No.1999—214 SERVETİFÜNUN 83 «Frav Adele Yudeks, komşusu Aloizi Pentaden davacı idi. Kom- şusunun kendisine bakarette bu- Yanduğunu iddin ediyordu. Davacı oturduğu apartımanın koridorunda, bir gün komşuların- dan birine kocasının yılbaşı hediyesi olarak satın aldığı bir kostiimü gösteriyormuş. Bu sırada yanlarından geçen Frav Aloizi Pents, dudak bükerek Frav Adele Yudeksi şöyle bir süzmüş, « Kedi süsleniyor!» demiş ve yürüyüp kendi dairesine girmiş. Bu iki kadının araları zaten ötedenberi açıkmış. Biribirlerile konuşmıyor- Jarmış. Bu söz üzerine, işte dava! Mahkemeye ikisi de gelmişti. Hâkim Dr. Ştark, dava edilene soruyor: — Ey, söyleyiniz, bakalım. Siz, böyle bir şey dediniz mif Dava edilen, şu cevabı veriyor: — İnkâr etmiyorum, <« Kedi süsleniyor! » dedim. Ama, komşum için değil, sahiden bir kedi için. O sradaorada bir kedi vardı, Bitişik dam üstünde oturmuş, yalanıp duruyordu. Beu kediyi bu vaziyette pencereden görüyordum. — Buna inanabilir miyiz? — Hakikat, budur. Ben, kom- şuma hakaret etmek niyetinde değildim. Onu kediye benzetme- dim. Söylediğim söz, kedi hakkın- dadır. — Damda bir kedi oturmuş olö- bilir. Fakat, herkesin kanaati, sizin bu sözle kediyi değil, komşunuzu mürat ettiğiniz şeklindedir. Bu aralık, davacı vekili, ayağa kalkar: — Bu sözle kimden bahsedil- diğini apartımanda kediden başka herkes biliyor! Hâkim, kedinin damda ne yap- tığını dava edilenden bir daha sordu ve tuvalet yaptığı cevabını aldı. Şahit çağrıldı. Bir şahit, şunları anlattı: — Davacı ile, koridorda karşı karşıya duruyor, konuşuyorduk. Konuştuğumuz şey, yeni esvabin biçimine dairdi. Derken, dava edi- len geldi ve « Kedi süsleniyor!» dedi. — Orada sahiden bir kedi var Yur idif — Hayır! Ne gezeri Bütün ci- varda bir kedi bile yoktur. Esasen Frav Pents, iki gün evvel de Frav Aloizi için kedi demişti. Hâkim, <« Kedi» denilmesini hakaret mahiyetinde saymış ve dava edilenden yirmi şilin para cezası alınmasına karar vermiştir.» N « Kedi » demek için. e$!/ Bu dava, son günlerde Viya- nâda görülmüştür. Yazısını bir Avusturya Ogüztesinden o iktibas ediyorum. Kediye benzetilmek, hakaret etmek sayılmış! Nekadar tuhaf ve aykırı bir düşünüş! Halbuki bizde bu müstesna mahlüka benzetilmek, - pek tabii olarak - hakaret sayıl- maz. Ben, kendi hesabnna, sütunum- da pençe yiyerek bana kızanların, istedikleri kadar kedi demelerine müsade ediyorum, Ve böyle diyen bir kim«e aleyhinde müddei umu- miliğe istida (vermek, hiç aklımdan Bu, bence hakaret değil, iltifattır! Hem yüksek bir iltifat! San'at dlemi: ÇALI İDİ, ÇIRPI İDİ.. EVİM İDİ YA! Fıkra meşhurdur. Genç bir kadın senelerden sonra hayırsız kocasından ayrılmış, babasının evine dönmüş. Her- kes memnun! Kızı tebrik ederlermiş, fakat o boynunu bükerek: — Çah idi, çırpı idi, evim idi yal... iş İşte temaşamızda bugün san'at yetimi kalan halkın istırabını da bu cümle hülâsa edebilir. On sekiz senedir Türk temaşasını yükselten, tam manasile millileştiren, sahnede türk dilini hâkim kılmağa ve kıymetli eserler temsili ile hakiki zan'ati yaratıp yaşatmağa çalışan bir tek mües- sesemiz vardı: Derülbedayi... Bir zaman- lar maruf türk temaşa muharrirlerinin en iyi eserlerini — hatta mahrumiyetlere bile katlanarak — temsil eden bir san'- atkâr heyeti bu idealin tahakkuku için uğraşıyor ve bazan çok parlak zaferlerle “işte eserim!» diye öğünebiliyordu. O zamanlarda Darülbedayi bir san'at ocağı ve seyirciler bir mabede giren mümin- ler gibi coşkun temaşa muhipleri idi. Heyhatl Bugün ol saltanatın yerinde yel- ler esiyor. Yakup Kadrinin bir hikâye- sinde dediği gibi «o hava dağıldı, dağıl- dı, yerinde bir boşluk kaldı, hazin bir boşlukis Şimdi Darülbedayi sahnesinde kırkından sonra saz çalan, şarkı söyliyen aksaçlı san'atkârlarla acemi beletçi kızlar yanıbaşlarında kapısını halka kapamış olan Gardenbar'ın boşluğunu doldurmağa çalışıyorlar. Dünyanın ilk yaradılışı devir- lerinde suda yaşıyan mahlükların bil âhere ciğerlerin vücude gelmesile karada yaşamağa başladıkları ilmi bir hakikattir. Fakat medeniyet tarihi insan zekâsının san'at ateşinden birdenbire sarraflık dü- şüncesine düştüğü biçare bir san'atkâr grupu kaydetmiyor. Onu de İstanbul Belediyesinin himmetile biz âleme gös- termiş oluyoruz. Ne acınacak ve ne ağlanacak netice! “ii