Filozof Emerson'un görüsleri & — 135 ıncı sayfadan mabaat — kendisi arasındaki farkın sonunu görür, gerek umu- miyetle gerek teferruatın içinde bunun kendisi gibi vasıtalarla mücehhez ve öyle hareket eden bir insan tarafından yapıldığına kani olduğu zaman, o zamana kadar kendininde hizmet ettiği gayeler uğrunu meşele hallolunmuş demektir, onun düşüncesi bütün, sfenks, mezarların sitsilesini yaşar, bir tatmin hissile bütün bunların içinden geçer, bu eski şeyleri tekrar onun şuurunda yaşarlar ve birer Şimdi olurlar. nsanlar arasındaki fark onların tedailerinin ese sındadır. Bazı insanlar eşyayı renklerile hacımlarile ve görünüşünün diğer ârazile tasnif ederler, bazıları da deruni bir müşabehetle, ve sebep netiçe münas6- betile tasnif ederler, Zekânın terakkisi sathi farkları ihmal eden ve sebepleri daha berrak gören bir gö- rüşe doğru gider. Şaire, filozofa, evliyaya göre her şey dostane ve kutaidir, bütün vakalardan istifade mümkün, bütün günler mukaddes bütün insanlar ilâhidir. Çüskü onların gözü hayata bağlanmıştır ve hadiselere ehem- miyet vermez. Her kimyevi madde, her nebat, her hayvan sebebin vahdetini ve görünüşün tenevvüünü öğretir. Biz insanlar her çeyi yaratan ve bir bulnt kadar yumuşak ve akıcı olan tabiatla ihata olunmuş ve tabiat tarafından yetiştirilmiş olduğumuz halde niçin sert inatçı münakaşa adamlar olacağız? ve birkaç şekli büyülteceğiz? Niçin zamana, hacma ve rakkalma ehemmiyet vereceğiz? Ruh onları bilmez ve deha kendi kanununa itaat ederek, bir küçük çocuğun ak sakallılarla, kilisedekilerle oynaması gibi oynar ve eğlenir. Deha tesadüf fikrini tetkik eder ve eşyanın rahmi içerisinde bir daireden hareket eden namülte- nahi kuturlarla muhtelif oistikametlere ayrilerak dağılan ışıklar görür. Deha tabiatın tenasühü rolünü oynayan monadın vahdetin takındığı bütün maske- lerin içini seyreder. Deha gineğin, tartılın, böceğin ve yumurtanın içinden sabit fertleri yakalar, sayısız fertlerden mahdut nevilere, pek çok nevilerden cinse bütün cinslerden kati tiplere ve uzvi hayatın bütün zümrelerinden ebedi vahdete intikal eder. Tabiat mütelevvin bir buluttur ki daima aynıdır ve hiç bir zaman aynı değildir. O aynı fikri muhtelif şekil zümrelerinin içine döker, tapkı bir şairin aynı ahlâki netice ile biten yirmi şiir yazması gibi... Maddenin kabalığı ve katılığı içinde gizli ince bir rah her şeyi kendi arzusuna çevirir, seri kaya eriylp akar yumuşak fakat carih bir şekil olur. Ben bakurken onun ana hatları ve neşci tekrar değişir. Hiç bir şey, şekil kadar kaçıcı değildir. Lâkin, şekil hiç bir vakit kendi kendisini inkâr etmez. İnsanda insanın medunu olan ırkların düşkünlüklerine alâmeti sayılan her şeyin bakiyeleri ve izleri sezilir; bununla beraber bütün bunlar insanın aseletini ve büyüklü- günü artırırlar, Şair Aesohylus te gördüğümüz gibi İo nun inek haline geçmesi muhayyeleye fena bir tesir yapıyor. Fakat Mısır mabudu Isıs'ın Osirisi görünce değişmesi ne kadar başkadır! Çünkü Işis lâkin istihale eseri İ ü 148 SERVETİFÜNUN No. 1880—164 olarak alnında muhteşem birer süs, ay şeklinde boynuzlarile gene güzel bir kadın olarak kalmıştı! Tarihin tehaliifü ne kadar zahiri ise ayniyeti de o kadar derunidir. Hariçte eşyanın namütenâhi tenevvüü ve merkezde sebebin basiliği vardır. Bir insanın ne kadar çok hareketi vardır ki o hareket- lerden aynı karaktere intikal edebiliriz. Yunan deha- sınş gii vukufumuzun membalarını gözden geçiriniz. Evvelâ Herodot, Tukidit, Ksenofon gibi tarihçilerin bırakmış oldukları bir Yunan Medeniyet Tarihi vardır. Onların ne terzda insanlar olduklarını neler yaptık- Marının kâfi bir tasviridir. Hdebiyatlarinda destanlarda lirik şiirlerde tiyatro ve felsefede aynı milli ruhun ifade edildiğini görüyoruz. Bu milliruh pek eksiksiz bir şekildir. Sonra #mimarilerinde de aynı ruhla kar- şılaşıyoruz, bir güzellik ki sadece itidalden ibaret, düz hatlara wurabbalara münhasır, ve binalaştırılmış bir hendese. Nihayet heykeliraşide « söz söylemek üzere ifade kıvamına gelmiş, dil> de, hareketlerin son derece hürriyeti içerisinde ideal asudeliği boz- mayan şekil kalabalığında da o, ruhu bir kere dah duyuyoruz. İlâhlarin karşısında dini bir dansla 81ç- rayan ne ihtilâçlı ıstıraplarına, öldürücü boğuşınala- rına rağmen dansın ahengini figürlerini bozmaya cesaret edemiyen fedai dindarlar gibi. İşte bu şayanı dikkat inananların dehasının dört sahada temsil edildiğini görüyoruz. Halbuki Pındarın uzun giirleri bir mermer insen başlı beygir heykeli, Perthenon mabedinin sütun başlıkları, Phoeion'un bir piyesinin son hareketleri gibi hassalarımız için birbirinden daha farklı ne olabilir? Her haide herkesin görmüş olması icapeder: öyle çehreler ve şekiller vardır ki hiç bir müşabih çizgi olmadığı halde görenin üzerinde müşabih intiba bırakırlar, Muayyen bir resim veya şiir kitabı aynı hayal silsilesini uyandırmasa bile ıssız bir dağ gezin- tisinden duyulan hissi kuroslar, hassalara çarpan zahiri hiç bir benzerlik yoktur fakat müşabehet eararlıdır ve aklın erişeceği sahanın haricindedir. Tabiat birkaç kanunun sonsuz imtizağları ve tekrarlarıdır. Tabiat eski meşhur nağmeyi #ayısız tenevvülerle mırıldanır durur. Muslih Ferit Yeni neşriyat: Sakarya'dan Akdenize Yazan: Alişan Reşit Bu isimde manzum ve mensur parçalardan mü- rekkep ve zarif bir kap içinde papyekuşe üştüne matbu bir eser intişar etmiştir. Bilhassa nesirlerinde bir hassaaiyet ve üslüba malik olan bu güzel eseri karilerimize tavsiye ederiz. AHMET İHSAN Matbaası Linriiad a An,