ma rampa etmekten kaçındı. Seya- hat acentası bu defa, Denizcilik Ban- kasından 750 liraya bir körfez gemisi kiraladı ve yunanlı kaptana, açıkta demirlemesi turistlerin körfez vapuru ile karaya çıkartılacağı (duyuruldu. Kaptan Evangelos, "Gemime motor yanaştırmam" diyerek bu talebi de reddetti, liman idarecileriyle Denizci- yet seyahat acentası görevlilerine keli- menin tam manasıyla köşe kapmaca oynattı Son çara olarak kaptana, Alsancak kaçınarak, turistlerin protestoları ara- sında İzmir körfezinde başıboş 6 saat dolaştıktan sonra, demir bile atma- dan, çekip İstanbula gitti. İlhak pis değil ama.. B- olay, türkleri sevmediği anlaşılan ve bu sebeple türk turizmini baltala ma gayreti içinde bulunan yunanlı kaptanın oynadığı oyunun sadece bir perdesini teşkil etti. u Turizm ve Tanıtma Ba- kanlığı İzmir Bölge Müdürü Hüseyin i Sezer tarafından Bakana tele- fonla bildirildi. Bir süre önce Millet Meclisinde yaptığı konuşma ile, yunanlıların türk turizmini baltaladığını açıkça belirten Bakan Ardıçoğlu, derhal olaya al Soy- du ve Yunan Büyük Elçiliği nezdinde teşebbüse geçerek, Kaptan Evangelo- sun tutumundan şikayetçi oldu. İşte Oyunun, ikinci perdesi da bundan son- ra başladı. Yunanlı kaptan Evange- losun tutumu, Türkiye ile Yunanistan arasında bir diplomatik temasa yol açtı. Yunan Büyük Elçiliği. Yunanis- tan Dışişleri Bakanlığı ile temasa geç- ti ve esasen ötedenberi türkler ve Türk resmi makamları üzerinde, yunanlıla- rın türk turizmini baltaladığı yolun- daki düşüncenin silinmesi için, kaptan Evangelosun bu hatasının derhal ta- miri cihetine gidilmesinin temini iste- nildi. Nitekim temas müsbet verdi ve Yunan Dışişleri (o Bakanlığı, Akropolisin Atmadaki umumi acentâ- sı ile temasa geçerek, geminin İstan- buldan Kuşadasına gitmesinin sağlan- ması istenildi. Atinadaki umumi, acenta, çarşam- ba akşamlı İstanbulda bulunan Ak- ropollerin kaptanına telsiz çekerek, derhal rotasını değiştirmesini ve ace- le Kuşadasına gitmesini emretti. Ay- nı akşam ise Kaptan Evangelos. İzmir acentasma bir telsiz çekti ve geminin 19 Eylül Perşembe günü saat 14'de Kuşadası limanında olacağının Türk Olmadı Ardıçoğlu! Bi Bakan, eğer uçağa binemiyorsa, devlet kesesinden Avrupa yolculuğu- na çıkmaz, Mutlaka çıkması gerekiyorsa, dişini sıkar uçağa biner. (Hay- di, diyelim ki buna tıbben imkan yok ve Bakanın Avrupaya, gitmesi de şart O zaman, adına tren denilen ve yataklı vagonu da bulunan bir "seyahat aracı"nı tavsiye etmek lüzumu hasıl olur. Ama her halde bir Bakan, ma- kam arabasıyla, şoförlü özel kalem müdürlü, 1300 dolar benzin parası ala- rak seyrana çıkmaz. Kafilenin Hazineye maliyeti 50 bin lira civarında ola- caktır, Avrupa da, makam arabasıyla dış yolculuk yapan bir Bakan görmek saadetine erişecektir. Şimdiye kadar Türkiyeye pek Çok yabancı Bakan gel- miştir, ama bunların içinde makam arabasıyla seyahat edene rastlanma- mıştır. Sonra -ve asıl- Bakan bu bir aylık mutlu dolaşmada ne görecek, neyi tetkik edecek, ne öğrenecektir? Bakan, bu. Teknisyen değil ki. Diyelim ki 50 bin liraya Nureddin Ardıçoğlu turizmi ve tanıtmayı adamakıllık öğrendi. Geldiğinin ertesi günü Kabine düşerse veya kendisi Bakanlıktan ayrılırsa yahut bir başka Bakanlığa atanırsa ne olacaktır 50 bin lira? Kim ödeye- cekti?, onu.. Bakanlar bundan dolayı "Tetkik Seyahatl"ne gitmezler. Bakanlar res- mi ziyaretler yaparlar. Bakanlar kongrelere, konferanslara giderler. Gider- ler ve işleri bitince ilk vasıtayla dönerler. Tetkik seyahatlerini ise, bakan- lıklarındaki teknisyenler, mütehassıslar yaparlar. Zira, işin demirbaşı on- lardır. Bakanlar, onların hazırladıkları projeler üzerinde kararlar verir- ler, beğenmezlerse başka projeler yaptırtırlar. Ama her halde bir Turizm Bakanı, "Bakalım, İspanyayla Almanya turizm davasını nasıl halletme- ler. Bu arada bir de İtalyayla Yugoslavyayı göreyim" diye şoförünü, özel kalem müdürünü alıp makam arabasına kurularak, devletten 50 bin lira alıp seyrana çıkmaz. Nureddin Ardıçoğlu gibi akıllı, işine dört elle sarılmış, ciddi, Bakan- lığın şaşaasında gözü olmadığını ispat etmiş, meziyeti elçilik (sofralarını süslemek olmayan bir siyaset adamının böyle bir gafı niçin yaptığını anıl- mak zor, hem de pek zordur. O koltuk en aklı başında insanları bile bozuyor mudur, ne!. resmi makamlarına duyurulmasını is- tedi. Barbara baki Kaptan Evangelos, Umumi acenta- sından aldığı emir üzerine o gün saat 14'de Kuşadası açıklarında gö- ründü. Fakat bir türlü iskeleye yanaş- mıyor ve açıkta dolaşıp oduruyordu. Gemideki 250 yabancı turistin ise sap- rı taşmıştı. Mutlaka Efesi ve Meryam- ananın ikametgâhını ziyaret etmek istiyorlardı.. Kaptana karşı direnmiye başladılar ve bu isteklerini ikinci kap- tan vasıtasiyle yunanlı okaptan E- vangelosa bildirdiler. Kaptan, gemi- nin hoparlörlerini Çalıştırdı ve Kuş- adası iskelesine 200 metre kadar me- safede bulunan Akropolisin yolcuları- na türkler aleyhinde hitabetmeğe baş- ladı. Kaptan Evangelos, o sahildeki Kuşadalılar ve resmi makamlar tara- fından da duyulan konuşmasında şöy- le diyordu: "— Türkler çok barbar insanlar- dır, İzmirde, sizin hayatinizi düşündü- güm için gemimi limana osokmadım, AKİS/17