408 SERVETİFÜNUN Samı Paşazade Sezainin Hemşiresinin Kolleksiyonundaki Resimler VE «İclâl»in Sonu Sami Paşazade Serainin, yeğeni Samiyenin kızı İclâlin genç yaşında ölümüne pek ziyade üzüldüğünü ve <lelâl» isimli eserinde, bunu içten bir teessürle anlattığını, evvelki sayıda belirtirken, bu eserden bir parça almıştık. e«lelâl», onun samimiyetidir. Bu sayıda da, şimdi İelâlin yanında dinlenen içli edibin ayni eserinden, evvelce aldığımız parçanın devamı ve sonu, - ayni zamanda slelâl» in de sonu - «Ah İclâl! Şimdi senin ismin kalbe hicran: söyler bir kuş, bi- hüş eder bir nağme gibi geliyor. İsmini teleffuz ederken onu öpmek için dudaklarıma gelen ruhum, ba» na diyor ki: Söyle! Daima o ismi söyle! O bendim, Bildiğim lisan- ları, sözleri, kelimeleri hepsini, hep- sini unutarak yalnız senin iamini bilmek isterim. Yalnız onu bilmek, yalnız onu söylemek bana kâfidir. Bana öyl» geliyor ki, o ismi göy- lersem Kurunuulâdaki Mısırın, Ro- manın, Hindin, Acemin bütün ilğ- he ve mabudeleri cevap verecek o isimle çagırırsam bulutların arasın- dan çıkarak, semanın tabakalarını aşarak birçok hayaller, ruhlar, ya- nıma gelecek yalnız sen!.. Ah sen! İnsanların önünde secdeber olarak yalnız isimlerini bildikleri gibi bem mevcut, hem gözlerden nihansın, Sami Paşazade Sezai, Cötes du Nord'da, Valandr&'de olan kısmı iktibas ediyoruz: Yüksek, karlı dağlarda esen bü- yiik rüzgârlar gibi bu beyaz başı- mın üstünde fırtınalar, kıyametler kopuyor. Kalkıp yeryüzünde yegâ- n6 penahım olan küçücük mezarı- nın ayakucuna gideyim. İclâl ben buradayım ! Sana üç dört yaşında iken masal söylerdim. Gene söyle- yim mi? İşte başlıyorum. Bir var- mış bir yokmuş... Bütün mevcudat gibi. Kâinat gibi. Evet, bir varmış bir yokmuş... Senin gibi, hayatım gibi. Söylediğini bilmiyen bu peri- şan kalem niçin «senin gibi» dedi. Senin bakışın, gözlerin zekâ ve dehan, hattâ çocukluğun ilâhidi, bunlar birer nişanei ebediyet de- ğil midir? Arzın üzerinden lâyemutiyetin bir gölgesi gibi geçtin. Evet bir varmış bir yokmuş... Alâmı iftira- kım gibi değil. Hicranı güzanım gi- bi değil. İclâlciğim masala başlı- yorum. Bir varmış, bir yokmuş; ev- lâdı vetat eden bir valide onu ara- mak, onu bulmak için başı açık, ayakları çıplak kırlara, ormanlara çıkmış. Girdiği bir büyük ormanın içindeki bir ağaca sormuş: Evlâ- dım nerede? Ağaç demiş ki: Ba- na saçlarının rengini verirsen &âna onu bulurum. Hemen vermiş. Ağaç onun evlâdını bulamamış. Yürü- müş, yürümüş.. Yorgun bir halde berrak bir ırmağın kenarına otu- rarak evlâdım nerelerde diye sor- muş: Irmak demiş ki: Bana gög- lerinin mailiğini verirsen evlâdı- nı ben bulurum. Hemen vermiş. Irmak onun evlâdını bulamamış ! Gitmiş gitmiş, yolda sayesinde oturduğu bir ağacın üstündeki kuş eğer sesini bana verirsen ben bulurum. demiş. Hemen vermiş. Kuş uçup gitmiş! Sonra bir çiçek tarlasına gelince çiçekler etrafını Sami Paşazade Sezai, &on zamanlarında almışlar. Gül: bana o penbe ren- gini, inciçiçeği dişlerindeki beyuz- lığı verirsen biz evlâdinı buluruz. demişler. Hemen vermiş. Çiçekler onun evlâdını bulamamışlar: ak- şam olmağa başlayınca validesi ar- tık bembeyaz saçları, sönmüş göz- leri, solmuş rengi, kaybolmuş inci dişlerile evine avdet ederken ah ben ne yapıyorum? Ne fena bir maşal söylüyorum. Affet! Pek pe- rişanım İclâl! Hem de masal da- ha bitmedi İelâl. Evine avdet ederken... Evet, evine avdet eder- ken... gecenin bipayan zulâmı üzerinde maverayi ukulden, avali- mi ulviyenin atakı serairine doğru giden kavafili ervah arasında tanı- dığı sesler işidir, bütün saçları ürpererek o tarafa müteveccihen kaldırdığı kadid olmuş kolları tit- rerken, şimdiye kadar samigi insa- niyenin işitmediği bir ses bir bi- tap: tesliyetyap ol! Kaybettik- lerini bende bulacaksın demij. İclâl, ben bursdayım. Tanıma- dan terkettiğin hayat ne olduğu- nu ben sana göyliyecektim, Unüt- tum. İztırabın ölümle mücadelesi !.. Daha meyusane olarak, bekaye aşık bir toprak kurdunun ölümle fenayab olması !.. İclâleiğim, İclâleiğim. Bebek- lerinle oynadığın, hattâ, hattâ bir danesinin bir misafir elile kazaen kırıldığı - zamanı harpde mislini bulmak mümkün olmadığı içün - o güzel yüzünün gözyaşları için-