GİNA LOLLOBRİGİDA Arası da! kılığında tutmanın imkânı yoktu. Kaldı ki, sinemayı çıplaklığa iten bir başka etken daha vardır: Tele- vizyon ile sinemanın yeni ilişkisi 1950'lerde televizyon yaygınlaş- maya başlayıp sinemayı tehdit eder duruma gelince, sinema, kurtuluşu televizyonun küçük ve siyah beyaz görüntülerine karşılık genişperde, çeşitli renkli film işlemleri, hattâ üçboyutta bulmuştu. Bugün, tele- vizyon perdesinin gittikçe büyüdü- gü, hattâ sinemada olduğu gibi te- levizyon görüntülerinin büyük be- yazperi erdelere yansıtılması deneme- televizyonun a k ere işlemle yaygınlaştığı bir sı- rada sinema, kurtuluşu bir kere da - ha televizyonun veremiyeceği şey- de, yani çıplaklıkta, alma koyul- du. Gerçekt "her ” girdiği ve "çoluk çocuğun" karşısına a için televizyon şimdilik, tıpkı i- den sinemada olduğu gibi, bu alm da şıkı kayıtlar altındadır. Tabii, televizyon için de bu ka- yıtların kalkacağı bir zaman gele- cektir O vakte kadar ise sinema, çıplak- 42 Mihrap hâlâ yerinde ina Lollobrigi- Gİ da, kendisini geçen rakibesin- den - Sophia Lo- n bir aile kadınıydı da.. Sonra günler geçti, Gina koca- sını elinden kaçır- dı, eskidi ve sön- me yolunu tuttu. Şimdi Gina kırk riyle biçimli caklarını ogöster- esi yetmiyor. Prodüktörler bun- ların arasını da istiyorlar ve Gi- na bunu esirge- miyor. Fakat İtal- yan mahkemeleri bu cömertliği tak- dirden âciz olma- lılar ki, "Bebek- ler"deki o kılığın - dan ötürü yıldızı mahküm ettiler. lık yolunda şimdikini bile yaya bı- rakan denemelere girişecektir. SİNEMA SANATI İstikbal aydınlık görünüyor Sigmund Weinberg'in, Pathe'nin horoz markalı filmlerini oTürk' seyircisinin önüne (çıkarmasından bu yana yetmiş yıl geçti. Fuat Uz- kınay'ın, Ayastofonos'ta - Yeşilköy - yıkılan rus anıtının karşısına dikti- gi makinesini çalıştırmasından bu. yana ise elliüç yıl. ardan ilki, yurdumuzda gös- terimin, öbürü de yapımın başlan- gıç tarihidir. Weinberg'in, Beyoğlu'- ndaki ünlü birahanenin salonunda sığıntı olarak başlattığı gösterimden bugün epey uzaklardayız. tarih uzaklığı değil bu. O günkü il- kel teknikten, sığıntı ali da uzaklardayız. Artık son model ma- kinelerimiz, larımız var. Ama Uzkınay'ın yapımı, geçen yarım yü ni gayet konforlu salon- aradan ter istemez almak, uygulamak Zo- rundaydık. Yapım öyle değil. Yapımın, bü- tün teknik yönüne rağmen bir de dil olmak, anlatım aracı olmak, sa- nat olmak yönü var. Yapımın araç ve gereçleri de, tıpkı gösterimde olduğu gibi, o yandan bu yana sağ- landı ama, dil ve sanat olmak ala- nında, kaplumbağa (yürüyüşünden öteye geçilemedi. Gösterim ile ya- pımın başlayışı arasındaki küçük yaş farkına rağmen, gelişmede, ser- pilmedeki büyük fark bundan ileri geliyor. Gösterim bütün teknik ge- rekleri yerine getirir, o seyircinin zevklerine, rahatına ayak uydurur- ken dilde ve sanatta en çıkmaz yol- lara saplanılıp kalındı. Yapımdaki elliüç yılın ilk otuzaltı yılının sine- yatro kenservesi yapmakla geçiril- mesi, bu alandaki geriliğin sebebini açıkça ortaya koya Ancak, bu nl yılı izleyen on yıl içindedir ki, birkaç sinema- cının çabasıyla, bu alanda gerçek- ten sinema özellikleri taşıyan bazı çalışmalar yer almağa başlamıştır. Sinema diye seyircilere otuzaltı yıl kötü tiyatro örnekleri verildikten sonra, sinemanın alfabesi öğrenil- meğe, heceleri sökülmeğe, kelime- ler birbirine çatılıp cümleler kurul- mağa, çat pat da olsa, sinema di- liyle konuşulmağa koyulunmuştur. Sinemamız, 1960 ortasında yeni bir dönemece bu on yıllık çaba so- nunda vardı. Mutlu bir rastlantıyla tasıydı: Konuşmasını nihayet öğre- nen sinema, toplum hayatındaki bu değişikliğin de yardımıyla şimdi bu dili rahatça kullanabilirdi. Oysa ilk bakışta pek aydınlık gö- rünen ufukta, görmesini bilen göz- ler için daha o vakitten kara bu- lutlar belirmeğe başlamıştı bile. “altın yumurtlayan" manın hakkından başdöndürücü bir hızla gelinmesini sağladı. Sanat nasıl kurtulacak? Bugün bu mukadder akıbetin el- le tutulur sonuçlan, Yeşilçam'da birbirini' izleyen iflâslarla kendini gösterdiği ve sinemamızın yeni bir dönemeç noktasına vardığı şu an- AKİS