14 Ekim 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

14 Ekim 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ERYÜZÜNDE hiçbir devletin, belli kalıplar içinde donmuş, katı bir dış politika izlemesi beklenemez. Dış politikalar, bir ülkenin uzun vadeli ulusal çıkar- larına, uluslararası hayatın geliş- mesine, hattâ yöneticilerin eğilim- lerine göre, zaman içinde, elbette ki önemli-önemsiz bazı değişiklikler gösterecektir. Bir ülkenin dış po- litikası bu değişmeleri gösterme- yip, yıllar yılı, eskimiş çıkar ve endişelere, eskimiş uluslararası ko- şullara göre kalıplaşıp kaldı mı, o ülkenin, önünde sonunda bir hayâl kırıklığından ötekine, bir başarısızlıktan ikincisine, üçüncü- süne düşmesi kaçınılmaz olur. Tıpkı Menderes Türkiyesi gibi... Ancak, dış politikalarda zaman zaman yapılması gerekli değişik- liklerle, belli bir anda ve belli bir konu üzerinde o sırada esen rüz- gâra göre alınan çelişik durumlar arasında dikkatli bir ayrım yap- mak gerekir. ÜRK dış politikasının son yıl- larda bir çelişme ve kararsızlık dönemine girdiği kimsenin gö- zünden kaçmamaktadır. Çeşitli bildirilerin birinde söylenen öte- kine, ötekinde söylenen bir başka- sında söylenene uymamaktadır. Sosyalist ülkelerle birlikteyken Kıbrıs'ın bağımsızlığından, Viet- nam'da 1954 Cenevre anlaşmala- rının uygulanması gerektiğinden ve Vietnam halkının bütünlüğün- den söz açılmakta; Kıbrıs'ın ilerde ikinci bir Küba olmasından korkan Birleşik Amerika veya bağımsız Kıbrıs görüşünün Yunanistan'ı kır- masından çekinen bir Batılı dev- letle birlikteyken Kıbrıs bağımsız- lığı ağza bile alınmamakta, her ya- na çekilebilir yuvarlak formüller kullanılmakta, Vietnam halkının ikiliğinden bahsedilmekte, Cenevre anlaşmaları hatıra bile gemlemek- tedir. Kayıtsız şartsız bir, çekir- dekli silâhların yayılmasını önle- me anlaşması taraflısı olan Birle- şik Amerika ve Sovyetler Birli- ği'yle görüşülürken onların tezleri benimsenmekte, böyle bir anlaş- manın kendi savunmasını nn biçimde kısıtlayacağını (o düşü! Federal Almanya ile görüşülürken AKİS Bilin, biz ne istiyoruz! Bonn'un "meşru hakları'ndan dem vurulmaktadır. U sırada özellikle üzerinde dur- mak istediğimiz, Dışişleri Ba- kam İhsan Sabri Çağlayangil'- in geçen hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu önünde yaptığı ve bu Bakanlığın türk kamuoyundan yangından mal kaçırır gibi kaçı- rıp saklamaya çalıştığı konuşma- dır. Çağlayangil, Genel Kurul önün- de Kıbrıs konusunda sarfettiği sözlerle, bir. kalemde, çok değil, bundan daha üç hafta önce yayın- lanan Türk-Sovyet bildirisiyle tam bir çelişmeye düşmüştür. Bilindi- ği gibi, bu bildiride, Kıbrıs anlaş mazlığının "Kıbrıs Devletinin ba- A. Halük Ulman ğımsızlığı ve toprak bütünlüğünün muhafazası" esasına dayanarak çö- zülebileceği söyleniyordu. Oysa Çağlayangil, sanki bu bildiriden haberi yokmuş gibi, Genel Kurul önünde, ağzına bağımsızlığın adım bile almamış, "taraflardan hiçbiri belli ve sabit bir hal tarzı üzerin- de ısrar etmediği takdirde, (Kıbrıs anlaşmazlığına) umumi prensipler çerçevesi içerisinde bir çözüm yo- lunun süratle bulunabileceği dü- şüncesindeyiz" demekle Başbakan Demirel'in Moskova'da benimsedi- ği bağımsızlık çözümünü, belli ve sabit bir hal tarzı olduğuna göre, âdeta takbih bile etmiştir. Vietnam konusuna gelince, Tür- kiye, Vietnam sorununun 1954 Ce- nevre anlaşmaları çerçevesi içinde çözülmesi gerektiğini yalnız sos- yalist ülkelerle yayınladığı ortak bildirilerde değil, o zamanın Dış- işleri Bakam Hasan Işık'ın ağzın- dan, 1965 yılında Birleşmiş Millet- ler Genel Kurulu önünde de söy- lemişti. Gerçi ll yıl yaptığı konuşmada Çağlayangil (Birleşik Amerika'yı pek tedirgin eden Ce- nevre anlaşmalarına hiç değinme- miş ve yuvarlak sözlerle yetinmiş- ti ama, talihsizliğe bakınız ki, bir yıl sonra, yani geçen hafta, ister istemez, yeniden bu anlaşmalardan sözetmek zorunda kalmıştır. Öyle ya, birkaç hafta önce Moskova'da Türk ve Sovyet Başbakanları ara- sında yapılan görüşmelerde Viet- nam anlaşmazlığının çözümü için bunları uygulamak gereği kabul edilmemiş miydi? BU* yandan ken- disine yalnızca birkaç hafta önce verilen bu sözü hatırlayan Sovyet- ler Birliğini, öteyandan da Gene' Kurulda bütün ağırlığıyla oturan Amerikan temsilcisini memnun et- mek durumunda kalınca, Çağla- yangil pek kurnazca bir yol bul- muş ve işi, hem şişi hem de ke- babı yakmadan idareye çalışmış- tır. Çağlayangil'e göre, Vietnam anlaşmazlığının çözüm yolu, "tıpkı 1954'te Cenevre'de olduğu gibi mü- zakereye -girişmek"tir. Ne güzel formül, değil mi? Böylece, aklımız hem Cenevre'nin sözü edile- rek Sovyetler Birliği ve onun gibi düşünenler, hem de anlaşmaların sözü edilmiyerek Birleşik Ameri- ka ve onun gibi düşünenler se- vindirilmişlerdir! lında, son yıllarda dış po- litika konularında düşülen bü- tün bu çelişmeler, bugün, türk dış politikasını yönetenlerin Tür- kiye'nin ulusal çıkarlarının ulus- lararası plânda nasıl sağlanıp ko- nulabileceği konusunda hâlâ ke- sin bir görüş sahibi olmamaların- dan ileri gelmektedir. Ulusal çıkartan iyice kararlaş- uzun vadeli plânlamalar yapmak gerçi biraz zordur, bilgi ister ama, dış politikamızı yöne- tenlerin artık lütfen bu zahmete katlamnaları, -eğer (Türkiye'nin adım uluslararası alanda üçkâat- çıya çıkarmamak istiyorlarsa -, hergün biraz daha kaçınılmaz ol- maktadır. 19

Bu sayıdan diğer sayfalar: