5 Ocak 1933 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 21

5 Ocak 1933 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

102 SERVETİFÜNU UN teskin etmiye, sahiden kavga etmediklerini, şa- ka yaptıklarını anlatmıya çalışmışlar, göz yaş- Jarının du Bını görünce, ertesi gün onun odasını değiştirmeye, onun yatağını kendi oda- larına bitişik küçük odaya nakletmiye mecbur olmuşlardı. Fakat bir kaç gün sonra annesi yi- ne kavga etmiş, onu yatağından kovmuş, bu sefer adamcağız, kabahatli gibi, bitişik odaya çocuğun yatağına geçmiye mecbur olmuş, kiz- cağız da annesinin yanında yatmıya başlamıştı. Oh; annenin sıcak yatağında, onun kolları ara- sında, vücudunun sıcak kokusunu hisederek uyu- mak küçük için ozaman ne büyük bir saadet idi. Çoçuk evvelâ annesinin çılgın, fena gülüşü ile bu hiç beklemediği şefkati arasında büyük bir tezat hissediyordu; sonra, ekseriya sabahleyin uyandığı zaman kendisini yine biti- şik odadaki yatağın içinde, yün battaniyelerin arasında yapayalnız bulunca ozaman sukutu ha- yale uğradığını, annesinin ona nasıl hiyanet et- tiğini, onu, hiç sevmediğini ve kandırdığını nefretle ve hiddetle görüyordu. Sonra o çılgın kahkahalardan ve gece yarısı bir yataktan ötekine götürülmesinden başka, annesinin daha birçok şeyleri vardı ki kızcağız anlamak için zihnini yoruyor, bir türlü galıya- mıyordu. Her sabah küçük bir sepet içinde taze yu- murta getiren köylü çocuğu, soğuktan donan şişman ve kırmızı yüzü ile, iri siyah elleri ile, gözlerine kadar inen darmadağınık gür saçları ile onu nekadar güldürüyordu. Daha sonra ka- sabın çırağı geliyordu. Oh, o da nekadar gü- lünçtü. Bunun da elinde, taze et parçalarile dolu bir sepet vardı; sonra mavi cizgili beyaz gömleği, ince boynu üstünde kuru bir sovana benziyen başı vardı. Konuştuğu zaman iri el- lerile havada yaptığı hareketler çocuğu nekadar güldürüyordu. Fakat kollarının bütün bu büyük hareketlerine rağmen nekadar ince bir sesi vardı. Kasabın çırağı içeriye doğru sesleniyor, «eti istiyorsanız parasını getirin, veresiye bırak- mam..» diyordu. Sonra, eti tekrar alıyor, sepete koyuyor, hiç birşey hırakmadan evden çıkıyordu. Çünkü içeride, kasabın çırağına cevap verecek- leri yerde annesi ile babası kavga ediyorlardı. Onların birbirine bağıran, haykıran seslerile bütün ev titriyor, genç kadının yırtıcı sesi her tarafa aksediyordu:» — Evet, evet, annen olmasa her halde daha iyi yaşarız. Yumurtalar ve et fazla değildir, senin annen fazla, onun hâlâ yaşaması fazla. Dreina'nın açlıktan beti benzi soldu, onun taze yumurtaya ve ete ihtiyacı var. Fakat senin an- nenden vakit kalmıyor ki!.. Dreına küçüğün ismi idi. Demek annesi onun icin o kadar çok bağırıyor, onun için bü- yük annenin aleyhinde haykırıyor, ihtiyar kadı- nın evde fezla olduğunu söylüyordu. Ne için .No.1899—214 4fazlar idi? ? Çocuk bunu anlıyamıyordu. Çünkü bir ailenin idaresi, bilânçosu çocok'arın anliya- mıyacakları meselelerden biridir. Çünkü bütün ev masarifinin varidattan, yani küçük bir me- muriyet maaşından bir santim bile fazla olma- ması icap ediyor. Aksi takdirde borca girmek tehlikesi var.. Fakat zaif ve narin yavrular için doktorun tenbih ettiği taze yumurtalar ve taze et nereden ve nasıl tedarik edilecek? Varidat bundan ibaret; masarifin de o hududu geçme- mesi lâzım... O halde yavrucuklar açlıktan ölaünler mi? Yavrularının fena ve az gıda almak- tan günden güne solduklarını gören bir babanın çalmıya, borçlanmıya hakkı yok mu? Sonra istenildiği zaman ödünç para bulabilmek veya veresiye bir şey almak ta kabil değil! Borç bvlabilmek için başkalarında kredisi olmak lâ- zım; başkaları itimat etmedikten sonra insan istesede borç yapamaz.. Abele Nono borçlanmak istemiyor. Zaten istese de kimse ona veresiye bir şey vermez, kimse ona ödünç para vermez.. Hâlâ büyük bir sıkıntı zamanında yapmiya mecbur olduğu borçları ödiyemediğinden vicda- nında bir ağırlık, bir yanıklık hissediyor... Şimdi asıl felâket, hergün karısından, evin küçük ve mahdat bilânçosunda bir kişinin «fazla» olduğunu, boş yere, başkalarının ekmeğini yi- yerek, yaşadığını işitmekti. Bu *fazla» gelen insan da kendi ihtiyar annesi idi! Abele Nono karı- sının bu acı sözlerini işittiği zaman gözleri dönüyor, çıldıracak gibi oluyor, eline geçen her şeyi karısının yüzüne fırlatmak istiyor.. Hayır, hayır! Annesi <fazla» değildi, yabancı e Onun da eve gelip oğlu ile beraber yoşam kabil olsa ihtiyar kadın hiç bir bar teşkil pi miyecek, üç kişinin yediğini dört kişi yiyecek. Fakat... Birgün işinden döndüğü zaman ihtiyar an- nesini bir köşede büzülmüş, karısınıde sesinin bütün kvvetile haykırnıakta olduğu helde bul- muşta. <Ya o bu evden gider. yaben!..r Sonra bu sözleri söyleyip, genç kadın, hiç bir anlaş- maya vakit bırakmadan o hiddetle evinden çıkmış, evli bir kız kardeşinin evine gitmiş, orada bir ay kalmıştı. Küçük olmasaydı, Abele Nono onu gidip aramamağa, tekrar evine avdeti için rica etmemeğe yemin edecekti; fakat, yav- racağın hergün annesini arıyan bakışlarma, onun için için, gizli gizli ağlamalarına dayana- mıyotdu, Sonra ihtiyar annesi de bu boşluğu görüyor, torununun bütün kederini hissediyordu: <Yavru için annenin ne demek olduğunu bili; yorsun, Abele.. Sonra görüyorsun ki evde bir uk var. Ben artık eve bakamiyorum,. Çok ihtiyarladım..» Öğün karısıyı evinden uzaklartırmıya sebep olan kavganın nasıl çıktığını bir türlü anlıya- mamıştı. Ihtiyar kadın gelini ile aralarında hiç bir şey geçmediğini temin ediyordu : «Yalniz eve girerken benim ona fena fena baktığımı

Bu sayıdan diğer sayfalar: