KÖŞEDEN Stocholm Güreşleri ve Ötesi İsveçliler, 1946'da tanıyıp sevdikleri "siyah saçlı kuv- vet tanrıları"nı bu yıl boşuna bekliyecekler. Çünkü Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, üzerinde dünya şampiyonluklarının a < minderleri ünlü Türk güreşçilerine yasak etmiştir. Bunun nedenini anlamak bugün için kolay değildir. Devletin bütün işlerinin apaçık görüldüğü Yeni Ana- i ip sebepleri ve içyüzleri gizli teşkilâtında vazife ve sorumluluk kabul etmiş kişilerin her hadisenin arefesinde ve ferdasında vermeyi âdet edindikleri açıklayıcı demeçler o derece gerçeklerden uzak, öylesine yalın kat ve birbirini nakzedici oluyor ki, bu düzensiz lâf yığınının altından gerçekleri bulup çıkarmağa imkân kalmıyor. Bu ise gizlilikten de beter 1963 yılı Temmuz ayının ilk günlerinde Stockholm'- de Dünya Greko-Romen birincilikleri yapılacaktır. Bu, dün ilân edilmiş değildir. Bunu çok, ama çok evvelin- den güreşçisi de, kulübü de, bölgesi de, federasyonu da, Umum Müdürlüğü de bilmek ve plânlı ve programlı ça- lışmalara çoktan başlamış olmak, yapılan hazırlıkları gün gün izleyip, kontrol etmek mevkiinde idiler. Ayrı- ca, güreş sporundaki kıvancımız kimse için bir sır de- ğildi. Onun için. gerekçesiz açıklanan "iştirak etmeme kararı"nın tepkisi sert oldu, tasvip görmedi. Anlaşılan, Federasyon Başkanı, bir Danışma Kurulu üyesi, Umum Müdür ve Devlet Bakanı bu sebeple kendilerini konuş- mağa mecbur saydılar. Şimdi, lütfen dinleyin, ilk konuşan Berksoy, "...Yıl- lık faaliyet programımızı tasdik ettiler, sonra bir kı- sım üyeler şampiyonluk için garanti istediler. Garanti verilemiyeceğini bildirdim. Rapor istediler ve bu mil- letin yenilmeye tahammülü yoktur' gerekçesiyle red kararı verdiler..." dedi. Arkasından, Danışma Kurulun- dan Meleksoy polemiğe girdi: “...Sebep, Federasyon Başkanının dediği gibi, birincilik ve ikincilik gibi ha- yali teminat istenmiş olması ir Sporda galibiyet kadar mağlübiyet de mukadder: Meleksoy, sporun -hele, mii yetiştirilmesi ko- nusunun- okunur, öğrenilir bir ihtisas işi olduğuna ina- nanları hayrette bırakan teknik çeşnili büyük o lâflar ettikten sonra, "...Programlı, sistemli çalışmaya şid- detle ihtiyaç pdğura samimiyetle inanmak lâzım geldiğini ve Almanyadaki muhtemel kadronun yeter, liği e bilgi ” Sahibi olunamıyacağı"nı sözlerine ilâve e Umura a Müdüre gelince, o da -itina ile seçtiği keli- melere dikkat ediniz-, ünya güreş piyasasında mutlak söz sahibi olmadan dış temasların hiç bir fay-: dasi yoktur" dedi ve başka sporlarda mutlak söz sahi- bi olup olmadığımızın ve bahsettikleri faydanın ne ola- cağının keşfini size bıraktıktan sonra, sözü "...Bu vu— slata ulaşmak için yurt içinde daha fazla çalışacağız" diye bağladı. Gereği gibi çalışmayanlar için ne düşün- AKİS/34 Vildan Âşir SAVAŞIR düğünü, yeni çalışmaların nasıl olacağını, ne zaman başlayacağını ima bile etmedi. İştirak etmenin bir fay- dası olmadığını açıklayan Altınel, etmemenin kendi ba- kımından faydasının farkında idi. Hiç olmazsa bir sü- re başı dinç kalacaktı. Devlet Bakanı sayın Ökten rahattı ve her şeyi hal- letmiş görünüyordu: "...Güreşimizin eski günlerine ula- şabilmesi için moden usullerle çalışma yoluna giril- miş bulunmaktadır. -Bu usuller bilinirmiş de acaba ne- den ihmal edilirmiş? Orası malüm değil!- Sık sık dış temaslardan ziyade eski günlerimize ulaşabilmenin va- satını hazırlama yolundayız." ihayet, Federasyon Başkanı bir bildiri yayınlandı böyle şey-: ma Kurulunca alınan nihai karara riayet edilmektedir” dedi, kesip attı. Ama, gene de yakınmadan edemedi: yada- ki güreşçilerimizi alacak burada da dört Kim hazır- layacak şampiyon olmasak bile, ne güzel derece ala- caktık!" dedi ve elbette ki "ne de güzel gezecektik" di- yemedi!.. nlar, ahbap sohbetlerinde rastgele söylenmiş söz- ler değildir. Bunlar, vatandaşları aydınlatmak için ba- sına verilmiş, sahiplerinin resimleriyle süslü demeçler- dir. Bunları birarada gördükten sonra, spor idaresinde gerçek durumumuzun ne olduğunda kimsenin şüphesi kalmıyacaktır. Bu mekanizmada ne prensip, ne prensi- pe bağlı bir otorite, ne ileri görüş, ne de en iptidai bir düzen arama zahmetine kimse katlanmıyacaktır. insanın sorası geliyor: Umum Müdürlük ve Danış- ma Kurulu, katılacağımız müsabakaların tarihini yu- murta kapıya gelince mi öğreniyor? Federasyonların programları var mı, yok mu? Bunlar tatbik edilir mi, edilmez mi ? Bunlarla 'kimse meşgul olmaz mı ? Hele güreşin yıllardır devam eden o lime lime halinden, mum Müdür, Danışma Kurulu yeni mi haberdar ol- dular? Haberleri var idiyse, bugüne kadar nerede idi- ler?.. Hele eski başarıları tesadüflere bağlamaya alışmış görünen Devlet Bakanı, işleri ele aldığı günden beri de- vam edegelen ve sporumuzun yakasını bir türlü bırak- mayan çöküntüyü şimdi mi gördüler de, "İyi yola yo- nelme"nin lüzumuna işaret ettiler?.. Hayır, hayır! Bu ekip, bu çöküntünün sebeplerini ve alınacak tedbirleri ne dün biliyordu, ne de bugün biliyor... Tahran ve Toledo bozgunları ferdasında ne lâflar- dı onlar? Tahkik edilecek, eksikler tespit edilecek, ensti- tüler kurulacak, sporcuların sosyal durumlarıyla ilgi- lenilecek, hayatları garanti altına alınacak, modern ve ilmi metodlarla çalışılacak, antrenörler yetiştirile- cek ve sonunda, "dünya içine çıkacak yüzümüz yok, ça- lışacağız" denilecek!.. Bu eklpin gücü bu kadarına yetiyor!..