Serseri çocukları HABER — Akşam Pnsmı ——— cemiyete faydalı birer unsur yapıyor Kapının sağında levha asılı: Yurdu... . Bodrum katında küçük bir oda - nm kapısından uzanan iri yarı ka- picr, hüviyetimi — tahkik ettikten sonra önüme düştü, . Merdiven - lerden çıktı... Yurdun müdürü bir iş için belediyeye gitmiş.. Beni nöbetçi muallimi, müdür odasın - da kabul etti. Burası lar okululuyor Öglcden sonra da | | yurdun marangoz, kundura, ter - büyücek bir Çocukları Kurtarma | matbaasında ha - bu suretle hayatını namusiyle kazan - mak yoluna sokuluyorlar, zilik atelyeleriyle çalıştırılır.. Usta yetişenler riçte müesseselere veriliyor, Biz yemekhaneden sonra yatak odalarını, banyo dairelerini, duş | mahallerini, yurdun hastahanesi- 1 ni, çamaşırhanesini gezdik.. Ço - cuklara her hafta banyo yapmak | mecburi . Her gece yatmadan | tertemiz, modern bir büro.. Masanın, eta - jerlerin üzerlerindeki — vazolara pembe, beyaz renkli bahar çiçek - leri doldurulmuş.. Maroken koltuklara kurulduk .. Yurdun ülküsü hakkında verilen izahatı dinliyerek yüz on ayak merdiven çıkmanım yorgunluğu - nu giderdim.. Ondan sonra mües- seseyi gezmeğe başladık.. evsel yatakhanelerinin yanındaki | | duş'arda soğuk banyo yapıyorlar, | dikişler' dikiliyor, çamaşırları yı - | kanıyor, ülüleri yapılıyor. Velhasıl | burasının bır yatı mektebinden | hiç bir farkı yok.. Yurdu gezerken, demir parmak- | lıklı küçük bir odaya kapatılmış Beni evvelâ, yemek — salonuna götürdüler.. Yurdun yetmişi bulan çocuğu burada idi. Hepsi bir örnet elbiseler giymişler. Sıralara kurul- muşlar.... Önlerinde servisi mü- kemmel bir sofra... İspanaklı yu- murta, börek ve hoşaftan ibaret yemeklerini sessiz, sadasız, iştiha ile yiyorlar. Daha bir kaç gün ev- vel, serseriliğin bütün ayip ve ku- surlarını taşıyan bu sokak mah- lükları, adam akıllr muaşerete va- kif aile çöcüklârı haline girivermiş ler.. Çatalı, bıçağı doğru küulla pıyorlar, —ağız şapırdatıyorlar, ekmeği ağızlariyle koparmıyor - lar: Baş tarafta ayrı bir ma- sada yemek yeyen muallimleri de boş durmuyor, yemekte onlara ah- lâkt bir konferans veriyor, yalan söylemenin fenalıklarını anlatı « yor. Çocukar — hem bir taraftan atıştırıyor, hem de hocalarını din- Hiyorlar. Bu çocukların hemen hepsi İs tanbul polisinin yaka silktiği kü - çük yankeseciler, hırsızlar, esrar - | keşlerdi. İçyüzü — bize gizli kalan | çocuk gördüm. faciaların kaldırımlar üzerinde se- | falete teslim ettiği bu yavrular bi- rer birer arandı, bulundu, yaka - — Bu tecrid edilmiştir, dedi - | ler.. Nasihatla, tatlı — sözle adam : olmadı. Ahlâksızlığın, huysuzlu - 1 landı ve yurda teslim edildi. a M Şimdi burada evvelâ serserilik - ’ ğun her nevini yapıyordu.. Mücs - ten kurtarılıyor, sonra bir iş sahi - bi edilerek insanlığa yarar bir ha- | Faparız.. Yalnız kuru ekmek veri- le getiriliyor. riz. .Günlerce burada kapalı kalır, W Her gün yurtda öğleye kadar | bu pencereden serbest serbest ge- dır. | sesemizde dayak yoktur. Buraya fikir hayatı varı Yani çocuk - | zen, oynayan arkadaşlarını görür, Yurdun yatakhanesinden bir köşe., | Bu tecrid usulünü hürriyetin mânasını anlar, uslanır. 56 numaralı Burhan isminde bir çocuğa daha yaptık, O da çok taşkınlık yapı - yor: — Benimle uğraşmayınız. Ben | fena adam olacağım.. Çalacağım, | öldüreceğim.,, Diye barbar bağrıyordu. Onu | buraya iki hafta kapattık. Adam oldu. Evvelce rakı, esrar - içiyor - l | du. Şimdi ağzına sigara bile koy- muyor. Kundura atelyemizde usta WT Yurtda çocukları ıslah ve terbi - ye için takib edilen usullerle mü - essesenin müdürü — doktor Kâzım Mükemmel Zafir meşgul oluyor. bir pedagoğ olan müdür, bu serse- ' ri mahlükları iptilâlarından yavaş yavaş kurtarıyor. Evvelâ onların | haşin ruhlarını yumuşatıyor, sonra | üzerlerinde fazilet nişteriyle işle - | miye başlıyor.. | Bana, Malatyadan İstanbula ya- ya gelmik bir küçük serseri gös- terdiler.. Hastahanede hasta ya - tıyordu. Başından geçeni şöyle an- lattı: — Malatyada valiye çıktım, pa- | ra istedim.. Belediyeden biraz para kopardım. Yola çıktım.. Kay- seriye kadar kolay geldim.. Ora - danberiye, tâ İstanbula kadar zor- luk çektim.,. Hep yaya yürüdüm. İstanbula gelince de ilkişim vali, görmek oldu.. Beni buraya koydu- lar.,, Mektebin 2 numaralı Hüseyini de, vaktiyle, boyuna posuna göre hayli fazla macera geçirmiş.. Hâ - lâ bir omuzu yukarıda, boyun cola | kıvrılmış... Jestlerinde kabadayılığın ica - batını ihmal etmiyor.. Fakat ko - nuşurken gözleri önünde.. Serseri- Hğini anlatırken âdeta utanıyor gihi: “— Ben Çeşme meydanlıyım... Komşumuz bir Ali vardı.. Ben Yurtta bir yaşta hir çocuk.. Ona bir gün: Ulan, be AL, gel seyahata çıkalım.,, dedim.. beğimi gibinUyubat meraklıl seninle | O da! Ka- rar verdik.. Verdik amma, cepler - de metelik yok.. Kalktık Sirkeciye geldik.. Bak- tık Samsun vapuru kalkmak üze- re.. İkimiz de vapura gizlice gir - dik... Herkes meşguldü.. Ben Ali- ye: — Ulan Ali şu kayığın saklanalım, dedim- Hemen kayığa girdik.. Üzerindeki muşamba tekrar kapattık; örtüyü Çocukları kürtarma yurdunun adam ettiği küçüklerden bir grup Bir saat sonra vapur kalktı.. Biz kıpırdamadık.. Epey zaman geç- | tikten sonra kayıktan çıktık.. Fa - kat derhal enselendik.. Bizi kapta- na götürdüler. Herif, bizi denize atacak değildi ya... Mecburen kal - dık.. Vapur İneboluya — gelince yolculırın bavullarını laııvnrık (45) kuruş kazandık.. Fakat, fena huyumuzdan vazgeçmedik.. Ora- da birisinin de elmalarını çaldık . HABER- j ! İ ,%Istanbulda enc:okî Eğ atılan gazetediri ; -— K ı ilânlarınızı. âzâmii faydayı temin edebilmek için : e İ ğ Verınız İbtüöeacenenAnA hane san sareneamAeLAAvarELAN | İ | İ içine W yattık aşağı .. | dershane | Ne ise, vapurun aşçısına yımlkh*' ederek Samsuna kadar — geldik Samsunda bir kaç gün - serseri | ettik. Bir gün, bir kadıncağız | zimle alâkadar oldu. — Kimsesif olduğumuzu anlayınca bizi evlâl | hık aldı.. Samsunda Irmak yolu! büyük bir evde oturuyordu. K kızı, inekleri, koyunları, atları '4' dı. Orada üç hafta kadar kaldıkt | Namusumuzla yaşayorduk. .F bir sabah gözümü aştım, ne l yim, bizim Ali, kadının sandığıt! açmış paralarmı, mı.ıcıvlıekaJ aşırmıyor mu7, — Ulan ne yapıyorsun?. t — Sus, gece rüyamda gördi'ı.; İstanbula gideceğiz.. Ortalık ağarıyordu.. bj evden çıktık.. Evin yanındaki dan atları da çözdük. Düştük Çaf şamba yoluna., Çarşambada jandarmalar yakaladı.. Fakat olf ları kandırdık, kaçtık.. — Oradi Termeye geldik.. Geceyi — Al kenarında açıkta sigara içerek g DÜ Mirirt M et iğünü0mç rayköy ve Fatsaya geçtik. | Ayaklarımızdaki pabuçlar plî* parça idi. Fatsada bir camie I;î dik. Herkes namaz kılarken yeni ayakkabrı aşırdık.. Atları burada başı boş bıraktık. Fatsâ ” dan Vovnaya gitik. Geceyi burâ da bir viranelikte goçirdikld sonra sabahleyin motörle Ordü;ğ geçtik.. Oradan da Cümhuriyet puruna binerek İstanbula lelî dik..,, Muallim vakitsiz efe olmuş İ mirli bir çocuğu çağırdı. Üç , valı Hakkı.... Kendisine: —“Ulan!,, diye seslenen hırilü — Burası efe yatağı... ulan değil ülen derler,, diyerek # yumrukta devirmiş... Korkunç Pty | rıltılarla yanan iki şaşı göz... KW fasının sağında kocaman bir nişanesi... Büyük bir ağız... Bu on yedi yaşında çocuk !"f diye kadar vurduğu ile vurul: nun hesabını tulamamış... nunda anasını babasını da çi yerek başını almi$, çıkmış, gitmif” Azılı bir seseri olmuş ... Fakat, $#f di, mükemmel bir şanatkârdır. A na huylarını terk etmiştir. H'â buradaki çocuk mıhkumtıınıl sidir. Kabahat yapan ço:uk muhakeme ederek onlar hıkkm& âdilane karar veriyor. Ve İzmirli Hakkı, - çocuklifl kurtarma yurdunda bir islâh v terbiye vaftizi geçirdiği gü beri; onun küfür etmekten bir şey bilmiyen ağzı, ıyıhk ı’ zellik ve doğruluk için söz j mekte ve istikbalde kama ve an el Ku ververle oynamağa hazırlan: leri adalet terazisini dikkatle lanmakta hiç güçlük çekmeme dir. IHSAN ARİF GÖK PİNAF