Robert Wiene Birinci Dünya Savaşı, sinema tekel- ciliği bakımından Avrupayı ilçe böldü: Batıda Fransa, İngiltere ve Lâtin ülkeleri vardı ve Amerikan si- e avucunun içine oalmış- Doğuda Rusya, orta Avrupada da üstünlüğünü kurmuş bir Almanya bulunuyordu. Almanya, Wall Street'- in sinema alanına el attığını, bu ve- rimli endüstriye bütün gücüyle des- teklik ettiğini ve arada varılan so- nucu da görmüştü. UFA-Universum Film Allgemeine Gesellschaft- da bu amaçla kuruldu: Kurucular arasın- da bankacılar, kimyacılar, elektrik- çiler ve silâh fabrikatörleri yer aldı- lar. Almanyada güçlü bir sinema en- ae a kurulması için ortam uy- un ve hazırdı: Avrupanın öbür ül- kelerinde olduğu v— savaşın ilk yıl- larından sonra halkın sinemaya karşı ilgisi gitgide artmıştı. İşletme- cilik, geç kalmanın sararlarını bü- yük bir hızla kapatıyordu. Kimya en- düstrisi, sinemaya yakınlık duyuyor, gelişen optik ve elektrik araçları en- düstrisi de sinema ve stüdyoların do- natımını mümkün kılıyordu. o Yaln:z sanatçı kadroları yetersizdi. Giderek yapım işleri yepyeni bir hız kazan- dı, natçı ve teknikerler tuttular. Gelenler arasında e asıllı doktor Robert wiene de vard 1881 yılında Saxs'da (Almanya) doğan wiene, ilk filmi " Fromont je- une et Risler aine- Genç Fromont i- le yaşlı Risler"de (1916) rejisörlüğe başladığında otuzbeş o yaşındaydı ve ünlü Fransız yazan Alphonse Dau- det'nin bir romanından aktarılan bu ilk filminde geleceğin büyük oyuncu- su Emil Jannings de ilk olarak oyun- culuk ediyordu. Wiene, ikinci filmini çevirebilmek için iki yıl beklemek sorunda kaldı ve ancak 1918 de "Millionare-Milyo- ner Kadın"ı yönetti. Bu, birinci film gibi sudan, önemsiz ve üzerinde söz edilir soyundan sayılmadı. o Wiene, Berlin'deki irili ufaklı bir çok rejisör- ler arasında henüz bir varlık göstere- cek nitelikte değildi. Yalnız iki filmi de iyi "is" yaptılar. Sı- ranın kendisine gelmesi için Wi- ene, yine iki yıl oturup bek- ledi.. Fritz Lang'ın kabul etmedi- ği bir filmi işsizlik korkusuyla karşı durmaksızın aldı. Çevrilecek filmin adı "Das Kabinett des Dr. Caligari- Doktor Caligari'nin Muayenehanesi" adını taşıyordu ve çek Hana Jano- Wita ile Avusturyalı Carl Mayer yaz- mışlardı. İki genç senaryocu bir ara- ya gelmişler, sinir hastaneleri, cin- sel cinayetler, panayır gösterileri gi- bi anılarını "Doktor Caligari"nin se- naryosuna dökmüşlerdi. Yola çıktık- ları düşünce, savaş kokusu ve dok- tor Caligari'nin temsil ettiği (ogüce karşı isyandı. Sinemada yeni anlayış genaryo ve filmi ekspresyonist bir anlayışla çevirme fikri yapımcı Erich Pommer"i son derece ilgilen- dirdi. Pommer'in kendisine bağlı re- jisörler arasında en çok Fritz Lang'ı gözü tutuyordu ama Lang, çevirmek istemedi: çaresiz kalan Pommerde işi Wiene'e verdi. Burada şu noktayı belirtmek yerinde olur: Sinema ta- (AKİS - 311) rihcilerinin büyük çoğunluğu, "Dok- tor Caligari'nin Muayenehanesi"nin, film olarak başarısında rejisör Wie- ne'den çok, dekorları yapan er Sturm grubuna bağlı Herman Warm, Walter Röhring ve Walter Reinmann adlı üç ekspresyonist res- sama hak tanımaktadırlar. 1910'da empresyonizm ve natü- ralizmin tepkisi olarak Münihte or- sanat dallarında -müzik, resim ve mimarlık gibi- etkisi açık ve belirliydi. Savaş yenilgisini izle- yen çalkantılı günlerde, o ekspresyo- niam Berlin sokaklarını, ilânları, ti- yatroları, kahvelerin (o dekorlarımı mağaza vitrinlerini adeta egemenli- ği altına almıştı. Yine o günlerde ressam Herman Warm "filmler can- lı resim halini almalıdır" diyordu. "Doktor Caligari'nin Muayenehane- si"ndeki anlayışın anahtarı, bu cüm- lededir. Filmde her şey, perspektivi, ışıklandırmayı, şekilleri ve mimari- yi parçalara ayıran bir dünya görü- şüne sıkı sıkıya bağlıdır. Bu şekille- ri biçim değiştirmiş dünyada insan kendisine yabancı duyar. Boyalı tu- vallerin fantezisiyle uyuşumlu — kıl- mak için oyunculara korkunç elbise- ler giydirilmiş, aşın makyaj oyapıl- mış ve çoğunlukla aranmış uyumsuz pozlarda hareketsiz O bırakılmışlar- dır. Bu yoldan gidilerek güçlü etki- ler uyandıran fotoğraflar sağlanmış- tı: Sivri üçgenlerden yapılmış bir pencerenin ortasına hapsedilmiş e- sir; uzun oluklarla çevrili damın te- pesinde duraksınma geçiren hırsız; kara ve belli belirsiz bir koca duva- rın deforine perspektivinde görünen beyaz bir lekenin ortasında hareket- siz duran karalar uykuda gezer gibi. luk filmden alman fotoğraflarda ga- yet belirgindir. Ama sinemadaki ha- reket, ressamların yaratmak iste- dikleri bütünlüğü bozma tehlikesini de ortaya koyduğundan, oyuncular, sahnenin hâkim hatlarının dışın- dayken hareketlerini çabuklaştırmak ve duruşları da tablonun hatları ile uyuşmalı bir duruma girdiklerinde AKİS/31