No, '4074—380 Kitap I Epeyzamandır uyuklamakta olan tembel saadetim uyanıyor. Hafız Nathanağl Allahı her yerde ara; bulursun. Her mahlük Hâlikı taşır, lâkin Onu hiç biri keşt- edemez. Nazarlarımızın takıldığı her mahlük bizi Hâliktan uzaklaştırır. Başkaları çalışmak veya neşretmekle meşgul iken ben kafadan öğrendiklerimi unutmak için üç senelik bir seyahata çıktım. Öğrendiklerimi unutuş ağır ve güç oldu; fakat bu hâl bana insanların vazettikleri tedris usullerinden daha nafi olmakla, hakiki bir talim ve terbiyenin, başlangıcı oldu. Hayataalâka gösterme- miz için sarfettiğimiz cehdi bilemezsin. Lâkin, mademki bugün hayat bizi alâkadar ediyor, onu her şey gibi ihtirasla sevelim. Alelâde günah işlememekte o kadar gurur sarhoş- luğu duyuyordum ki, tenimi keyifle cezalandırıyor ve günahtan ziyade cezada haz buluyordum. Nefsimizde liyakat mefhumunu izalede zekâ için büyük bir mania vardır. . yollarımızdaki şüphe bizi hayatımız müddetince iz'ac etti. Sana ne söyleyeyim? Korkunçtur düşünülen her intihap! Korkunçtur vazifenin himayesinde olma» yan her serbesti! Her taraftan meçhulümüz olan di- yarlarda bir yol, bu yol üzerinde de yenilikler arıyo- ruz. Bu yenilikleri yalnız kendi şahsımız için arıyoruz, buna dikkat et. Lâkin aradığımız bütün bu yollar Afrikanın diyarlarındaki yollardan daha meçhuldür... Gölgeli korular ve kurumayan membaların serabı bizi cezbediyor... Membalar, arzularımızın onlara gös- terdiği yollardan akarlar... Manzara ve diyarlar onlara yaklaşmamızla vücut bulurlar; ve biz o zaman onları eskisi gibi ta ufukta görmeyiz! Lâkin bu yakından gördüklerimiz de acaba, daimi surette değişen ve yenileşen bir görünüş değil mi? Lâkin böyle mühim bir meselede mukayeseler neye yarar ? Biz hepimiz Hâlikı bulduk sanırız. Fakat Onu aramaktan da geri kalmayız. Dualarımıza hangi isti- kameti vereceğimizi şaşırır, sonra Hâlikın her yerde hazır ve nazır bulunduğunu hatırlıyarak önümüze ge- len yerde, tesadüfen diz çökeriz. Sen dahi Nathanağl, nurunu elinde taşıdığı halde, yolunu görebilmek için nur arayan insanlar gibi ola- caksın. Her nereye gitsen karşına Hâlik çıkar. Hâlik, di- yordu Menalgue: “önümüzde bulunan şeydir., Nathanağl, geçtiğin her yere bak fakat, hiç bir yer- de duraklama. Şunu bil ki muvakkat olmiyan bir şey vardır : Allah. Ehemmiyet bakışında olsun, bakılan şeyde değil. Kendinde ayırt malümat diye sakladığın her şey dün- yanın sonuna kadar senden ayırt olarak kalacaktır. Bunlara ne diye sanki bu kadar ehemmiyet veriyorsun ?, Arzularda, ve onların tatminlerinde bir menfaat vardır. Sana hakikatı söylüyorum Nathanağl, tatmin UYANIŞ âii edilmiyen her arzu beni, edilenden daha ziyade manevf bir zenginliğe gargetti. Nathanağl, bir çok nefis şeyler için aşkimı aşın- dırdım. Her güzel şey için yandım, yorulmak nedir bilmeden. Her zevk benim için nefis bir aşk aşınması oldu. Münkirlerin kâffesi, zıd, mütebaid düşüncelerimi cezbediyordu. Her zekâ beni, birbirinden ayırd ol- ması dolayısile alâkadar ediyordu. Bazan kendimden «sympathie> yi bertaraf etmek derecesine varıyordum; zira onda müşterek bir heyecanın şükranını buluyor- dum. Nathanaği ,sympathie“ yi değil, aşkı bertaraf etmek istiyordum. Bilâmuhakeme hareket etmeliyiz, hareketimiz iyi de olsa, fena da olsa! Bilâendişe sevmeliyiz, sevgimiz iyi de olsa, fena a olsa! Nathanağl, sana şevk ve ateşinliği öğreteceğim. Nathanağl, sükünetten ziyade teessürler içlade geçen bir hayat yaşamalı. Ölümün vadettiği sükünetten sükünet arzu etmiyorum. Korkuyorum ki tatmin edil- miyen her arzu gibi her kuvvet sonunda beni iz'ac etmesin. Yer yüzünde bütün arzularımın tatmin edildiğini görüp ümitsiz ölmeyi ümit ediyorum. «Sympathie> yi değil Nathanağl, aşkı. Bunların ay- ni şey olmadığını anlıyorsun değil mi? Aşkı zayi etmek korkusu olmasaydı hiç bir şeyi sevmiyecektim. Onun korkusu bana her şeyi hüzn, keder, sıkıntı ve izdirapla sevdirdi. Her kese kendi hayatının düşünce ve endişesini ırak. (Harmanda dönen çarh yüzünden, bugün yazıma devam edemiyeceğim, Dün onu kolza döverken gör- düm. Daneler yere akıyordu. Yükselen toz nefesleri daraltıyordu. Bir kadın değirmen taşını çeviriyordu, İki güzel oğlan, yalın ayak, dökülen daneleri toplu- yordu. Ağlıyorum; çünkü kalmadı artık anlatacak hiç bir şeyim. Söyliyecek sözü olmadıktan sonra yazıya başlanmadığını pek âlâ biliyorum. Lâkin ben bu mev- zu üzerine bir çok defalar ip daha da yazacağım.) Nathanal, sana şönil | kadar kimsenin vermediği süruru vermek istiyorum. Bu sürura malik olduğum halde onu sana nasıl vereceğimi bilemiyorum. Şimdiye kadar sana hiç bir kimsenin yapmadığı bir tarzda, samimi bir lisanla hitap etmek isterdim. Sana, birçok defalar açıp kapattığın kitaplarında ümit ettiğinden faz- la ifşaat aramakla meşgul olduğun gece saatlerinde gelmek isterdim. Ümitvar olduğun bu anlarında, mu- kavemetten mahrum olan şevkin ye'se inkilâp eder. Yalnız senin için yazıyorum; hem de bu saatlerin için. Şahsi fikir ve heyecandan âzade bulunabilecek bir kitap yazmak isterdim ki, sen onda şevkinin inikâsın- dan başka bir şey görmüş olmuyasın. Sana yaklaşmak ve beni sevmeni isterdim. Hüzn, şevkin sükünet bulmuş şeklidir. Her varlık açılmağa, her heyecan dolgunluğa ka- biliyet gösterir. Heyecanlarım bir din gibi açıldı. ln bunu id- rak edebilecekmisin : Her ihsas ebedi — - Büttnedi — we t