemez gençe yardım etmeğe çalı- şıyordu. Kendi hastalığında yapılan emekleri ödemek, iyiliklerin altında kalmamak istiyordu. Fakat !bütün didinmeler boşunaydı. İhtiyar direktörün piyasada oy- nadığı rolü gençler beceremediler. İşler gün günden kıtlaşmağa, satış azalmağa başlamıştı. İhtiyar baba, son soluğunu verirken gözleri açık gitti..... Mezarı üzerine konulan çi- çekler arasımtia Türkânın kıyıda kal- imiş bir demeti de görülüyordu... Surgrurda, babasının acısile eski kötü huylar baştan görülüyordu. Artık her gece gün ağrıncıya kadar barlarda içiyor, gündüzleri bir kö- şede sızıyordu. Babası ölmeden ön- ce birkaç kez Türkâna evlenme iç- lerini açmış, fakat kızdan “hayır, diye karşılık alınca büsbütün umut- sızlanmıştı. Fabrika yalnız başına işlemeğe başladığı gün Türkân için- den gelen bir bağlılıkla işçileri kul- lanmağa kalkıştı. Fakat bu işler genç bir kızın başaracağı şeyler değildi. Çok geçmeden fabrika sa- tıldı. Artık Songurun da, yüzünü görmez olmuştu... a Türkân, eski genç fabrika- törden ayrılalıberi, içinde ona karşı bir sevgi uyanmağa başlamıştı... — Sonu 119nci sayıfada — an