412 ALER PLUMMER, kör kızile beraber fındık ağacından ya- pılmış eski ve köhne bir evde oturuyor, baba kız oyuncak. cılık yaparak hayatlarını kazanıyor- lardı. Bir çekiç vuruşile devrilecek ve parçalanacak kadar eski ve kü- çük olan kulübeleri, zengin evleri yanında, güzel çiçekler arasında yetişen zehirli bir mantarı andın- yordu Oyuncakcı baba - kızın patron- lafı Gruff ve Tackleton işminde iki tacirdi. Fakat Tackleton, Grufi- den daha çok zengin ve müeâsirdi. İşte Ca'eb ve kör kızı burada yapıyorlardı. Fakat Caleb kızına evlerinin bir saray kadar güzel ve rahat olduğunu söylemişti. Zavallı kız, çatlak tavanları, düşen sıva- ları, çürüyen tahtaları, hiç hiçbir şey görmüyor ve bilmiyordu... Bil- miyordu ki, etrafını çeviren her şey olabildiği kadar eski, biçimsiz ve çirkindi. Babasının ihtiyarlıktan kamburlaştığının, saçlarının baştan- başa aklaştığının, patronlarının bir taş kadar kaba, merhametsiz ve kalbsiz adamlar olduğunun farkın- da bile değildi, Hayır, hayır.. O, patronlarının yardımları ve verdik- leri hediyelerle dolu, güzel, rahat, kullanışlı bir ev; kendisini candan seven bir baba, ve asil, bir me- lek kadar temiz ve iyi bir oyuncak tüccarı tahlil ediyordu. İşte Caleb, kızının hayalinde böyle bir dekor yaratmıştı. Küçük kızı daha bir bebekken baba, inanmıştı ki kızının bütün acıları ve mahrnmiyeti metile son bulacaktı. O, kör kızı- nın mes'ut olması için her şeyi gözüne almıştı. Genç kız mes'uttu. Etrafını babasının gözlerile alâi- müsşsema ışığı içinde görüyordu da ondan... Küçücük bir evdi o; oturma oda- ları, eyni zamanda, çalışma odalarıy dı,. Raflarının üstünde her büyük- lükte veçeşit çeğit oyuncaklar, kukla lar vardı. Türlü türlü inşan nümune- leri yapmışlardı. Bütün bunlarin elbiselerini kör Bertha yapıyordu. Caleb, masanın kenarında bir oyuncağı boyarken, Bertha'da çü- rük, eski iskemlesine oturmuş, bir bebek elbisesi yapıyordu. — Babacığım, dedi, dün geceki yağmurda dişarda yeni paltonuzla idiniz, değil mi? Tanrının bir ni- SERVETİFÜNUN İngiliz Edebiyatından Hikâye: KÖR OYUNCAKCI Yazan : Angela Dickens Çeviren : Cahid İren — Evet kızım, yeni idim. Caleb, kurumak için astığı çu- valdan kaba paltosunu gözden ge girdi ve daldı... — Onu aldığına ne kadar &e- vindim baba bilsen ! — Evet, hele böyle bir moda terzisinden... Parlak, mavi kumaşı, Şık düğmelerile ne kadar yakığı- yordu bana! — Şüphesiz babacığım ! Diye bağırdı, gülerek oturdu, ellerini çırptı. — Şüphesiz babacığım. Güler yüzü, parlak siyah saçları ve kın- şıksız yüzile benim babama ne yakışmaz ki... Ah! Eğer Bertha perdeli göz- lerini açıp ta babasını, bu pis mur- dar odanın karanlık havasında ağır işler yapmuktan eğilmiş vücudu, baştan başa kırıklarla dolu olan yüzünü görebilseydi, ne kadar şa- şıracak, ne kadar üzülecekti !.. Caleb, kendisini büabütün yip- ratan parlak kadehi başına dikti paltomlg Ankarada Güvenlik Anıtının bir cephesi No,2074—389 ve sonra şakrak bir şarkıya baş ladı. Bu sirada Tackleton, kapıdan başını uzatarak boğuk bir sesle bağırdı : — Bana bak, buna tahammül edemem. Bırak 'şu şarkıyı. Daha çok fazla çalışmağa "kuvvetin ol- duğuna şüphe etmiyorum. Yeter artık, başla çalışmağa!... Caleb, birdenbire şaşırmış kal- mıştı. Vücudünde bir sıcaklığın do- laştığını hissetti. Ama kızının ku- lağına iğildi: — Bertha, dedi. Görüyorsun ya! Bana nasıl yalancıktan kızıyor? Bertha gülümsedi, başını iğdi, Mr. Tackleton'un elini alarak ki- barca öptü. Patron, elini kabaca çekerek : — Ne yapıyor bu ahmak kız? diye mırıldandı. Bertha, çiçekli bir gül dalı ge- tirdi! — Size güzel gülünüz için te- şekkür ediyorum, diye cevap verdi. Caleb, kızını «bu gülleri efendi- MİZ gönderdi» diye masum bir ya- lanla aldatmıştı. Halbuki, zavallı ihtiyar bu küçücük çiçeği almak için iki gün yemek yememiş, aç dolaşmıştı. Tackleton : — Şimdi ana baba günü, Bu budala adam ne yapıyor? Diye mırıldandı ve Caleb'e ka- ba bir takım emirler vererek Alla- halsmarladık demeden çıktı, gitti... İhtiyar adam, içini çekti ve kı- zını teselli etmek için kederini belli etmeden yânına gitti, okşadı: — Kızım, dedi. Hele onu göz- kırparken görseydin bu kadar ka- baca hareketin bir şakadan başka bir şey olmadığını anlardın. Genç kız, gülümsiyerek cevap verdi : — Evet, biliyorum. Bana gön- derdiği kıymetli hediyelerine te- şekkür etmemi bile fazla buluyor. Çünkü, her gelişinde beni eğlendir- mekle neşeleniyor ve arzularına kanmış olduğunu gösteriyordu. Fakat, bugünkü hali genç kızda, pek kederli ve gerip bir hâdise tesirini yapmıştı. Caleb, kızını avutmak ve sevin- dirmek için Mr. Tackleton'un oka- dar asil 've okadar büyük bir dik- kat ve düşünee ile bağlı olduğunu söylemişti ki, genç kör kız boş