başlamıştı. Saat sekize yaklaşıyordu. Çubuktan gelen alay Ulus kesimin- den, Muhafiz Alayı Bakanlıklar is- tikametinden şehri taramaya başla- dılar. Harbiyelilerin bütün mukave- meti kırılmıştı. Genel Kurmayın ve Kuvvet Kumandanlıklarının, Jandar- ma Kumandanlığının önü temizlen- mişti. o Mamaktaki birlikler de 12 GMC ile gelmişlerdi. Harbiyeliler, so- kağa dökülmüş olan ve bütün, gecele' rini zehir etmiş oldukları halkın nef- ret nazarları, yuh sesleri arasında bunlara bindiriliyor ve okulları isti- kametine sevkediliyorlardı. . Bunlar- dan elli kadarı Muhafız Alayına gö- türüldüler ve ilk ifadeleri orada alın- dı. Sokakta kalanlar, yorgunluktan bitap kaldırımlara çökmüşlerdi. Bunlardan bir grupu Kurmay Al- bay Muhterem özyurt gördü. Yan- larına yaklaştı ve sert bir sesle: — Ne oturuyorsunuz burada, ke- ratalar! Haydi, kalkıp ayağa dizilin sıraya. Atın silâhlarınızı elinizden.." diye bağırdı. Harbiyeliler bir an şaşırdılar. İç- lerinden, elinde sten tutan — Sen bizim Kuma daşımiz de- gilsin" dedi. Özyurt sinirlendi. Ben şerefli türk ordusunun göreli bir subayıyım. Size türk or- dusu ve türk milleti adına emredi- yorum. Kalkın ayağa. Teslim edin si- lâhlarınızı.." Harbiyeliler ürkek ürkek kalktı- lar. Sıraya girdiler. Özyu rtun yare serdirdiği bir bezin üzerine silâhla- rım bıraktılar. Özyurt oradan ayrıl- dığında Radyoevi istikametinden si- lahlı bir grup Harbiyeli daha geldi. Onları görünce silâhlarını atmış o- Afi Ulvi Sulikioğlu J4lerin kâbusu lanlar biraz canlandılar. bay geri geldi ve aynı mütehakkim tığı, edayla yeni gelenleri de silâhların- ote hal dan tecrit etti, hepsini GMC'lere dol- ye Y ıyı tl : | Fatihin Yiğitleri !, İsyan gecesi, Hükümete bağlı kuvvetler sözcüsünün Radyoda kullandı- ğı bir söz Talat Aydemir tipi maceracılara karşı Ordunun duyduğu derin nefreti, hiddet ve infiali belirtmektedir: "Talat Aydemirin üçbu- çuk insanı.." İki gün sonra Başbakan İsmet İnönü bunları Meclis kür- süsünde "Şerefsiz maceracılar" olarak zikretti. Bu da, milletin bunlar hakkındaki hislerinin ifadesidir. Peki, bunlara kim böyle bir cüret vermiştir? Kim bunları, memle- ketin kurtarıcıları gibi tanıtmak suretiyle hakla kadar akıllarım büs- bütün kafalarından çekip almıştır? Çekip almıştır ve onları, hem ken- dileri, hem memleket bakımından son derece bedbaht bir teşebbüse it- miştir? Bunun cevabını, bir belirli basının. Atatürkü ve devrimleri, ileri- ciliği kendilerine paravana diye alıp şahsi komplekslerini tedavi etmek, ellerinden kaçırmış oldukları rahat hayatı tekrar bulmak, tek partinin midelerine akmış nimetlerini geri getirmek isteyenlerin idare ettikleri gazetelerde aramak lâzımdır. Hükümeti ve Başbakanını yıpratmak için rejime kastedenleri alkışlayanlar, onları "Yiğitler" olarak tavsif eden- ler, "Talat A tirmeye çalışanlar bu çeşit basının mensupları arasından çıkmıştır. Ta- lat Aydemirin bunlarla irtibat kurduğu, bunlarla ideal arkadaşlığı yap- tığı, akıl satıp akıl aldığı hiç kimsenin meçhulü değildir. Aydemir, ya- tana hiyanete âdeta bunlar tarafından itilmiştir. imdi bunlar suspusturlar. Bütün korkaklar gibi.. Talat Aydemir bir şey yapabilecek sandıkları zaman "Ben kolağası Mustafa Kemali, kolağası İsmeti de gördüm. Talat Aydemirin eline su dökemezlerdi.. Ne adam, ne iman, ne yürek, ne vatanseverlik, ne İdealizm.." diye methiye- ler okuyanlar bugün "Adamda hiç akıl yok.. Yapılır şey mi, bu?" diye kusur, kabahat bulmaktadırlar. Açınız iki ucun gazetelerini, dergilerini. Bakınız! Bu gazetelerin, dergilerin siyasi karakterlerindeki farkın hiç önemi yoktur. Bolşevik sistemini isteyebilirler, Nasır sosyalizminin faziletini terennüm edebi- lirler, nazi rejiminin hasretini çekebilirler, Trujillo diktatörlüğünden medet umabilirler. Bir müşterek tarafları vardır: Kim İsmet Paşanın karşısındaysa, onlar onun yanındadırlar. Talat Aydemirlerin ve Nihat Erimlerin, Kasım Göleklerin ve Alpaslan Türkeşlerin, Avni Doğanların ve Osman Nuri Torunların, yani birbirleriyle hazan bir alâkaları olan ama hazan da biç alâkaları olmayan kimselerin isimlerinin, resimleri- nin çarşaf gibi birarada yayınlanmasının Sebebi budur ve bu, aynı za- manda samimiyetsizliğin, şahsi hırs veya hislerin, yahut menfaatpe- restliğin -çanağına metelik atılmasına alışmış bir Menderes dilencisi de, bu rejim içinde Örtülü ödenekten ulufe alamayacağını- bildiği için, belki onlar verirler diye "Çıkmayacak mı, bu memleketi kurtaracak bir yeni kolağası?" diye haykırıyordu..- bu basın tarafından na- sıl her şeyhi üstünde tutulduğunun açık, acı delilidir. Fakat Al- ifadesine göre kimlerle işbirliği yap- kimlerle işbirliği yapmadığı lis- inde mevcuttu. Bunlar hep 22 Şubatçı simalardı. Ancak çantanın durdu ve okullarına göndertti Saatin dokuza yaklaşmakta olduğu gu sırada macera tamamile sona er- mişti. Ama ortada maalesef 7 ölü ve 28 yaralı vardı. Talâtın kaçışı ükümet kuvvetleri Harp Okuluna girdiklerinde Talat Aydemiri bu- lamadılar. Asi Albay, gençleri ve ar- kadaşlarını bırakarak dere içinden kaçmıştı. Komutanlık odasında için- de bazı evrak bulunan çantasını gö- ze çarpacak bir yere koymuştu. Ev- raklar arasında Aydemirin, kendi gerçekten unutulmaktan fasla kasten bırakılmış olduğunu, tahkikata Eri- şenler gülümseyerek düşünmekten geri kalmadılar. Fer halde tahkikatı yananların ellerinde bu cahtadakiler- den çok daha kuvvetli izler ve delil- ler bulunmaktadır. Talat Aydemir şehir içinde ilk de- fa olarak 1952 modeli bir yeşil Chev- rolet'de görüldü, Sırtında manevra elbisesi olarak kullanılan amerikan malı bir ceket vardı. Sankasını elin- utuyor ve yüzünü kapatıyordu. Resmi elbiseliydi. Arabanın ön tara- AKİS/17