değerini “sistem değişikliğinden dola- yı ucuzlatma” girişiminde asla bulun- maz; çünkü önceki sistem eski görev- lerini yerine getirmesi için geçmişte ol- duğu gibi kullanılagelmiştir. Bundan dolayıdır ki, insan kendi kafasının içinde, tüm gelişim tarihi boyunca ortaya çıkmış olan “*model tipleri'ni de yanyana taşımaktadır. Profesör McLean şöyle yazıyor: “Bu beyinlerin en eskisi aslında sürüngen- lerden kaynaklanmaktadır, ikinci be- yin ise insana memeli hayvanlardan miras kalmıştır ve nihayet üçüncü be- yin primatların sonradan kazandıkları bir özelliktir. İşte insanı insan yapan da bu sonuncusunun en yüksek düzey- de gelişmesi olmuştur.” O halde, bilgisayarımızın karşısına her geçip oturduğumuzda, orada sa- dece bir insan değil, insanın hâlâ için- de taşıdığı bir dinozor ve bir kurt da hazır bulunmaktadır. En Eski Beyniniz- Bilgisayarın Karşısında Dev Kertenkele Düşünüldüğünde, dev bir kertenke- lenin bir bilgisayarla yapabileceği şey- ler pek azdır. O halde biz ondan mi- ras aldığımız bu en eski beynimizi bil- gisayarla işlem yaparken nasıl oluyor da kullanabiliyoruz? Ama MecLean'ın adlandırdığı biçi- miyle bu “R-Karmaşası”nı küçümse- meyelim. Bu “Karmaşa”' gelişim sü- reci içinde hayatta kalmanın milyon- larca yıllık testinden -özellikle iki ye- teneği sayesinde- başarıyla gelmiştir: *“*R-Karmaşası” bizim şeyleri ve du- rumları (çevre, gıda, türdeşler) tekrar tanımamızı ve bunlara şu şemaya gö- re tepki göstermemizi sağlar: “Eğer (bu meydana geliyorsa), o zaman (şu- nu yap)! Bu sayede hayatın üstesinden çok iyi gelinebiliyordu. “Eğer biliyorsan (gıda olmadığını), o zaman (koşma- ya devam et)” ya da “Eğer biliyorsan (gıda olduğunu), o zaman (dur ve yat)” gibi iki basit hayat kuralı, ör- neğin bir hayvanın kendi bölgesinde- ki yenilebilecek tüm şeylerin tadına bakabilmesini mümkün kılar. Biz de, bugün bile, sürekli olarak “rutin be- cerilere” bel bağlarız; bunları, en es- ki beyin deposundaki belli görünüm- ler ya da durumlar otomatik olarak harekete geçirirler: Eve gelince kapı- nın kilitini açmaktan kravat bağlarken yaptığımız (aslında çok karmaşık) el hareketlerine kadar birçok beceri bun- lar arasına girer. Hiç kuşkusuz içimiz- deki “alışkanlık hayvanı”'nın yaşadığı yer en eski beyindir. Ama bunun bir anlamı da şudur ki, deneyim sahibi bir bilgisayar kullanıcısının yaptığı pek çok şey “en eski beyin rutini"'ne dö- nüşmüştür bile. Oysa bunlar ilk baş- layanlar için gerçekten kafa patlatma- yı gerektiren şeylerdi henüz (çok, ye- ni, beyin kabuğunun tipik bir işlevi). Ne kadar paradoks gibi gelse de şu söylenebilir: “Dev kertenkele” ne denli çok devreye sokulabilirse, bilgi- sayarla çoğunlukla o kadar iyi baş edi- lebilir. Fakat, eğer bilgisayarda dene- yim sahibi olan kişi, programlara ta- limat yazmak durumunda kalırsa, o zaman da madalyonun öbür yanı or- taya çıkar: Bu kişi uzun süredir o ka- dar çok şeyi, üzerinde kafa yormadan yapabilmektedir ki, talimatı belirtme- yi tamamen atlar. Hattâ size bir şey betimlemeye çalıştığında bile, birine kravat bağlaması telefonda öğretilme- ye kalkışıldığında baş gösterecek tür- den güçlükler ortaya çıkmaya başlar sıklıkla. Gerçi en eski beyin belli bir durumunda ne yapılması gerektiğini tam olarak “bilir””, ama bunu açık- layamaz; çünkü geldiği yer, ne man- tıktan, ne de dilden haberdar olan sü- rüngenlerdir. En eski beyin-rutinleri, kimi zaman, bilgisayarlarda “deneyimli'' kişiye bi- le oyun oynarlar: Örneğin, bu kişi ye- ni bir klavyeye aliışmak zorunda oldu- Bunda eğer parmakları, istencinin dı- şında olmak üzere, tuşları hâlâ eski yerlerinde aramaya devam ediyorsa, işin içinde bu rutinler var demektir. Ama bu durum, aynı zamanda eski beynin en büyük zaafına da işaret et- mektedir: Eski beyin alıştığı şeylerin ne kadar rutin bir tarzda ve kolaylık- la üstesinden geliyorsa, yepyeni du- rumlara çabucak uyum sağlamada da . o kadar güçlük çeker. Önceden Kestirilemeyen Şeyler İçin Ara Beyine Gereksinim Duyarız İşte bunun için doğa, memeli hay- vanlarda başka bir sistem yaratmıştır; ara beyin tabir edilen bu sistemi, anın gereklerine göre kenlidiğinden tepki gösterme yeteneği ile donatmıştır. Es- ki beynin “rutinleri”'nin, alışılmadık bir durumda birinin “A” dediğine Commodore öteki “B” dediği için, birbirlerini en- gelledikleri erde, ara beyin olaya mü- dahale ederek o anda neyin öncelik ta- şıdığına karar verir. Eğer eski beyin asıl yapılması gerekenin ne olduğunu hiç bilmiyorsa, bu durumda ara beyin kumandayı bütünüyle üstlenir. Ama ara beyin bu gibi durumlarda her de- fasında neyin tam olarak doğru oldu- ğunu nereden bilmektedir? Bu soru- nun bir bakıma şaşırtıcı gelerek yanı- tışudur: Ara beyin bunu bilerek yap- maz. Sadece şunu bilir ki, hiçbir şey yapmamaktansa en azından çabucak herhangi bir şey yapmak her hal- ükârda daha iyidir. Ama her kararda bir risk payı olduğundan, ara beyin bedeni yüksek bir teyakkuz durumu- na sokan ve ek enerji rezervlerini se- ferber eden hormonları salgılar aynı zamanda. Bizde ise, bunların öznel karşılığı ““heyecan”'dır. Bugün bile, bilgisayarımız progra- mın tam ortasında aniden durursa ve biz o belki yeniden çalışır diye kızgın- lıkla tüm tuşlara rasgele vurup durma- ya başladığımızda içimizde olup biten gene budur. Ama ara beyni bu yüz- den kibirli ve bilgi işlem için gereğin- den çok ilkel bularak bir tarafa atma- dan önce şunu düşünmeliyiz ki, onun her bir şeyle herhangi bir biçimde baş etmesini bilen sağlam güveninden yoksun olsaydık eğer, belki de kendi- mizde bilgisayarı elimize alma cesare- tini bile bulamayacaktık. Gerçekten, “Belirsiz ve sıkışık du- rumlarda önceki kazançlarını fırlat at ve her şeyi göze al” yollu ara beyin stratejisini, memeli atalarımız için şa- şırtıcı ölçüde güvenilir çıkmıştır. Bu strateji onların önüne öyle gelişim im- kânları ve yaşam mekânları açmıştır ki, bunlara sadece eski beyin tarafın- dan belirlenen varlıklar asla ulaşamaz- lardı. Ama işte bununla da, onların “yöneltim sistem”lerine ilişkin bek- lenti ve taleplerin boyutları genişledi. Numara 3: Gelecek Perspektifine Sahip Olmak İçin Büyük Beyin Örneğin en yüksek düzeyde gelişmiş memeliler olan primatlarda görüldü- ğü gibi, ağaçların tepelerinde daldan dala atlama zorunluluğu belirdiğinde, ilk önceleri, bu amaçla geçmişte de- nenmiş “eski beyin programları” yok- tu. Ara beyin aracılığıyla o anda bir-