No. 1850—165 A SERVETİFÜNUN 135 şairler, romancılar, en vakur tesvirlerinde bile debdebeli saltanatlı saraylarda iradenin ve dehanın zaferlerinde ve her yerde kulaklarmızdan seslerini eksik etmiyerek bizim oraya girmekle küstahlık etti- gimizi ve oraların daha iyi insanlar için olduğunu bize hiğsetlirmezler; fakat daha ziynde doğrusu şudur ki. onların en ihtişamlı okşayışları bize kendi samimi yuvamızın hissini verir Shakespeare'in bir kıral hakkında bütün söylediklerini onu okuyan bir çocuk kendi hakkluda doğru imiş gibi duyar, Biz tarihin büyük anlarına büyük keşifler büyük mukavemetler insanların büyük refahı karşısında sempatimiz vardır. Çünkü bizim için kanun yapıldı, deniz arandı, kara bulundu, tıpkı kendimiz o mevkide bulunupte bir şey yapmışız veya alkışlamışız gibi. Vaziyet ve karaktere karşı da aynı alâkayı taşımız. Zenginlere itibar ederiz çünkü onlarda haricen hür- riyet, kudret ve insana uygun bulduğumuz kendimize yakıştırdığımız bir azamet vardır. Böylece gerek storiklerin, gerek şarklıların ve modern yazıcıların akıllı insan hakkında söyledikleri okuyucuya kendi fikrini tasvir eder, onun henüz erişmediği fakat eri- şilmesi mümkün olan benliğini tasvir eder. Bütün edebiyat akıllı adamın karakterini yazar, Kitaplar, &bideler, tablolar, konuşmalar insanın teşkil etinekte olduğu esas çizgileri içinde bulduğu birer portredir. Susanlar ve belâgat gösterenler onu methederler ve ona hitap ederler, Şahsına karşı yapılan telmihlerden hemen harekete geçer, coşar. Hakiki bir arzu adamı sözlerde şahsina tevcih edilen parlak telmihlere ve methiyelere muhtaç değildir, O, kendi şahsının değil fakat daha hoş olarak aramakta olduğu karakterinin methiyesini işitir ve evet, bunu her vakada, her şart ta, koşan ırmak ta hışıldayan ekinler de duyar. Dilsiz tabiatın içinden, dağlardan, semanın ışıkların- dan methiyeler görünür, hürmetler duyulur ve aşk fışkirır,. Geceden ve uykudan kopan bu işaretleri bu öğütleri gün ışığında kullanalım. Talebe tarihi aktif olarak okuyacak pasif kalmıyacak, kendi hayatını asıl metin addedecek ve kitaplara onun şerhi, tefsiri nazarile bakacaktır. Tarih denilen mabudu böyle zorlanmak O, kendi kendisine kıymet vermi- yenlere söylemediği kehânetle bize fısıldayacaktır, Adı enginlerde çınlayan adamların uzak bir devirde yapmış oldukları şeyin kendisinin bugün yapmakta, olduğu şeylerden daha derin bir mana taşıdığını zanneden bir adamın tarihi doğru okumuş olacağını hiç ummayorum. Âlem ancak her insanın terbiyesi için mevcuttur. Tarihte hiç bir devir, hiç bir cemi- yet hali, hiç bir hareket tarzı yoktur ki insanın kendi hayatında ona tekabül eden bir şey bulun- masın. Her şey şayanı hayret bir tarzda kendi ken- dişini ihüsar etmeğe temayül eder ve özünü, hassasını insana verir. İnam kendi şahsında bütün tarihi yaşadığını sezmelidir. Kendi yurdunda kayıtsızca oturmalı. Krallara imparatorlara kendisini hırpalatmak ıstırabına kat- lanmamalı ve bir kendisinin bütün dünyanın çoğra fiyasından ve idaresinden daha büyük olduğunu bilmelidir. Tarih okurken umumiyetle takip edilen noktai nazarı Romadan, Atinadan, Londradan çekerek kendi üzerine çevirmeli, ve şu kanaatı inkâr etme- melidir ki, kendisi bir mahkemededir; eğer İngilte- renin, Mısırın bir diyeceği varsa onları dinler ve eğer yoksa onları ebedi süküts bırakır. İçinde vakeların gizli manalarını faşettikleri ve şiirlerle salnamelerin birbirine benzediği yüksek manzaraya erişmeli ve bu manzaradan aynlmamalıdır. Şuurun temayülü, tabi- aten maksadı, tarihin remzi bir sürette hikâyesinde kendini haber verir. Zaman vakaların sert çapraşık- lığını eritir, pırıltılı bir egir haline sokar. Ne demir atma, ne kablo kurma, ne duvar çekme bir vakayı vaka halinde tutmağa yardım edemez. Babil, Truva, Tir, Palestin ve hattâ Roma şimdiden hayal ve eisane haline geçiyor. Aden Bahçesi o zamandan beri bütün milletlerin şiriyeti olmuştur. Biz onu bir yıldız kümesi yaparak ölmez bir işaret helinde gök- lere astıktan sonra vakanın ne olduğuna kim ehem- miyet verir? Londra, Parig ve New-York'ta aynı yoldan gide- ceklerdir. Napoleonun bir sözü vardır: «Tarih, üzerinde ittifak edilen bir efsaneden başka nedirf». Bizim hayatımız, solgun ve neşeli rengârenk çiçekler, vahşi süsler gibi Mışır, Yunan, Gol, İngiltere harp Müştemlekât, Kilise, Mahkeme, ticaretle doludur. Daha bunları anlatacak değilim. Ben ebediyete inanıyorum. Ben Yunanistan, Aaye, İtalya ve İspan- yayı, bunların hepsinin ve her devrinin dehasını, yarafıcı prensipini kendi şuurunda bulabiliyorum. Biz şahsi tecrübemiz içinde tarihin bariz vakala- rna daima rasgeliyoruz. Bütün tarih subjektif oluyor. Diğer bir tabirle esasen tarih yoktur, yalnız biogrefi vardır. Her şuur bütün dersi sırf kendisi için bilmeli, bütün sahanın üzerinden geçmelidir. Şuur görmediği yaşamadığı şeyi bilmiyecektir. Evvelki devirlerin ameli meksatlara uygun olsun diye bir düstur vey& kaide halinde hülâsa ettiği şeylerde kendi hesabına bir hakikat bulmak fırsatından mahrum kalır, çünkü bu kajdelerin duvarları vardır. Şuur bir zaman ve mekânda bu mahrumiyeti telâfi için bir ınukabli arayacak ve bizzat çalışarak ve istediğini bulacaktır. Ferguson'un heyette keşfettiklerinin pek çoğu daha evvel bilinen şeylerdi, bu onun için daha iyi idi, Tarih böyle olmalıdır yoksa bir hiçten ibarettir. Devletin vazettiği her yeni kanun insan tabiatının bir vakasını işaret eder, Ve hepsi bundan ibarettir. Biz kendi içimizde her vakanın zaruri sebebini görmeliyiz, o vakanın nasıl olabileceğini nasıl olması lâzım geleceğini görmeliyiz. Bu itibarla her şahsi ve umumi eserin karşısında durmalıyız. Burke'un bir hitebesi karşısında Napoleon'un bir zaferi karşısında Fhomaş More'un, Sıdney'in ,Marmaduke Robinson'un feci ölümleri karşısında, Fransız Terreur devri, Sa lemde sihirbazların idamı taassup ve irtica karşısında, nihayet manyetizmecilik karşında durmalıyız. Bütün eski zamana ait şeyleri saran tecessüs Ehramlara, yerin altindan çıkarılan şehirlere Meksiko ve Memfise karşı duyulan merak şu yabani, vahşi ve manasız Orada veya Ozamanı ortadan kaldırmak, onun yerine Burada ve Şimdi yi ikame etmek arzui- sudur. Arkeolog Belzom Thebes ahramlarını mumya çukurlarını kazar ve ölçer nihayet bu acaip eserle — Devamı 148 inci sayfada — .