110 SERVETİFÜNUN Hikâye: No. 1$48— 163 oks Altın beyinli Adam İs «Msdam, mektubunuzu okurken, derin bir viğdan azabı duydum. Hikâyelerimin renginin biraz vim matem olmasını istemiş ve bugün için size bazı şen, delicesine şeyler takdim etmeği vadetmiştim. Niçin mükedder olacağım! Misket şarabı ve tatlı setler diyarında, şaşaalı bir tepe üzerinde, Parisin gislerinde bin fersah uzakta yaşıyorum. Etrafımda, musiki ve güneşten başka birşey yoktur; benim, göğsü beyaz kuşlar orkeştram, arı kuşları musiki mektebim. Sabahleyin leylekler, öğleyin ağustos bö- cekleri, sonra kaval çalan çobanlar ve bağlardan kıvrak kahkahaları gelen kumral genç kızlarım var. Siyahlara. bürünmek için bu mahal nekadar da fena intihap edilişi... Az bir zaman sonra. hanımlara, gül renginde şiirler ve sepet dolusu aşk hikâyeleri gönderecek idim. Halbuki, hayıt... Hergün çamlarımın içine kadar, bana kederlerimin çamurlarını gönderen Parisin, daha çok yakınındayılm. Şu satırları yazdığım saatte, zavallı Şarl Barbara'nın sefil ölümünü öğreniyorum. Değirmenim tamamile matem içinde... Elivede!.. Ağustoa böcekleri... Elveda! leylekler... Artık kalbim neş'eli olmıyncak... İşte madam, size yazmağı vadetmiş olduğum şen hikâye yerine bugün gene hazin bir masal daha okuyacaksınız... Vaktile altın beyinli bir adam vardı. Bvet, Me dam, tamamile bir altın beyin... Doktorlar, dünyaya galdiği saman, nisbetsiz bir kafatası ve ağır bir başı olan bu çocuğan yaşayamıyacağını düşünüyor- iardı. Bununla beraber o, yaşadı ve güneşte güzel bir zeytin fidanı gibi büyüdü. Yalnız iri kafası onu sti- Tüklüyor ve yürürken her eşyaya çarpmasını gör- mek insanda derin bir merhamet hisşi uyandırıyordu. Ekseriya, düşerdi. Bir gün bir merdivenin yüksekli- ğinden düğtü ve alnı mermer basamağa çarptı. Ka- fam bir külçe gibi çınlamıştı. Öldüğü zeapnedilmişti, fakat kaldırıslarken sarı saçlarının arasında pıhtılaş- mış iki, üç altın damlası ile küçük bir yara görül- müştü. Bu suretle ebeveyni, çocuğun altından bir beyine malik olduğunu öğrendi. Mesele gizli kalmış, zavallı küçük hiçbir şeyden güphe etmemişti. Yalnız arasıra, sokak çoc kapının önünde oynamasına niçin bırakılmadığını soruyor, validesi de; — Seni çalarlar, benim küçük hazinem, diyordu. O vakit küçük, çalınmaktan büyük bir korku duya- rak hiçbir şey söylemeden tamamile yalnız oynama- ga. başlıyor ve bir salondan diğerine ağırca sürük- leniyordu. On sekiz yaşında ebeveyni, taliinin bu devasa atiyesini kendisine hildirdiler ve o zamana kadar besledikleri, büyüttükleri için, altının bir parçacığını istediler. Çocuk tereddüt etmedi; Aynı saatte — Na- sıl? Hangi vasıta ilet Masal bunu söylemiyor — ka- fatasından kitle halinde bir parça altın aradı ve ce- viz kadar büyük bir parçayı kemali iftiharla vali- desinin dizleri üzerine attı; sonra, kafasında taşıdığı servetlen gözleri kamaşmış, iktidarından sarhoş, ar- zularından deli gibi, haneyi pederi terketti ve he zineşini muhafaza ederek dünyaya çıktı, Hnsap etmeden serptiği altınlardan ve kral gibi geçirdiği hayattan beyninin tükenmiyeceği söyleni- yor bununla beraber gözlerinin söndüğü ve yanak- larının daha ziyade çukura battığı görülüyordu. Nihayet bir gün, çılgın bir israf sabahı, sararan sefahet ve neş'enin harabesi arasında yalnız kalmış, külçesinin açtığı vasi rahneden korkmuş ve artık tevakkuf etme zamanının hulul ettiğini anlamıştı. Bu, mevcudiyetine bir değişiklik verdi. Bir hasiş gibi korkak ve şüpheli, nefsi emareden kaçarak bu meş'urn servete dokunmadan uzakta yaşamek ve çalışmak için yola çıktı. Ne çare ki, sırrını bilen bir dostu onu inzivasın kadar takip etmişti. Zavallı adam bir gece, kafasından bir ıstırap, korkunç bir ıstırapla yerinden tçtayarak uyanmış, şaşkın bir halde ayağa kalkmış ve ayın ziyasında dostunun paltosu altında bir > saklayarak kaçtığını görmüştü. Ondan biraz daha beyin sklaşiazdi! Az bir zaman sonra <ın beyinli adam âşık olmuş ve bu defa artık her şey bitmişti. Bütün kal- bile küçük bir kadın seviyordu. O da onu seviyor fakat pomponları, beyez tüyleri ve güzel iskarpinleri daha ziyade tercih ediyobdu. Yansı kuş, yarısı bebek olan bu küçücük mahlükun elleri arasında, altın parçacıkları yavaş yavaş eriyor- du ki bu ne tatlı bir zevkti. Kadının her çeşit hevesi vardı, fakat o, buna asla 4hayır» demesini bilmiyor hatta onu kaybetmek kor- kusile servetinin hazin sırrını nihayetine kadar gizliyoran. Kadın : —Oldukça zenginiz değil mi? diyor, zavallı adam ds —Ahl,.. Evet... çok zenginiz!.. cevabını veriyordu. Kafa tasını saffetle yiyen bu mavi kuşa bü yük