28 Ekim 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 4

28 Ekim 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

H Tefrika: 26 LK insan ve Peygamber kadar eski olan Kâbe, Hazreti İbrahim tarafından yeniden bina edilişinde- ki safha ile en belirli devreye giri- yor, buna rağmen tarihin zaptede- miyeceği kadar eskilik arzediyor. Kâbenin, tarih ilmince görülebile- cek derecede eskiliği, nihayet Mi- lâttan birkaç asır evveline kadar uzanabilir. Mekke ve Kâbenin, Resuller Re- sulünden ancak bir iki nesil evvel inşa edilmiş olduğunu iddia eden garp muharrirlerine karşılık, yine garp muharrirlerinin iddiasina gö- re, Romalı bir müverrih tarafından Milâttan elli yıl önce yazılmış bir eserde Kâbenin ismi geçmektedir. Bu eserde, Kâbenin, dünyanın en eski ve mukaddes mâbedi olduğu söylenilmekteymiş... Yine garp mu- harrirlerinden, İslâm düşmanlığiy- le meşhur birisi, eski Yunan coğ- rafya âlimlerinin, Mekkeyi, dolayı- siyle Kâbeyi tanımış olduğunu kay- deder, Bilhassa, bir Müslüman mu- harrire göre, Batlamyüs coğrafya- sında, Mekkeye düşen tul ve arz dairelerinin gösterildiği obildiril- mektedir ki, bu takdirde Milâdi İkinci Asrın başında hayat sürmüş olan Batlamyüs'ün bu riyazi teşhi- si, Mekke ve Kâbenin eskiliğine da- ir en sağlam ilmi delil olur, Böyle- ce, ilmi tarih göziyle Mekke ve Kâ- benin, Milâttan evvelki birkaç as- ra kadar eskiliğini tesbit mümkün- dür. Fakat bu tesbit, Kâbe mazisi- nin dibine ulaşmak değildir. Ma- demki Kâbe o devirlerde vardı; Avrupalılarca, kimbilir daha hangi devirlerde de olmak mevkiinde de- ğil midir? Müslümanlarca Kâbe, ilk insan ve Peygamber kadar eski... . Mekkeye gelince, ilk çatılı inşaları ne vakit yapılmış olursa olsun, bu esasi mâbedin etrafındaki hayat ve faaliyet mecburiyeti bakımından, Kâbe kadar eski olması lâzım... KURBAN AZRET İlbrahime, rüya ile oğlunu kurban etmesi emre- dilirken, bu emirde mecazi olarak, İsmail Peygamberin Kâbe hizmeti- “ne vakfedilmesi işareti de vardı. Emri evvelâ zâhiri mânasiyle te- 4 i lâkki ve yerine getirmeğe teşebbüs eden Hazreti İbrahim, daha sonra rüyasının mecazi işaretini anlamış, İsmail Peygamberi Kâbe hizmeti- ne vakfetmiş ve ayrıca Allahın ver- diği kurbanı kesmiştir: — Onun yerine büyük bir kur- ban verdik. (Kur'andan çeteyi meal) Ve Allah, buyurmuştur — Yâ İbrahim! Sen rüyayı tat- bik ettin. Biz iyilik edenleri böy- lece mükâfatlandırırız. (Kur'andan tefsiri meal) Mekkede İsmail Peygambere âit zebh makamı olan Merve dağı, dünya, bütün dünyaların Efendisi- ne kavuştuğu zaman, onun mukad- des parmaklariyle işaret edilecek ve şöylece anlatılacaktır: — Burası zebh makamıdır ve Mekkenin bütün vâdileri ve tepe- leri kurban yerleridir.» Kâbenin yeniden İbrahim Pey- gamber tarafından binası ve oğlu- nun kurbanlığı işi, bize Kur'anla bildirildiği icin, mutlaktır — İbrahim dedi: «Ben Rabbime gidiyorum, yolu o gösterecektir ba- na... Yarabbi! Bana salih evlât ih- san eti» Biz de ona halim bir ço- cuk müjdeledik. Çocuk büyüdüğü zaman İbrahim. dedi: «Oğlum, Tü- yada seni kestiğimi gördüm; sen ne dersin buna?» İsmâil Peygamber bu suale ce- vap olarak, tevekkül ve teslimiyet- lerin en büyüğiyle güzel boynunu uzatmış, Allahın Kitabı da, bu eş- siz teslimiyet levhasını: —« Vaktâ ki teslimiyet gösterdi- ler... Diye anmıştır. İşte, babasiyle oğlunun, Allahtan gelen emre karsı bu mutlak rıza ve teslimiyetidir ki, İbrahim Peygam- berin ve dininin şiarı olmuş, Haz- reti İbrahim, kendisine bağlanan- lara «Müslim» ismini vermiştir: — Bu din, babanız İbrahimin di- nidir; size Müslimler diyen odur. (Kur'andan tefsiri meal) İslâmiyetin, teslim olmak ve ses lâmete çıkmak mefhumuna bağlı iştikak alâkası, yer yüzünde insan oğlunun yaşadığı maceralar içinde en güzellerinden biri alan bu zebh vak'asından doğuyor, İbrahim Pey- gamberden evvelki peygamberler ve sadık ümmetleri de Müslimler- di; nitekim İbrahim Peygamberden evvel de Kâbe vardı, fakat belirsiz olmuştu. Hazreti İbrahim nasıl Kâ- benin yeniden binacısı ve en kes- kin ışık altında meydana çıkarıcısı olduysa, Müslümanlık mefhum, iman ve şiarının da bu mânada ilk ifadecisi oldu; ve bütün bu olanlar, Öz Kaynak Merhum ESSEYYİD ABDÜLHAKİM SRARI, kalbin tasfiyesi sonun- da meydana çıkan tasavvuf il- minin yolları, ötedenberi Sahabe- ler ve Tâbiler çerçevesinden olan büyükler nazarında hak ve kur- tuluş istikametini (o belirtiyordu. Böylece tasavvuf ehli, öbür şeri- at ehlinden fazla bir nevi ilim Ye ile mümtaz oldular. Bu yüzden şeriat ilmi iki kısım oldu: Birin- ci kısmı, fıkıh ve fetva ehline mah- sus ilim ki, ibadetler, âdetler ve muamelelerdeki umumi hükümleri çerçeveler. İkincisi, tasavvuf eh- . line mahsus ilim ki, nefs mücahe- de ve muhasebesi yoluyla elde edilen vecd ve zevklerden, bir zevkden öbürüne yükselmenin keyfiyetinden ve bu hallere âit ıstılahlar ve ifadelerden bahse- der, İlim, kalblerden satırlara ge- çerek fıkıh, fıkıh, usulü, tefsir, kelâm ilmi vesaire gibi bilgiler telif ve tedvin olunmıya başlayın- ca, tasavvuf ehli de kendi yolla- rının edep ve keyfiyetlerini sa- tırlara geçirmiye başladılar. Bun- lardan bazıları, takva ve iktida üzerinde nefs muhasebesine dair

Bu sayıdan diğer sayfalar: