lini durdurup, kendilerini (o karakola dâvet etti. Buyurun cenaze namazına ! caddesindeki A mavuiköy tramvay emektar karakol binasının komiser- lik odası belki bütün tarihi boyunca, bu kadar çok sayıda meşhura, bir ara- da görmeyecektir. Süreyya bir iskem- leye oturmuş, olup bitenleri seyredi- yordu. Maimillian Schell ise izinsiz fotoğrafının çekilemiyeceğini söylü- ordu. Kısa zamanda olay, ilgili mer- cilere intikal etti. Polis şefleri de Ar- navutköy karakoluna geldiler. Haber Ajansı Müdürü Muammer Kaylan, rö- portajcısı Ümit Deniz, Maximillianın talebi üzerine İsviçre Konsolosu, Uni- ted Artists mensupları karakola gel- mişlerdi. Kapının önünde ise ikibin kişiyi aşan bir kalabalık toplanmıştı Maxlmillian Schell Özkanın çektiği filmin iadesini istiyordu. Bu oyüzden taraflar arasında şiddetli bir omüna- kaşa cereyan etti. Polis şefleri, Sürey- yanın karakolda beklemek gibi (o bir mecburiyeti olmadığını, eğer isterse oteline Oo gidebileceğini bildirdiler. Ancak Süreyya, karakoldan Maximil- lian ile birlikte çıkmak istediğinden, bu teklifleri reddetti ve arada sırada münakaşalara karıştı. Bu arada iki bardak da softuk su içti. Neticede İs- viçre Konsolosu, Maximillian'a türk kanunlarına göre izinsiz fotoğraf çek- menin suç teşkil etmediğini anlattı ve her iki tarafın barışıp gitmesi o için tavassut etti. Saat 23'ü biraz geçiyor- du ki maceranın sonu alındı. Taraflar birbirlerinin elini sıkarak (o barıştılar ve ayrıldılar. Bundan sonra ikinci bir (o problem ortaya çıktı: Süreyya, kapının önü- ne biriken kalabalığın arasından nasıl çıkarılacaktı? İnzibat cipine bindirilen Süreyya, erlerin arasında, halkın sev- gi tezahüratı ile karakoldan ayrıldı ve Bebekte bir taksiye binerek oHil- tona gitti. Mal bulmuş mağribiler rtesi gün öğle üzeri Lâlezara inen Süreyya, gazetecilere istedikleri pozu verdi ve sordukları sorulara bir akşam evyal verdiği cevaplan tekrarladı. Bu arada, eğer rahat bırakılırsa İstanbul- da on gün kalacağını söyledi. Bundan sonra Hiltondan bir hususi araba ile Moda Kulübüne gitmek üzere harekat eden Süreyyayı gazeteciler gene takip ettiler. Araba vapurunda hem Sürey- yanın refakatindekiler ve hem de biz- sat kendisi, rahat bırakılmasını rica etti, yoksa hemen uçağa binip dönece- ğini söyledi. Araba vapurunda kendi üzerinde birleştiler ve geri döndüler. Ancak bu karara sanki büyük bir ma- rifetmiş gibi bir tek Tercüman gazete- si aykırı hareket etti ve oSüreyyanın denize girerken çekilmiş bir resmini a A ünün akşamı ise, Maximilli- an Sehel gazetecilerle bir toplantı yap- . Bu toplantıda Hürriyet gazetesinde acılız yazıların yayınlanmasına sebep olan Haber Ajansı muhabirine pek gü- zel bir ders verdi. Gazetecilere, bu şe- kilde çalışmanın hem kendileri, hem de basın için zararlı olduğunu, halbu- ki pekâlâ anlaşabileceklerim ( söyledi. Ayrıca, Süreyyanın filmin o çevrildiği yere kendisini ziyarete geleceğini, bu- rada resimler, çekilebileceğini ve hattâ bir gün kayak yaparken dahi Sürey- yanın resimlerinin çekilmesinin müm- kün olduğunu belirtti ve rahat bırakıl- malarını rica etti. Bunun üzerine ga- zeteciler temas edecekleri bir (omerci gösterilmesi şartı ile rahat bırakacak- larına söz verdiler ve mesele de böyle- ce kapandı Memleket nerde, biz nerde! o” geniş yankılar uyandırdı. Gaze- teciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek, hadisenin geçtiği gecenin saba- hı telefona sarılarak, olayları bu şek- le sokan Hürriyet gazetesi sahiplerin- den Haldun Simaviye memleket için büyük zararı olduğunu söyledi, üzüntü- lerini bildirdi. Burhan Felekin sözlerinde elbette ki büyük hakikat payı vardır. Sürey- yanın Maximillian'ın peşinden o Tür- kiyeye gelmesi başka (memleketlerin arayıp bulamadıkları bir olaydır. Me- selâ Süreyya Yunanistana gitmiş ol- kendisini alıp baştâcı saydı, ederler SOSYAL HAYAT ve rahatı için her türlü tedbiri alır- lardı. Turistik propagandaları için olay dan alabildiğine istifade (ederlerdi. Herhalde bütün dünya basınında Sü- reyyanın askeri cipte, inzibat erleri arasında resmi çıkacağına, Boğaziçin- de Maximillian ile kayak yaparken ve- ya Adada bir kulüpte dansederken çe- kilen resimleri yayınlansaydı, turizm bakımından dünya çapında propogan- damız yapılmış olurdu. Zaten gerçek propoganda da budur. Ayağımıza ka- dar gelen nimetten istifade edeme- da basın yüklenmektedir. teresan haber!" diyen bazı kafalar, farkında olmadan, memlekete kötü- lük etmektedirler. Bu konuda Turizm ve Tanıtma Bakanlığının, Gazeteci- ler Cemiyeti marifetiyle, gazete sahip- leri ve yazı işleri müdürleri nezdinde teşebbüse geçmesi ve milli menfaat- lerimizin bahis konusu olduğu böylesi hallerde anlayış ve aklıselimin hakim olmasını sağlaması şarttır. Amerikalı ve avrupalı filmcilerin işlenmemiş ko- en- nu buldukları memleketimize oakın etmeleri bizim için bulunmaz, erişil- mez bir nimettir. Daha düne kadar "Aman bize de gelin, film çevirin!" diye Avrupanın geriden birinci sınıf re jisörlerine dahi Basın—Yayın yetkili- leri yalvarıyorlardı. Bugün ise, kendi ayağıyla gelen şöhretler, turizm da- vamız için faydalanmak yerine, İstan bul caddelerinde polis cipleriyle odo- laştırılmaktadır! Bu, hiç şüphesiz, u- tanç verici bir durumdur. Tekrarının önlenmesinde elbette ki memleket i- çin büyük fayda vardır. Prenses Süreyya gazetecilerle birlikte Bükemediğin eli öp AKİS/21