Tamiş, Ben ve Rakamlar ERBERDEN yeni gelmiştim. amiş, yapılmış saçlarıma im- renerek aktı: — Bu berbere beni de götür, ben de saçlarımı boyatacağım dedi. Ciddi konuşuyordu, fakat gül- meğe başladım Tamiş, benim yanımda eml Aynı yaşlarda sayılırız, ama den çok ihtiyar gelir bana. Çünkü Tamiş, ömrünün yarısından çoğu- nu toprak işçiliğinde geçirmiştir. "Çapa çapalamaya gittiğimde, er- kekler kadar gündelik verirlerdi bana" diye övünür. "Gözünü sev- diğim bağım - bahçem, sizi bıra- kır da Ankara'nın taşına gelir miydim!" diye hayıflanır. Hele kayısı zamanı, memleketini hatır lamadan hiç edemez, "Bizim ora- ların kayısısı başka kayısı" diye içlenir. İçlenir de, sonra kara ka- ra gözlerini uzaklara dikip, "Ama, bilmez değilsin ya, bir Na bostan kaç kişiyi doyurur? Çocuk- lar çoğalınca yetiştiremedik, yol- lara düştük. Haydi fazlar neyse ne, ama hiç olmazsa Hüseyin'imi- zi kurtaralım, okutalım, bizim gi bi olmasın diye geldik" der. İşte, Tamiş'in hikâyesi bu! Si- ıhlı nın Bağlaraltı na böyle gelmiş yerleşmiş. Kızlarım çocuk yaşta evlendirmiş. Hü yin, son sınıfta İngilizceden taktığı için ortaoku- gençkız büyük bir sevinç çığlığı attı ve kalbini eilyle bastırdı. Adı Nes- rin'di. Bir arkadaşı, kendisine, fi- zikten geçtiğini müjdeliyordu. Ufak- tefek bir gençkız olan ve bu yıl yük- sek öğrenime başlıyan Asiye Tüzün ise merakla, telefon konuşmasını Kendisi Gaziantep'ten gelmiş, Ankara'da hiçbir şeyi ya- dırgamamıştı. "— Biz, lisede, kız-erkek karışık okuduk Antep'te de buradaki gibi giyiniyoruz. Hacettepe'de Kimya'ya girdim. Mutluyum. Kısa eteği seve rim. Ama, büyük bir sıkıntım var: burada dört kişi birden, haftada bir defa banyoya giriyoruz. Yarım saat te de çıkmak zorundayız. Tabi, yet- miyor." "“— Hergün mü yıkanmak ister- 24 lu birtürlü bitirememiş. Şimdi 17 yaşında. İşsiz. Kimisi güreşçi ol diyor kendisine, kimisi artist. Ta- miş'e gelince, o, tek başına aileyi geçindirmeye çalış Gece - gündüz demeyip, çırpınıyor. Söy- Kniyor ama, ben biliyorum; para- sını yetiştiremeyince, hir'- den tâ Tuzluçayır'ın Bağlaraltı" na yürüyerek gidiyor. evine ekmek götürüyor. Bir huyu daha var Ta- miş'in: gördüğü her iyi, güzel şe- yi istiyor. Gülüyordum; sonra şöyle' bir baktım: yapılmış saç pekâlâ gi- derdi ona da, niçin gitmesin? Ba- na yakışan, ona da yakışırdı elbet. İyi şeyler insanlara yakışır. Doyu racak kadar toprak, okul, bakındı bir saç, hepsi, hepsi insanlar için- dir Türkiye'nin genel nüfusunun yüzde 60'ı bugün hâlâ okur yazar değil. Bunların çoğunluğunu da kadınlar teşkil ediyor. Dorumu a da ifada edebiliriz: Yurdumuzda her 10 kişiden 6'sı, okuma - yazma nimetinden yok- sundur. Erkek nüfusun yansından biraz fazlası okuma - yazma bil- diği halde, kadın ünsi ancak dörtte biri -215 yaşın yukarı kadınlarda her 10 m Ti, küçük yerlerde 22 kadından 1'i o- kuyup (yazabilmektedir. e Küçük köylerde ise kadınlar arasında o- kuyup -yazma bilene hemen felç rastlanmaz. 7-14 yaşları arasın- diniz?" “— Hiç olmazsa, iki günde bir.." "Ne bir fazla, ne bir eksik.." (Günlerden pazardı. Gazi Eğitim Enstitüsü'nün kız öğrencileri bü- yük bir sevinç içindeydiler. Çünkü her konfora sahip yeni yurt-; pi yonlarına e ardı. Ama, nemli bir dertleri vardı: Fakülteler de okuyan a vialrmei imreniyor lardı. Bakanlığa bağlı bir yüksek okulun tutumu, ne de olsa farklıy- dı. İstedikleri gibi açık oturumlar tartışmalar düzenliyemiyorlardı En büyük bir dertleri de kitap der diydi. Sonra, günde 6 saat ders gör dükleri, akşam yemeğini de 19.00'da yedikleri için konferansları izliye miyor araştırma oyapamıyorlardı. Kızları üzen bazı şeyler daha var- daki çocuklarımızdan 2 milyona yakını okulsuzdur. İlkokulu .biti- rip başka okula giremiyenlerin o- ranı yüzde 63, ortaokulu bitirip başka okullara girme imkânını bulamıyanların oranı yüzde 16.4 dür. Köy gençleri için durum ger- çekten korkunçtur. Bugün, ilko- kulu bitirme çağındaki 4.5 milyon Jale Candan gencin ancak yüzde .11 öğrenim imkânına sahiptir. Onun da pek azı kız çocuğudur, gerisi imam- hatip okullarına gitmektedir. dibindeler, yorlar, fakat göremiyoruz. temel olarak ele alan büyük bir eğitim reformu (yapılmadıkça, kalkınma umudu hayal değil de nedir? isti- dı: Örneğin erkekler, istedikleri gi- bi sigara içiyorlardı da, kızlar giz- lenerek içmek zorunda kalıyorlardı. öksel Ergin, virgen ve Zü- hal Polat, "Bu, neden böyle olsun!" diyorlardı. Her üçü de, erkeklerle normal arkadaşlık kurma tarafta- rıydılar. Gazi Eğitim Enstitüsü'nde en çok SOS- yip soysuzlaştıranlar, egzistansiya- lizm ile karıştıranlar ve bir de, çe- şitli nedenlerle, sosyalizmi umacı sananlar var. Bu yüzden öğrenciler, daha geniş bir, "tartışma özgürlüğü" istiyorlar. ... ve yeni bir tahsil yılının baş- ladığı bugünlerde büyük şehirlerin kız yurtlarında hayat devam ediyor- du. AKİS