James Bond'un Ölümü ailesini ağırlamak için en iptidai imkânlardan ne de- rece mahrum bulunduğunu hatırına dahi getirmedi. Allahtan, bir ara Kıbrıs'ta da görevlendirilen Sir Hugh Foot Jamayka Genel Valisi olarak oradaydı. Sir Hugh Goldeneye'e gitti. Evi gezdi. Bütün eksiklerini tesbit etti ve bunları yaptırttı. Başbakanların rahat- larına ne derece düşkün olduklarım biliyordu. Tatil- de de bulunsa, Büyük Britanya Başbakanının dünya ile daimi telefon temasında olması gerekiyordu. Hat çekildi, masalar kuruldu, sekreterler tutuldu. oHiz- metçiler bulundu ve İngiltere'den, Başbakanla eşinin hangi yemekleri sevdiğini bilen bir çift ahçı getirtil- di. İtiraz eden, tabu Violet idi. Siyah ahçı, mutfağı- na yabancı sokmak istemiyordu. Hele Lady Foot kendisine, mutfağını yeni gelenlere bırakmasını söy- lediğinde, Genel Valinin karısını az daha parçalaya- caktı. Ancak Binbaşı kendisine emir vermek yetkisi- ne sahipti. "Binbaşı"'dan ise bir emir almamıştı. Lady Foot: "— Bu, Kraliçenin emridir" dedi. Violet cevap verdi: "— Kraliçeyi sayarım ama, emirlerimi Binbaşı - dan alırım!" bakan Eden ile karısı, bildirilen tarihte Gol- deneye'e geldiler ve orada üç hafta geçirdiler. Ev, ta- bi, daha baştan gazeteciler tarafından muhasara al- tına alındı. Fakat muhafaza tertibatı da düşünülmüş- tü. Gazeteciler engelleri aşıp malikâneye giremediler ama Goldeneye'in adı, lan Fleming'in adı ve James Bond'un adı bütün dünyaya yayıldı. Rotatifler her dönüşlerinde bu isimleri basıyorlardı ve spikerler onları tekrarlıyorlardı. N Eden ailesi Jamayka'da gereği gibi dinlendi. Üç haftanın sonunda, güneşten yanmış bir (o Anthony Eden Londra'da uçaktan inerken şöyle diyordu: — Tamamile kendime geldim.; Başbakanlık gö- revine dönmeye hazırım Başbakanlık görevine döndü, fakat üç hafta son- ra istifasını vermek zorunda kaldı. Fleming'in adı dünya çapında bir şöhreti kazan- mıştı ya. Merdivenin basamaklarını tırmanırken fleming Goldeneye'e, mutadı üzere 1957 yılının ba- şında gitti. Gene mutadı üzere orada, 007'nin ye- ni romanını hazırladı. Bu, "Dr. No" idi. Sıhhati da- ha iyiydi. Artık kitapları yalnız İngiltere'de değil, Amerika'da da basılıyordu. Atlantiğin iki tarafı Ja- mes Bond'u tanımaya başlıyordu. Başka bir unsur, meşhur Daily Express'in "Rus- ya'dan Sevgilerle"yi tefrika halinde vermesi oldu. Bu, milyonlarca okuyucuyu James Bond'a aşina yaptı, Bunlar artık 007'nin maceralarını biliyorlardı. Şimdi İş, talihin bu lütuflarını iyi kullanmaktı. Daily Express, Fleming'e bir teklifte bulundu. James Bond'un maceralarını resimli roman halinde 30 yayınlamak istiyordu. Yazar bir tereddüt geçirdi A- caba, mutabakatını vermeli miydi? Dostu editör Plo- mer 'den akıl sordu. Plomer bunu doğru bulmadığını bildirdi. Buna rağmen Fleming, Daily Express'e "Pe- ki" dedi. Şöhret, sadece methiye halinde gelmedi Gözönün- de yaşayan bütün insanların kaderi, lan Fleming'in de kaderi oldu. Şiddetli ve sert tenkitler, basında çık- maya başladı. James Bond'un maceraları âdi, basit ve iptidai bulunuyordu. Bunlarda çirkin bir erotizm, sadizm ve snobizm vardı. Başka bir şey de yoktu! Kendisine karşı daha iyi muamele edilmesine alışık Fleming bu yeni tarz tenkitlerden dolayı fena halde üzüldü. XX. Yüzyılın tabiatı icabı, sinema teklifleri ge- cikmedi. Bu sırada Sunday Times lan Fleming'i, rö- portajlar yapmak üzere bir dünya turuna çıkarmış- tı. Dönüşte James Bond'un babası, karşısında bir si- nemacıyı, Kevin McClory'yi buldu. Sinemacı, 007'nin maceralarım beyazperdeye aktarmak istiyordu ve gayet cazip teklifler yapıyordu. MeClory İngiliz si- nemasının ümit verici simalarından biriydi ve dikka- ti çeken bir filmi vardı: "Çocuk ve Köprü". Fleming'- in kitaplarından sinemada bir servet (okazanabilece- ğini görmüştü. Nitekim sonradan bunda yanılmadığı ortaya çıktı. Bu aynı zamanda, yazarın mültimilyo- ner dostu Ivar Bryce' ın da fikriydi ve zengin ahbap gerekli sermayeyi vermeye hazırdı. Üç adam birleştiler. Fleming konuyu sağlayacak, Ivar Bryce parayı ödeyecek, McClory de kabiliyetle- rini, sanatını koyacaktı. Fakat "Çocuk ve Köprü" gayet kötü karşılandı. Hem fena kritik aldı, hem de halk rağbet etmedi. Fleming bunun üzerine yeni bir tereddüt devresine girdi. Basan kazanamamış bir sinemacıyla beyazper- dedeki ilk tecrübesini yapmak istemiyordu. Daha tecrübeli bir kimse lâzım değil miydi? Bir çuval in- cir, bir kumar sonunda berbat olursa tecrübeyi tek- rarlamak imkânı da ortadan kalkacaktı. Sonra, Fleming'in gözü büyüklerdeydi. James Bond rolü için James Steward'ı veya Richard Bur- ton'u düşünüyordu. Halbuki McClory o çapın adamı değildi. Hitchcock'a bir teklif yaptırttı. o Hotchcock bunu reddetti. 007 kendisini ilgilendirmiyordu. Sinema işi kolay bir sonuca bağlanmadı. Fle- ming'in aklı buna takılmıştı. James Bond, beyazper- dede seyircilerin karşısına çıkarsa gerçek şekilde ya- şamaya başlayacaktı. Fakat, acele edeyim derken, bir hata yapmak korkusu Fleming'i in elini kolunu ba ağ- lıyordu. ırada yazarın maddi durumu (düzelmişti. Lord Kemsley'e haftada sadece dört gününü veriyor- du. Cuma öğleden sonradan Pazartesi akşamına ka- dar vaktini golf oynamakla geçiriyordu. Golf, en sev- diği spordu. James Bond'u da tabii ihmal etmiyordu. 1959'da "Goldfinger — Altınparmak"ı yayınladı. Onu takip eden yıl, kahramanı gene 007 olan bir hikâye kitabı çıktı. Gazeteler kendisine röportajlar ısmarlı- yorlar, konuda ve bunu işleyiş tarzında Fleming'i ta- AKİS