© Bapbaaz B. Emin Toykoç, İstanbul — Lüt- fen teşrif ediniz! Hakkınızdaki te- mayül, af değil, sadece muhabbet ve iştiyaktır. Bekleriz. Saygılar. B. Ali Arı, Gelibolu — Necip Fazıl, resmini arzu etmek lütfunda bulunan okuyucularının dileğini yerine getirebilmek için şöyle bir çare düşünmüştür: Kayseriden ge- çerken orada Foto Zafer isimli fo- toğrafhanede hususi bir pozla bir resim çıkarmıştır. Dâvaya bağlı bir zat olan fotografcı, bu fotogra- fın beher kartpostalını, tamamen maliyet fiatına olarak, Büyük Do- ğu'culara 15 kuruşa vermeyi ka- bul etmiştir. Doğrudan doğruya Kayseride Foto Zaferden 15 kuruş- luk bir pul mukabilinde istenecek olursa, resim, verilen adrese gönde- rilir, Bunun icin de, şüphesiz git - me ve gelme posta ücretlerini he- sap etmek lâzımdır. Bu resimleri imzalatmak isteyen- ler, ayrıca Necip Fazıla da gönde receklerine göre, yalnız sta üc- retleri resim bedelinin dört misline çıkıyor. Necip Fazıla nazaran ken- disinin bir resmi bu kadar külfete değmez. İsteyenler yüzleri aşkın olduğu için, başka bir çare buluna- mamıştır.. Eğer matbaa baskısı re- simleri, Necip Fazıl, Büyük Doğu- culara lâyık görseydi, iş çok kolay- laşırdı. Artık karar, Büyük Doğu- cularındır. En eski (Büyük Doğu) nun an - ketinde Allaha inanmadığı cevabı- nı verenler arasında, şu isimler vardır: Falih Rıfkı, Zekeriya Sert- el, Sadri Ertem... Bunlardan baş- ka da, ya süküt etmek, yahut ka- çamaklı cevaplar vererek Allaha inanmadıklarını belli eden, fakat doğrudan doğruva «Hayır!» diye - meyen daha bir kac kişi olmuş- tur, Aradığınız yol göstericiyi nasıl bulabileceğinizin izahı bu sütuna sığmaz. Selâm, muhabbet. B. H. Sayıt, İzmir — Alâka ve beraberlik duygunuz bizi cok se- vindirdi. Doğru; bir işde Allahın verdiği ıstırap ne kadar derin olur- sa, sonunda vereceği saadet ve mu- vaffakiyet de o kadar büyük olur. Bahsettiğiniz hâdiseler, artık bü- tün bir tefessüh devrini yaşayan cemiyetin alelâde o tezahürleridir. Onlar cok mühim olmakla beraber biz, daha mühim ve esasi olanları- ni görmeğe ve göstermeğe çalışıyo- ruz. Selâm ve hürmet... B. Ali Haydar Kıbrıslı, Bolu — Çok nazik ve ince mektubunuzu sevdik. İlk müracaatlarından sonra icabet etmeyenlere «dönek» demek- te mazuruz ve bunun bir mürettip hatası olmadığını, apaçık bir şuur belirttiğini ifadeye de mecburuz. Bu zevatın, özürsüz olarak geri ka- lanlarından hemen hepsi, şartları görmüş ve daha tuhafı «her şartı peşin olarak kabul ettiklerini» bil- dirmişlerdi... Biz, âzası kemmiyet bakımından çok veya az, o cemiye- ti kurmak ve âbideleştirmek isti - yoruz ki, keyfiyet bakımından en ileri ruh ve ahlâkta insanlardan mürekkep olsun... Bu bakımdan zayıf ruhluların aramızdan ayrıl - mış olmasını zaaf değil, kuvvet te- lâkki ederiz. Asıl zaaf, onların, bu hallerine rağmen aramıza katılma- larındaydı. Her an Hakkın yeni bir lütfuna mazhar oluyor, Allahın bizden olmayanların bize katılma- sına mâni olduğunu görüyoruz. Dâvamızın, riya ile, «idarei mas- lahatv ile, politikayla yürütülebil- mesine imkân yoktur. Politikanın yeri başkadır. Mimar Sinan, Sü- leymaniyeyi yaparken, temelini her ağırlığı çekecek şekilde yapmış ve zayıf bir temel üstüne birtakım te- nazür hilelerile büyük görünen kof bir kubbe oturtmayı düşünmemiş - tir. Bize Bolu harabelerini ve dert- lerini yazınız. Sevgiler. i | | | | | | N | | ERİK AĞACIMIZ ! | | | | ) Pirim Yunus'un, dalından ( ) Üzüm yediği erik ağacı! : ; Yunus öldü, değişti zaman, j Birbirine düşman şimdi kardeş ve bacı. ) | Hiç beklenmedik bir devirde kırıldı yine, i l Hürriyet üstüne ümitlerimiz. ( ; Sen de aldandın ya, bu kış güneşinde, İ t | | Erken çiçek açtın, erik ağacımız!.. Rıza BEŞER a