AKİS Darbe ihtimalini varit görmedi- ğini söyleyen Tafall, ertesi gün de temaslarına devam etti ve Öğleden sonra Çağlayangille görüştü. Nasıl bir formül? Birleşmiş Milletler gözlemcisi te- maslarını tamamlayıp Atmaya müteveccihen Ankaradan ayrıldık- tan sonra, Kıbrıs konusundaki ha- raretli hava sona ermedi. Bu arada, Tafall'ın da Mulley gibi Türkiye ile Yunanistan arasında ikili müzake- releri tavsiye ettiği söylentisi ya- yıldı. İlgi çekici husus, AP İktidarı- nın ikili görüşmelere meylettiğine dair belirtilerdir. Çağlayangil, geç- tiğimiz hafta âni olarak, gazetecile- ri makamına davet ederek bir de- meç vermiş, "Makariosu muhatap kabul etmiyoruz" demiştir. "Bağım- sız ve federal Kıbrıs" tezi için or- tam çok uygunken, -Makarios, Jun- taya karşı bu alternatifi kabul ede- bilir-, Çağlayangilin, söylenmesi ne zorunlu , ne de yararlı olan bu cüm- leyi sarfetmesi anlamlıdır. Makari- osu muhatap kabul etmeden çözüm aramak demek, Junta ile ikili gö- rüşmelere gitmek demektir. Bu da, eğer zemin enosis değilse, Junta için mümkün değildir. Demek ki, AP İktidarının niyeti, Atmadan kopa- racağı tavizin büyüklüğünü tatmin- kâr ölçüye ulaştırmaktan ileri git- memektedir. Ana muhalefet partisi CHP ise, son Parti Meclisi toplantısından sonra yayınladığı bildiride "federa- tif ve bağımsız" bir Kıbrıstan bah- setmiş, CHP'nin, ancak türk toplu- luğunun haklarını koruma esasına dayanan ve "enosise karşı" bir tu- tumu destekliyebileceğini kapalı bir ifade ile belirtmiştir. Çağlayangil de, yaptığı âni basın toplantısında, "Kıbrıs konusuna GÖ- züm yolu için Muhalefetle görüş birliği içinde misiniz?" sorusuna şu cevabı vermiştir; — Muhalefet lideri ile, bir gö- rüş birliği içinde olmak için değil, kendisine bilgi vermek için görüş- tük. Görüş birliği için, varılan bir sonuç yok ki... Anca SOTU- nunun çözümü ile orta duğu- muz dört temel ilkede hiç bir ihtilâ- fimız yoktur." Çağlayangilin ihtilâf olmadığını söylediği dört temel ilke, çok genel mahiyettedir. Bu bakımdan, şu an- da gerçek, İktidarla Muhalefeti bir- leştiren bir formülün ya mevcut ol- madığı, ya da, eğer varsa, bu formül 29 Temmuz 1967 İ. Sabri Çağlayangil Bu yiğit böyle yoğurt yiyor! üzerinde görüş birliği bulunmadığı merkezindedir. Ziyaretler “Viva Fapa!" (Kapaktaki Papa) Tam, İstiklâl Marşı söylenirken, bir adamın başından bir takke uçuverdi. Hava alanını dolduran kalabalığın büyümüş gözleri, uçan takkeyi izledi. Bir polis fırladı, tak- keyi yakaladı ve büyük bir saygıy- la taşıyarak, götürüp sahibine tes- lim etti. Polisin saygısı tamamen ye- rinde, diplomasi ve protokol kural- larına uygundu. Çünkü bu takke, yarım milyar katoliğin ruhani lide- ri ve Vatikan Devletinin Başkam muhterem Papa VI. Paul hazretleri- ne aitti. Olay, haftanın başında Salı günü, saat 10.10'da, Yeşilköye biraz önce ayak basmış olan Papa VI. Paul için yapılan karşılama töreni sıra- sında cereyan etti. Milli marşlar bi- tince, binlerce gayrimüslim karşıla- yıcının hançeresinden şu iki kelime dökü Idü Viva Papa!." Törende münasebetsizlik yapan sadece rüzgâr değildi. Yüzlerce ya bancı fotoğrafçı, filmci ve televiz- yoncunun kamerası, başka bir mü- nasebetsizliği tespit etti. Bu, Tür kiyeye özgü bir münasebetsizlikti ve Papanın uçağı daha alana inme- den başladı: YURTTA OLUP BİTENLER Yeşilköy Hava alanında, Şeref sala nunun 500 metre kadar ilerisine on tekerli büyük bir askeri treyler çe- kilmişti. Yüze yakın yerli ve yaban- cı gazeteci, treylerin üzerine çıkmış, film makinelerini kurmuş, fotoğraf makinelerini ayarlamış, bekliyordu, Askeri treylerin her yanı, salkım- saçak, gazetecilerle doluydu. Trey- lerin üzerinde yer bulamıyanlar, o- nun önündeki piste dizilmişlerdi. Birden, ne olduğu anlaşılamadan, elliden çok polis koşarak geldi ve tam gazetecilerin bulunduğu yerin önünde durdu. Bu arada iki polisin, kucaklarındaki halatları güçlükle taşımağa çalıştıkları görüldü. Der- ken polisler, 20 metre yarıçapında bir daire teşkil edecek şekilde, ga- zetecilerin bulunduğu sahayı halat- la çevirdiler. Yerde ve treylerin üze- rindekiler, polislerin bu acayip ha- reketlerini hayretle (o seyrediyorlar, bir kısmı da fotoğraf ve film ma- kinelerini, olayı tesbit için çalıştı- rıyordu. Saat 9.45'te, gazetecilerini halatla çevrilen sahanın dışına çık- maları yasak edildi! Bütün bu işgü- zarlığın kim tarafından düzenlen- diği araştırılırken, Papayı taşıyan uçak da Hava alanına indi. "Takdiri ilâhi" Saat 10.03'te alana inen uçağın adı. Saint Paul'dü. Kapı açıldığında ilk olarak, -şu anda artık tarihi şöh- rete erişmiş olan- yaramaz beyaz takkesi, beyaz entarisi, kırmızı cüp- pesi ve yi ayakkabıları ile Pa- pa VI. Paul göründü. Arkasından, özel yalar inle kardinaller ve başpiskoposlar geliyordu. Papayı Cumhurbaşkanı Sunay karşıladı ve el sıkıştılar. Demirel ve diğer devlet ricaliyle el sıkışan Pa- pa, Athenagoras ile kucaklaşarak öpüştü. Bu olay yine, hristiyan ka- labalığın "Viva Papa!" sesleriyle karşılandı Tören için hazırlanan yerde ön- ce, Sunay, sonra Papa, nezaket nu- tukları iradettiler. Papanın, İstan- bula gelişini “takdir-i ilâhi" ile izah etmesi ilgi uyandırdı. Papa, Valinin arabasıyla şehre girdi. Herhangi bir tepkiden endişe edildiği için, şehre Vatikan bayrağı asılmamıştı. İstanbul, değişik bir gün yaşıyordu. oğrusu ya, Fati- hin 1453'te İstanbulu alışından bu yana, bu büyük ve tarihi şehirde hristiyanlar böyle bir gün yaşama- mışlardı. Papa, şehre girerken ö- nünden yahut yakınından geçtiği 13