5S P Futbol Sürüp giden Festival Kasım ayının ikinci yarısında o taş- layan büyük futbol festivali bu hafta da sürdü ve birbirini (okovala- yan olaylar, olayların getirdiği sürp- , uyandırdığı yankılarla spor ba- sınım ve çevrelerini meşgul etti. Bu yankılar önümüzdeki haftalar boyun- ca da sürüp giderse buna kimse şaş- mamalıdır. Festival 13 Kasım günü — Toto- nun yumurtlayan tavuğuna rağmen, bir benzerini hâlâ yapamadığımız — emektar Mithat Paşa stadında baş. lamıştı. O gün Fenerbahçe Kupa şam piyonu Turnuvasında Petrolul Romen takımım eledikten sonra ikinci turda şansım İrlanda şampiyonu Linfield'e karşı deneyecekti. Bütün tribünler, a- sıl renkleri ne olursa olsun, sarı-lâci- verte boyanmış ve neticeyi o hava |- çinde beklemişti. Seyirci ne ümidinde inkisara uğradı, ne de temennisinde. Tuttuğu takım, sahayı "4 - 1" lik bir galibiyetle terketmişti. Bu netice Fe nerbahçeye üçüncü turun kapısını a- ralamaktaydı. İkinci büyük olay, ertesi gün Zü- rich'de cereyan edecekti. Sarı-kırmızı formalı takım, daha evvel hayli iddia- lı Macar şampiyonunu İstanbulda "4 - 0" yenmiş, sonra aynı takıma Budapeştede "2 - 0" yenilmişti. An- cak bu netice şöhretli Ferençvaroş'un turnua dışı edilmesine yetmiş de art- mıştı bile. Şimdi o da eski dost ve ra- kibi Fenerbahçe gibi ikinci turun ilk engelini aşmağa çalışacaktı. Ancak Tur gay, Candemir, B. Ahmet, Kadri, Ta- lât, Mustafa, Benan, Ayhan, Bahri, Me- tin ve Uğurdan kurulu onbir, kendisin den bekleneni verememiş ve göz dol- O R karşısında "2 - 0" yenilerek spor çevrelerimizi üzmüştü. Bir yandan Müslim Bağcılar, gazete- cilere haklı olarak, "Üçüncü turun eşi- ginden adımımızı attık" derken, Ga- latasaray (o idarecileri, "İddiamızdan vazgeçmiş değiliz. Kozumuzu İstanbul- da paylaşacak ve rakiplerimize hakiki değerimizi göstermek imkânım bula- cağız" şeklinde konuşmuşlardı. Hâdiseler aynı ehemmiyetle birbiri- ni kovalamağa devam ediyordu. Ama- tör milli takımlar 1964 Tokyo Olim- piyatları için birbiriyle boy ölçülmek- teydiler. Bizim karşımıza, yaş vasatisi 19'u aşmayan italyanlar odüşmüşleri!. Ankaranın 19 Mayıs stadında 20 Ka- sım günü onlarla karşılaşıyorduk. Maç, ne hikmetse, hafta ortası ve, havadarın yazdan kalma denecek kadar ılık ol- masına rağmen, illâ da gizli oturum- da oynansın dermişcesine, iş saatlerin- de yapılmış ve beklenen ilgiden mah- rum sessiz sedasız geçip gitmişti. durmayan rakibi Türk amatör mili! takımı italyan rakiplerine karşı iyi bir zafer kazan- ma** fırsatını ele geçirmişken, ilk devrede çıkardığı oyunu devam et- tiremediği oiçin sonunda "2 - 2" be- raberliğe razı olmuştu. Bu netice için "taktik hatası", "başlanan tempo ya dayanamam a hastalığı" diyenler olduğu gibi, "İtalyanların maç tecrü- belerinin omükğfatıdır" diyenler de çıktı. Dev maç Futbol furyasının son büyük hadise- sini, haftanın başındaki Pazar gün- kü Fenerbahçe — Galatasaray (maçı teşkil etti. Federasyonun hiç bir hesa- ba sığmayan programı ile perişan du- ruma düşen iki ezeli rakip, o gün 183. maçlarım oynayacaklardı. İlkini bun- dan tam ellidört yıl önce oynamışlar, AKİS/34 bunların 47'sinde berabere kalmışlar, 69'unda Galatasaraylılar yenmi 67'sinde de Fenerliler galip gelmişler- di. Bunların arasında en mühim skoru da Sarı-Kırmızılılar 12.2.1911 günü yapmışlar, sahadan "7 - 0" lık bir fark la ayrılmışlardı. Sonra iki tane "6 - 1" lik maçlar da iş lehine bitmiş "6 - 1“, "5 "4 - 0" lıklar da. Hava onun için ge rgindi, o seyirci sayısı hakiki bir rekordu. 41. bin 792 ki- şiyi sahalarımız milli maçlarda ogör- müyordu. Bunlar, olayın keyif o veren tarafları idi. Gelgör ki, madalyanın bir de öbür yüzü vardı. Oyun kalitesi ve seyirci tutumu... Bu düpedüz evlere şenlikti. Hele hakem, hele hakem!... Maç, bir zamanların sloganı haline ei bulunan "to ok, adam var" sistemi içinde, bir kör dövüşü halinde başladı ve öyle bitti. Maçta ustalık yok. teknik yok, taktik yok, sadece sertlik vardı. Bir gazetenin manşetine göre de, "Gol yok, futbol yok" tu Bu tarihi arbedenin idaresini Ric- hard Kokoli isminde, arkasında hiç de ferahlık verici bir koku, bir hava bı- rakmayan avusturyalı hakem üzerine almıştı. Takımlar ise: Galatasaray: Turgay Candemir, Doğan, Kadri, Talât, him, Metin, Bahri, Fenerbahçe: mall, Şeref, Özer, A. İhsan, Nedim, Şenoldan kurulu idi. hada, hakemin idaresinde kötü oyun sona ererken, bir meraklı şöyle diyor- du: "— Sahalara şişe ve ayva gibi ya- ralayıcı silâh sokulmasını menetmenin zamanı geldi!" Haksız da sayılmazdı. Şişe ve ayva- ların açtığı yaralar, ziyadesiyle (o ka- nıksadığımız dil yaralarına çoktan rah met okutuyordu. Sıfır - sıfıra berabere biten oyunu karakterize eden bakı cüm- deler duyurdu. Meselâ Nedim — Bana hakem bile acıdı" dedi. Bir yazar: u hakem sadece bize değil, fulbola da yabancı" esprisini yaptı. Fakat en dikkati çeken, şu söz oldu: "— Kuzum, kardeşim, m sahada oynanan oyunun adı nedir Hakem derdi üzerimle Bu ecnebi hakem konusu AKİS çok durmuştur. "Adı Hansa, Jozefe, Jime o çıkmış birini hakem sayıp, maçların başına getirmek bir işe yaramaz. Mesele, ya- rayanım bulup getirmededir" diye ne- fes tüketmiştir. Olan yalnız güzelim maçlara olsa gene ne ise.. Bu beceriksiz kişiler üstelik arkalarında "Made rupa" palavrası içinde biride falso gelenek bırakıyorlar... Böylesi oadam- ları da ne yazık ki, ziyadesiyle dirayet- li Federasyon getiriyor! Me