— ifşa (Baş tarafı 3 üncü sayfada) — Meseleyi Ankaraya bildirip mütalâa ve direktiflerini aldıktan sonra size cevap verebilirim. Ve İsmet Paşa, teklifi, şifreyle Ankaraya bildirdi. 29 — Ankaradaki Devlet ve Hü- kümet Başı, haberi alır almaz, der- hal Hayim Naum'un Ankaraya gel- mesi talimatını gönderdi. 30 — Hahambaşı hemen Türkiye yolunu tuttu, Amerikada giriştiği propagandalar müktezası olarak, büyük ve son derece sempatik bir Türk dostu tavrını almayı unutma- mıştı. 31 — Hayim Naum'un dâvaya verdiği ehemmiyet derecesini dü- şünün ki, kendisi aile efradına fev- kalâde düşkün bir kimse olduğu ve ailesi (oHaydarpaşa (taraflarında oturduğu halde bunca hasrete rağ- men onlara bir «Nasılsınız?» bile diyememiş, Sirkeci garından inip doğru Haydarpaşa garında trene at- Avrupalı, milletleri bunlarla kând Yolun Devamı (Baş tarajı 13 üncü sayfada) tükenmiyecek hayatı gösterecek bir adam gözlüyoruz! Ve Necip Fazıl, son derece garip ve esrarlı bir iltibasla, kendisince lamış ve dosdoğru Ankarayı boyla- mıştır, 32 — Lozanda İsmet Paşa, mai- yetinden birine, bir gece evvel Ha- hambaşının kendisine geldiğini ve şu, Şu, şu telkiflerde bulunduğunu anlatıyor ve o zatla Paşa arasında, aşağıdaki konuşma geçiyor: — Yahu, bu kerata bize İslâmi temsileiliğimizi kaldırtmak istiyor! — Hiç olacak şey mi bu? — Vallahi öyle... — Ya ne olacak şimdi? — Ankaraya yazdım; bakalım ne cevap verecekler? 33 — Hayim Naum Ankarada bir gece kalıp derhal İstanbula dönü- yor ve Ankaradan aldığı talimatı hâmil olarak Lozan'a damlıyor. 34 — Gerisi malüm... Lozan'daki Türk Murahhaslar Heyeti, resmen imzaladıkları muahede hükümle- riyle, hic de böyle, bütün bir tarih ve hayata bedel fedakârlık ifade- sinde bulunmadıkları ve sadece dü- rüst bir anlaşmaya imzalarını at- mak vaziyetinde oldukları halde, birdenbire aradan her mânliin kalk- tığını ve anlaşmanın imkân safha- sma girdiğini görüyorlar, 35 — Fakat zâhir yüziyle pek iyi tanıdığımız Lozan Muahedesi, tâ Ankaradaki kulis arkasından bu şekilde idare olunuyor; ve bu ku- lis anlaşmasından Lozan'daki Heyet ve Reisi, her türlü mesuliyet payı- na uzak kalıyor. Zira, hükümleri dürüst olan muahedeyi imzalayan onlar, mukabil teminatın merkezi ise başkalarıdır. 36 — Hayim Naum, o gün bu- gün, bir daha Türkiyeye dönme- miştir. Yeni istikamet ve dâvalar peşinde başka iklimlere ulaşmış, Mısır Hahambaşılığına geçmiştir. 37 — Hayim Nâum'un derhal Türkiyeden uzaklaşmasını, belki bir gün işin içyüzü sezilir de dini- ne ve milliyetine bağlı bir Türkün tecavüzüne uğrar diye korkusuna atfedenler de vardır, sık sık tekrarlanan, konferansında da geçen bir cümleyi bir köylünün ağzından dinlerken şaşırmış, kal- mıştı. , Necip Fazıl, bu hâtırayı tazele- dikten sonra, trende, ilâve etti: — İman ihtiyacının, imansızlık yi Avrupalı, milletleri işte bu hale getirir ! 33 -—— Fakat bizce bu uzaklaşma- dan gaye, Türkiye dâvasının hallo- lunmuş bulunduğuna ve günden güne de biraz daha hallolunacağına dair itimattan başka bir şey değil- dir. 39 -—— Böylece aziz Türk vatanı, dış dünya ile iç dünyayı tagallüp altına alanlar arasındaki karşılıklı ve hicbir tavassuta ihtiyaç bırak- mıyacak kadar emin gaye birliği yüzünden, sistemle ve yavaş yavaş asli kaynağından uzaklaştırılmış; Mohaç Meydan Muharebesinin ga- zileri, garp âleminin asırlar boyun- ca istihsal edemediği bir neticeyi, biri mutavassıt, biri kabulcü, iki şahıs marifetiyle devşirivermiştir. 40 — Gizli Yahudi kurmaylar emrindeki Avrupa politikası, şu in- ce (döviz - düstur) la ifade oluna- bilir: Yabancı medeniyetleri garba özendirip oOkendi kendilerinden uzaklaştırmak; böylece onların, başkalarını kendilerine benzetmesi tehlikesine mâni olmak; maksat ye- rine gelince de gerçek terakkinin işte bü olduğu medihleriyle poh- pohlamak; ve'mukabil milli cere- yanları irtica, gerilik damgası al- tında suçlandırmak,.. Garbın işte bu plânı, bir Yahudi buluşiyle ve Türk milletinin en hazik ânında, hikâyesini arzettiğimiz şekilde iş- lemiş ve sene 1923 ten itibaren su- lar işbu noktadan akmaya başla- mıştır. Yarının tarihçisi bu haki- kati görecektir. DEDEKTİF X BİR ıstırabının, ya en basit ferdini dâhi haline getirdiği, yahut topyekün varlıktan nefret ettirdiği bir va- tanda yaşadığımız besbelli! — Gelecek sayıda Kayseri ve netice. — Ömer KARAGÜL