İslâm İnkılâbı - Havai ve nefsani tefsirciler İslâm inkılâbı mevzuunda, bu sınıf, röformacıla- rın bir şubesidir; ve kısım kısımdır. © Farkları şudur ki, röformacılar, hiçbir eksik ve fazla kabul etmiyen din bütününe, dışarıdan, akılla- runca güzelleştirici ve iyileştirici unsurları ilâve et- mekte mahzur görmedikleri halde, bunlar, dışarıdan unsur davet etmezler, fakat dinin zati hükümlerini kendi içinde diledikleri gibi tefsire yeltenirler. © Bu tefsirlerinde saik, sadece nefsaniyetleri ve keyifleridir. Bunlardan bir kısım, üstelik din ve ilim de sa- tarlar. Sâf röformacı, yalmz ileri (!) fikir taslarken, bunlar, dini mânada gerçek bilgi(!) iddia eder ve sağlam bir akide taşıdıklarına kendilerini ve herkesi inandırmak isterler. Bu sımfa en parlak misal, son zamanların bazı «Şeyhülislâm» lariyle Cumhuriyet devresinin bazı Di- *yanet İşleri Reisleridir. Ayrıca, kendisini İslâmiyet bahsinde bir şey sanan bazı mülellif ve hitabet taslak- ları... © Kur'anın Türkce ve onun yine Kur'an olabilece- ğini kabul ederler; Müslümanların, zekâtlarını filân ve falan yere verebileceklerine dair fetvalar karalar- lar; tasavvufu inkâr ederler; ve kalpazanlıklarının hak olduğuna şahit diye de, dinin en büyük müçtehit- lerini gösterirler. Daha doğrusu bizzat kendileri müç- tehit geçinirler. © Bunlardan bir kısım, Peygamberler Peygamberi- ni güya tenzih ve taziz mevzuunda, onun mübarek sa- habilerine dil uzatır, güya Peygamber aşkına sığına- rak, Gaye-insanın, mukaddes emaneti omuzlarına yüklediği ana direkleri baltalar. Keyiflerine ve ağız- larına geldiği gibi de hüküm savururlar, d Vine bunlardan bir kısım, edindiği en kaba ilk mektep bilgisi ve en bayağı okur-yazarlık gayretiyle, âlemde teselli formüllerinin en gülüncü halinde bir nakarat tutturur: «Allahla kul arasına kimse giremez; bu iş tavassut kabul etmez... Bu şifasız budalalar, Ga- latadan Sütlüceye gitmek için bile bir rehbere muh- taçken, Allaha giden sonsuz girift yolda kılavuzsuz- luk iddiasının sefaletini kavrıyamazlar. Bunlara «Pey- gamber de mi lüzumsuz?» diye sorulduğu vakit biraz şaşırırlar, ezilip büzülürler ve cevap verirler: «O değil ama, ondan başka herkes lüzumsuz... Hâsılı bu bed- bahtlar, ellerinden gelse Peygamberi bile aradan kal- dırmaya razı bir nefs istiklâliyle Allaha yalmız gitmek sevdasında insanlardır ki, seciye ve meşreplerinin, gö- züne kestirdiği nisbette yol göstericilik kademelerini inkâr ederler. © Bunlar, topyekün ve en çok, «softa» diye isimlen- dirdikleri, şeriatin kışrında ve kabuğunda kalmış tip- lere diüşmandırlar. Bilmezler ki, kendileri de, o örnek- ler de, biri menji ve öbürü müsbet taraflardan şeriati havâ ve nejsaniyetlerine, aynı zamanda dar ve basık ruhlarına tatbik suretiyle hakikatten uzak kalmış iki örnektir. Röformacılar arasında mühim bir zümrenin, iman adına hiçbir zerreye malik olmaksızın insan kütleleri- ni sevk ve idarede dini sadece vasıta ve «maslahat» unsuru kübul etmiş esfeller olmasına karşılık, havai ve nefsani tejfsirciler, hiç farkında olmadıkları küfür şeklini din sanan ve keyiflerine göre din icat ettikle- rinin farkında olmıyan nasipsizlerdir. Bazı gözlerin, görmek fiilini büsbütün kaybetmek için yaratılmış ol- ması gibi, bunların bilgi ve anlayışı da, bilgisizlik ve anlayışsızlığın ta kendisidir. Bunlar, emirler ve ya- sakların ruhunu, sağa doğru uzaklaşarak bozan müs- bet kaba softalara inat, sola doğru uzaklaşarak bozan menji kabalık timsalleridir; ve birincilerin aksülâmeli olarak döğmuşlar ve türemişlerdir. G İkinci hüküm: İslâm inkılâbı bunlarla olmaz! İdeolocya örgüsü — Büyük Doğu 1001 ÇERÇEVE: FENDİLER! Artık bü kadarı yeter! Şekspir di- yor ki: «Hakikate tam ve mutlak zıt bir söz söy- liyebilmek muhaldir!» Evet, hakikat o dipsiz nur kaynağı ki, onun mutlak zıddını hayal edebil- mek bile imkânsız... Fakat bu söz sizin için değil, efendiler! Siz, bu sözün hikmetini, asılda değilse bile tatbikatta olsun, karartacak kadar hakikatten uzaklaşmanın, uzaklaştırmanın yüksek marifetini temsil ediyorsunuz! Artık bu kadarı yeter! Tarih, okuttuğunuz; dünya, gösterdiğiniz; mazi, $kararttığınız; istikbal, aydınlattığınız; dâva, kurdu- gunuz; idare, teşkilâtlandırdığınız; siyaset, güttüğü- nüz; eser, verdiğiniz; ruh, YAPA hayat, gyaşadığınız gibi değildir. Bu milletin tarihi 1923 te başlamıyor! Bizi yoktan var eden siz değilsiniz! 1923 oluşunu mümkün kılan 2, Artık bukadarı yeter! 'na çıkacak alelâde, belki de «alelâde» nin hudutsuzg Necip Fazıl KISAKÜREK$ zafer milletindir! «Tabu» larınız, her noktasiyle mu- hasebe ve murakabe edilecek ve ancak böyle yapıl- dığı takdirde müsbet veya menfi hüviyetleri meyda- altında insanlardır! Hakikatten daha aziz hiçbir şey yoktur! Tam 3 asırdır dayak yemekte; ve nihayet, felâketimizin müsebbibine maddi ve mânevi kölelik sayesinde affedilmiş olmayı kurtuluş diye telkin eden bir devre çatmış bulunmaktayız! Artık yeter efendiler! İzin verin, söyliyelim: 20 milyon Türkü değil, 2 milyar dünya halkını sarhoş etseniz, uyutsanız, çıldırtsanız, öldürseniz, yapayal- nız kalsanız, Nemrud gibi semaya ok çekip aklınızca$ Allahı öldürmeğe kalksanız, gölgenizle gövdeniz ara- sındaki bağı diş diş kemirseniz, hakikat budur! Artık bu kadarı yeter! O mmm mem