14 Ekim 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 41

14 Ekim 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 41
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sinema Seks Ticareti ÇIPLAK JANE FONDA "BARBARELLA"DA Soyan kazanıyor gon Venedik Festivalindeki en yeni "Bunuel bom- bası", hiç ihtiyacı olmadığı halde profesyonel bir fahişe hayatı yaşayan zengin bir genç kadının mace- ralarını anlatıyordu... Kendini bu tutkuya kaptırmış olan "Belle de jour - Günün güzeli"nin kahramanı için, çıplaklık, yaptıklarının belki de en önemsiziydi. Bundan dolayı Bunuel'in filmi çıplaklığın da çok öte- sinde Kraft - Ebing'in "Psycopathia oSexualis"inden seçme örnekler veren küçük bir antolojiyi andırıyor- du. Tıpkı daha Önce İsveç'te Ingmar Bergman'ın "Iystnaden - Sessizlik"te yaptığı gibi.. Son Cannes Festivalinin en çarpıcı afişi, bir ya- tağın üzerine çırılçıplak, yüzükoyun uzanmış sarışın bir gençkızı gösteriyordu. Sarışın ve dipdiri vücudun üzerinde bir de kapkara bir kedi vardı. Afiş, filmden bir sahneyi canlandırıyordu ve afişe bakıp umutla içe- ri girenler, sık sık olduğu gibi, bunun yalnız aldatıcı bir reklâm olmadığım görmüşlerdi. Bu, bir sevişme sahnesinin sonuydu ve filmde buna benzer birkaç çıplak sevişme sahnesi daha vardı: Bir yandan tele- vizyon seyrederken, öte yandan sevişen çiftin sahnesi gibi... Asıl ilgi çekici olan, "Ljubavni sluçaj - Bir gö- nül işi" adındaki bu filmin Yugoslavya'dan gönderil- miş olmasıydı. Ama Dusan Makavejev'in, Isabelle ile Ahmet'in aşklarını böylesine çıplak anlatan filminin bir sosyalist ülkeden gelmesi kimseyi şaşırtmamıştı. Çekoslovakya da daha önce Miloş Forman'ın diyle "Lasky jedne plavovlasky . Bir sarışının aşkları"nı göndermemiş miydi? Polonya, Macaristan, hattâ Sov- yetler Birliği sinemaları, beyazperdeyi saran çıplaklık ve askın fizik yönünü anlatma dalgasının dışında kal- mıyorlardı. Gerçi Türkiye'de çıplaklık, sansür kopya- bal sonradan eklenen parçalardan bir derleme ya- n sinema makinistlerinin himmetiyle düzenlenmiş ilmli oturak âlemi" olmaktan öteye geçmiyor ve bu AKİS âlemler sık sık basılıyordu ama, Örneğin Fransa'da Vadim, bugünün çıplaklık ve cinsiyet anlayışını da artık olağan bularak.40 bininci yılın cinsiyetine doğru yola çıkıp "Barbarella"nın maceralarını anlatıyordu. Değişen dünya Ş ansürün her ülkede siyasi yönle birlikte en göz aç- tırmadığı cinsiyet konusunun ve çıplaklığın son yıllarda beyazperdede böylesine başkaldırısı, sansür- cüleri, ahlâkçıları ve din adamlarını çaresiz bırak- ması elbette ki sebepsiz değildir. Bu, değişen dünya- nın zorlamasının sonucudur. İkinci Dünya Savaşından sonraki kuşak, çekirdeksel silâhların, kütle halinde imha silâhlarının korkunç tehdidi altında doğan, ye- tişen, yaşıyan insanlardır. ir anda her şeyin yok olabileceği tehdidini daima enselerinde duyan insan- larla, cephe savaşlarından fazlasını tanımamış insan- ların dünya görüşleri pek tabii birbirinden farklıdır. Kütle haberleşmesi araçlarının dünyanın dürt bir köşesini birbirine bağladığı, cep kitaplarının milyon- larla basılıp dağıldığı bir çağda, filmlerin ve televiz- yonun milyonları birbirine tanıttığı dönemde, her toplumun kendi kapalı ahlâk anlayışına bağlı kalma- sının artık imkânı yoktur. Son birkaç yıl, kullanıl- ması aspirin kadar basitleşen ve yaygınlaşan doğum kontrol haplarının ise ahlâk anlayışını, kadın - erkek ilişkilerini, bu anlayış ve ilişkilerden doğan meseleleri eskisinden çok farklı bir açıya yerleştirdiği hiç şüphe götürmez. Sinema, bütün sansürlere, bütün kayıtlara rağ- men bunu yansıtmaktan geri kalamazdı. Doğum hap- larının, yakın zamana kadar gizlice basılan Fanny Hiller, Lady Chatteriey ve Frank Harris'lerin cep ki- tapları biçiminde yonlarca nüshalarının, mini - eteklerin, LSD'nin, Beatle müziğinin, pop-art'ın en kapalı toplumlara sızdığı sırada sinemayı rahibe 41

Bu sayıdan diğer sayfalar: