406 SERVETİFÜNUN IŞ PZR. No, 2074 —389 Küçük Hikâye: HAYAL ve HAKİKAT! Yazan: Enver Naci Bu mahalleye taşınalıdanberi her akşam kapısının önünden geçerken onu pencereye yaslanmış, dalgın dalgın düşünürken görürdüm. İnce tipine pek yaraşan manalı ve derin bakışlı gözleri içli ve hassas ruhu- nun en açık ifadesiydi. Onda, emel- lerine ulaşamamış, aradığını bula- mamış insanların hasretli hali vardı. Masum duruşu, şimdiye kadar ha- yatına bir erkek gölgesinin bile ka- e hissini veriyordu. e görülen varlıkları ve bu lm bağlı bulunan manevi zen- ginliği ile hayalimdeki ideal kadın tipini e ema rdu. apısından her geçişimde, gayri- ihtiyari, düyime ağırlaşır, gözle- rim pencerelerine kayardı. Bir müd- det sonra onun da benim bakışla- rımın tesiri altında kaldığını hisse- diyordum. Bu sözsüz samimiyet epey ilerlemişti ki artık onu görünce şap- kamı çıkarmağa başladım. O da ba- şiyle mukabele ediyordu. Biraz melankolik görünen genç kızı ma yeri etmeğe karar verdim. ü gönderecek, ken- dime İsizlesi Yön yoktu. Onu bir gün sokakta görebilseydim, bu ciddi kararımı kendisine söylerdim. Kapılarını çalıp anasından, babasın- an istemem de biraz soğuk kaça- caktı ama, başka çare var ri Büyüklerine baş vurmadan ön lesi, tahsili ve karakteri akk hiç olmazsa konusundan, komşusun- dan biraz malümat almak lâzım değil miydi ? Bir gün evlerinin yanındaki evin aralık Ae önünde yaşlıca bir ka- dın g . Onun en yakın kom- şusu lü İçim en esaslı malümatı bu kadından nem ümit ediyor- dum. Yanına yal ım anım ii dedim, şu evde bir kızcağız oturuyor. onu nasıl ta- nITsınız ? Büğili " tasdik etti, omuzlarını kaldırdı, kaşlarını indirdi. Takındığı ciddiyetle kızın ciddiyetini ifade et- mek istiyordu galiba. Bu sualimin yalnız hareketten ibaret karşılığı beni tatmin etmişti. —- Tahsili nedir? dedim. Perdeler ... -— Taceddin Cavld'e — Bir kadın eliyle düştü perdeler Başbaşa camlera.. gündüze, suya.. Sevişen gölgeler, renkler yerdeler, Öteler beriler, daldı uykuya... Boğazlandı kanlı ellerle çınar, Kuşlar nerde ?.. dalda sustu söyleşme.. Bir sır mı seklıyor yoken yapraklar ?.. Renklerde hep gizli bir güzelleşme... Şimdi dalgın kaldın, ümitle yalnız, Gözlerinde hayat kırpışan yıldır, - Bırak, gitsin onu da, bu boşluğa... Gene bir gün iner böyle perdeler, En sevgili yüzler de kederdeler, Dalıver, en yakın, bir sarboşluğa... Gavsi Halid Ozansoy Derin derin içini çekti. Birden- bire yüzünü bir keder bulutu kap- ladı. Her halde, komşusunun kızına aid sorulan bir sual onda kendi kı- zının tahsil mahrumiyetini hatırlat- mış olacaktı. — Babası kimdir? diye sordum. Baş 'parmağile kendisini ko etti. Bu ne demekti? Ben kızın ba- basını soruyorum, karl Iz | ken- disini gösteriyor! Onun bu sükü- tuna gösterdiğim hayret, başka sual sormama mani olamamıştı : — Teyze; dedim, bu kızın ailesi zengin midir Manasız bir kahkaha attı. Acaba komşusunun görünüşteki zenginliği veya hakikatteki eği ile alay mı etmek istiyordu Sorduklarımın cevapsız kalışı beni sinirlendirmeğe (başlıyordu. Yoksa, her geçişimde kızcağızın pencerelerine baktığımı görüyor rdu da,şimdi benimle eğleniyor miydi? — İşte, dedim, size son sözüm: bu kızın nişanlısı, sevgilisi filan varmıdır? Bana doğrusunu söyleyini. Başın pe iterek: ,yok*“ demek istedi. Ve sonra dudağını büke büke, zorla bir güldü. Artık bütün asâbım ayaklanmıştı. Bazı isabetli ve manâlı gülüşleri ve hareketleri beni tereddütte ma kadı- nın aklından şüphe edecektim. — Bana m dedim si> Sile | alay etmiyorum. Fakat annem yerinde olduğunuz kil di eğleniyorsunuz. Ciddi ve hayırlı bir iş için sorduğum bir kaç suale cevap vermek zahmetinde bulun- muyorsunuz. Tam bu sırada genç kızın otur- duğu evin kapısı açıldı. Bu sert ve sinirli sözlerimin kadında yaptığı tesiri göremedim. Genç kız yanı- mıza geldi. Halinde, duruşunda müş- ülümü bilen bir insan gösterişi vardı. Beni kafes arkasından dinle- miş olacaktı. Ben bir şey söyleme- den o, hemen kekelemeye başladı: — Ba.. ba.. ba.. yım, di.. di.. dil.. si.. ye ar dirrr. He.. hem be.. ben. a a... a. an nn.. 9 dir. Si.. si.. siiiz ba.. ba.. ei na S0.. S0.. EE, run. küçük bayan, dedim, eN evde sizden önce ta- nıdığım bir genç kız oturdu da onu li o günden sonra evimin yo- lu ceği İ Krala doğru atacağını, kendisine doğru gelen topu Kralın bütün kuvvetile geriye savurmasını söyledi. Bu tedaviye dermansız düşünceye ka- dar devam edileceğini ve vücudün şifa kuvveti- ni tam manasile alması için Kralın mutedil yaşamasını da istedi Her şey Sadığın istediği gibi yapıldı. İlk gün Kral tamamen nefessiz ve dermansız kal- mış, öleceğini zannetmişti. İkinci gün hâl da- ha iyi gitti. Üçüncü gün bu hareketlerden mü- tevellit tatlı bir uykudan sonra tedaviye devam edildi. Hasta kendisinde büyük bir yorgunluk hissetmemişti. Ondört gün sonra K tüpü yük bir zevk ve hevesle atıyordu. Çünlrü, hü- dö reketsizlikten mütevellit fazlalıklar kaybolmuş, boğulma nöbetleri tamamen kesilmişti, onda sıhbat ve neş'e yeniden doğmaya başlamıştı. Büyük Moğol, birgün Sadıka <Şenin fesli- genin müessir bir devadır» dedi. Buna karşılık Sadık, < Büyük Hükümdar, benim fesliğenin nadirattandır. Hayatımızı kurtaran benim top oyunu vasıtasile sizi inzibat altını aldığım be- den hareketi ve gene size verdiğim kanaatkâr- lıktan başka bir şey değildir.> cevabını verdi. Volterin esatiri roman ve hikâyelerinde rast- lanan Hinâililere ait bu efsanevi öykü, topun vücut üzerindeki kıymetli tesirlerini bize açıkca anlatıyor.»