Li eri ine örnek erden Ana- meslekdeki ndaki milli eden Ana- müteşekkil nefis İşçi- ıyandır. Bu if kısımla- ek duyğu ıdirki, arzu yükselme- phe yoktur r cami mi- olmadığını nadolu'daki le dursun, ın yeğdane doğmasına araştırmak imiz gayri alin son'at 'at güzelliği İtiraf etmek k sam'atkâr- ma tan çok u ki, Garp rinin bütün vat örnekle: akları teced- iler, ve ondan in'at Zaferini e e e fen EMELE Zafer yalnız harpte arzu edilen gayeye münhasir değildir. Hakiki ve daimi zafer, iktisaden ve harsen olur. Milletin sulh ve sükün içinde * yaşa- dığı zamaularda halk bedii eserlere htyaç his eder. San'etkârın vazifesi asın icabına göre millet ve milliyet rabıtasını kuvvetlendiren teceddidkâr eserlerle halkın ruhunu tenvir etmek- ür. Hiç bir değişiklik, hiç bir tekimül, dünkü san'akârların duyğularile vücut bulan kıymetli eserleri söndüremez, San'atkârlarımızı bazan Sarkcı, ve ve bazan Garpcı «larak gördük, Meş tutiyeti müteakip Faşlayan Türkçülük ceryanları arasında bilhassa mimari” mizde yeni yeni üsluplar doğdu. Ya- pr'an binalar muhtelif sekilde pencere, saçaklar, kubbeli damlar, çi.i kaplamalarla dolduruldu; ve bun- ların hepsi milli mimari olarak göste- rildi. Bu hata büyükdü. Bunları yapan kemerler, san'atkârlar Türk mimarisinin ne oldu. Bundan, inkişafı için ne suretle çalış: mak icap ettiğinden haberdar değil- diler. Hiç şüphe yokturki 'asırlarca evvel inşa edilmiş “olan evlerin tarzı mimarisi, bu g medeniyetimize kabili tatbik değildir. Ondaki kıymet «ünkü Türk mimarisinin vasıl olduğu yolu göstermesindedir. Nureddeir İbrahim İtizar * Kıraliçe Pedök, ve “Jul Sezar, isimli o tefrikalarımızı meçmuamızın gayesinin tahavvülü dolayısile hülasa- tan takdim etmek i terdik. Fakat bu iki şah esein hulasa edilirse kıyme- tini o kKaybeteceğinden çekindik. Bu haklı mazeretimizin sevgili karilerimiz tarafından kabulünü dileriz. Si LİLİ İİİ İP li HAYAT, 15. Akideme nasıl eriştim Bu makala Amerikada neşrolunan “Forum, mecmuasının dünya büyük deleri adamlarından aki- hakkında yapılan bir “engute,e cevap olarak hazırlanmış ve muahharan Londra da çıkan “Realist, mecmuasında bulunmuştur. Dünya hakkında benim nazarım da, başkalarınınki ve hadisatın, gibi, kısmen ahval kısmen de fitratımın mahsulüdür Dini iman nokta naza- nudan terbiyemle alâkadar olanlar her hangi bir ortodoks, umum tarafından doğru sayılan bir akideyi tetkik ve tahkik etmeden kabul ettirecek en eyi bir usulü belki takip etmediler. Ba- bam ve annem din hususunda tema- men hür fikirli idiler. Fakac Ben iki vaşında iken biri, üç yaşında digeri öldüler. Ben ancak büyü 'ükten sonra onların din hususundaki fikirlerini öğ: renebildim. Babam öldükten sonra büyük annemle yaşadım. Kendisi İskoçya Bires iterien , kilisesine mensup idi. Fakat yetmiş yaşına ge- lince muvahhit hiristiyanlık mezhebini kabul etti. Beni bir pazar mahelle kili sesine bir pazar da presbyterien kili- sesine götürdülerdi. Ben mahalle kili- sesini terc.h ederdim. Çünki bu kilise de pek rahat olan aile mahlelimiz ve bu mahfelin yanında çan çalındıkça muttasıl sallanıp durarak beni alâkadar eden bir ip vardı. Duvardaki kıral papas vaza başlar arkasından o kürsüye çıkıp parmaklıklı kapuyu kapayan kilise ha- demesinden hoşlanırdım. Bundan baş- ka ayin esnasında takvim levhalarını tetkik eder, paskalya gününü hesap eder ve ay hesabı ile seneyi gösteren yaldızlı rakkamlar ve pazar günleri ile yortu günlerini gösteren o hariler hakkında faraziyelerde bulunurdum. Fa- kat bana İncildeki her şeyin doğru armasından ve başlamaz , madde halinde olduğunu ve mucizelere ve cehennem #zabına . inanmayı öğretmemişlerdi. Muhitte daryinizm kabul edilmiş bir idi. Eyi hatırlayorum, aşında iken isviçreli Pro- testai bir hocam vardı, bana derdi ki: © Eğer sen Darwine inanıyorsan sana acırım, çünkü aynı zamanda hem Darwine inanmak hem de hiristiyan kalmak mümkün değildir. * Ben o Yaşta iken bu iki akidenin imtizaç edemiyeceğine kail değildim. Fakat şunu biliyorum ki intihap etmeye mecbur olsaydım, her halde Darwini intihap ederdim. On döt yaşına Kadar muvahhit hıristiyanlığa tam bir mistik tarzında inandım, ve © devirde çok dindar olduğum halde yene dinin ha- kikatine inanmak için kâfi bir sebep olup olmadığını bilmeği çok isterdim. Dört sene zamanımı bu mes'eleyi giz- lice tetkik ile geçirdim. Başkalarını incitmekten korkarak kimseye bundan bahs demezdim. Hem yavaş zail olan imanımd.n ben on bir y dolayı hem de susmak mecburiyetinden dolayı çok üzülüyordum. İlk redettiğim nas doğma serbest irade—free will oldu. Bana öyle geliyor ki maddenin bütün harekerle- rini tanzim eden dinamik kanunları olduğu için insanın iradesi, hatta ken- di vücudunu teşkil eden maddeye bile hakim. olamazdı. Ben © zamana kadar büyük felsefe mezheplerinden hiç birini bilmiyordum. Karteziyanizm hakkında bir yol işirmemiştim. Fakat fikirlerim Kendi kendine karteziyen bir yol takip ediyordu. İkinci şüphe eti: yavaş