Haftanın içinden Ya güveneceğiz, ya vaz geçeceğiz! (Gmiyetimiz için yeni bir hayat devresinin başında, başlangıcında .bulunduğumuz şu günlerde müstak- bel düzenimizin nasıl olması gerektiği hususunda tar- tışmalar cereyan ediyor. Doğrusunu söylemek gere- kirse tartışmalar 27 Mayısı hemen tâkip eden günlerde su yüzüne çıkmıştır. O tarihten bu yana fikirler değişik modalar takip etmiş, pek yakın bir geçmişin bazı çok acı hatıraları aksi istikamette ifratlara yol açmıştır. Sütten ağzı yananların yoğurt yerken Oo gösterdikleri ihtiyatın bir eşi, müstakbel düzenimiz konusunda gö- rüşenlere zaman zaman âriz olmuştur. Bir süre cemi- yet hayatında sıçramalar, fırlamalar tavsiye (edenler makbul görüş sahipleri olarak reklam edilmişler, on- larla beraber partisiz, hattâ politikacısız bir demokra- si kurma gayretleri rağbet görmüş, nihayet Türk mil- letinin ve onun mümtaz bir parçası olan Silahlı Kuvvetlerin basireti, itidali ve sağduyusu o yolların hepsini uzun müddet açılmamacasına kapatmıştır. İh- tilalin sayın başının bir basın toplantısında bu mec- mua tarafından sorulan bir suale cevap olarak ifade ettiği "Türk milletinin, bütün meselelerini demokratik rejim içinde halledebilecek olgunluğa erişmediğini id- dia edenler, bu millete bühtanda bulunmaktadırlar" fikri kat'i zafer kazanmıştır. Yeni hayat devremizde kendimizi nasıl bir sistemle idare edeceğimiz meselesi, hükme bağlanmış ve zaman zaman bu konuyu tekrar ısıtmaya çalışan bir kaç kişinin gayreti istisna edilirse, kapanmıştır. Biz Türklerin İkinci (Cumhuriyetimiz, demokratik bir cumhuriyet olacaktır. Şimdi, bir başka tartışma rejimin şekli değil, ru- hu üzerinde devam ediyor. Demokrasinin ne olduğunu bilmesi gereken ve buna inandığı inancını vermiş ba- zı sayın kimseler hakikaten garip fikirler osavunuyor- lar. Öyle telkinlerde bulunuyorlar, o kadar tuhaf yollar gösteriyorlar ki bunları sadece romantik bir ruhun kaprisleri saymak güçleşiyor ve insan kendi (kendine "Acaba"?' diye düşünmeden edemiyor. Millet iradesi üzerine, bu iradenin tecellisinden de önce bir takım ipotekler koyma gayretleri karşısında doğrudan doğ- ruya bu millete karşı bir güvensizlik hissi sezmemek, hakikaten kolay değildir. Milleti birleştirici çalışma- lar ile milleti vesayete -siz isterseniz buna, manda da diyebilirsiniz- muhtaç sanma arasında dağlar kadar fark vardır ve birincisi ne kadar makbulse ikincisi o derece saçmadır. Bir demokraside, memleketin kim tarafından idare edileceği seçim yoluyla tayin edilir. Görülmemiş olan şey, partilerin, daha millet sandık başına gitmeden kendi aralarında iktidar paylaşması yapmaya, sandal- yalar dağıtmaya, bazı pek geniş prensiplerin dışında Atatürk inkılâplarına baglılık veya kökü dışarda za- rarlı cereyanları desteklememek gibi..- teminatlar ver- meye teşvik olunmalarıdır. Bunlar, oyunun kaideleriy- le zerrece alâkası bulunmayan tertipler, tavsiyelerdir. Partiler kabilelerden, liderler tarikat şeyhlerinden farklıdırlar. Ne partiler, ne liderler bir araya, gelip millet iradesi tecelli etmeden çeşitli görüşleri, tema- yülleri yok edebilirler. Hattâ, zedeleyebilirler. (o Par- tilerin ve liderlerin mi demokrasilerde kütleleri, yoksa kütlelerin mi partileri ve liderleri sevk ettikleri idare AKİS , 8 MAYIS 1961 Metin TOKER ettikleri meselesi tavuğun mu yumurtadan, yoksa yu- murtanın mı tavuktan çıktığı konusu kadar karışık, daha doğrusu girift Bir husustur. Bir takım görüşler, bir takım temayüller cemiyetin içinde yatar, alev alev yanarken onlara karşı tedbir diye bazı platonik taah- hütler peşinde koşmak, bunu sağlamak içki de maddi veya manevi baskılardan faydalanmaya (kalkışmak O görüşleri, o temayülleri yer altında filizlendirmekten başka işe yaramaz. Bir demokrasinin gerçek teminat- ları, elbette ki cemiyetin içindedir. Ama yazdı temi- natları, kanun hükmü taşıyan metinlerin dışında ara- nırsa hiç bir şey bulunamaz. Seçim yapılddıktan sonra, millet e ei tarzına göre Parlamento kkül edec orada yerlerini alacaklardır. “Millet, eder amdan ei ekseriyetiyle bir siyasi teşekkülü Parlamentoya gön- dermişse o siyasi teşekkül, bütün mesuliyet sâdece kendi omuzlarında, memleketi bir dönem boyunca ida- re edecektir. Ekseriyeti alamamış siyasi teşekküllerin denetlemesi, muhalefeti, tenkitleri altında ve o başta Anayasa, kanunların çerçevesi içinde.. Dönem s0- nunda da sevapları ve günahlarıyla milletin huzuruna çıkacak, tamamile dürüst bir seçimde itimadın lenmesini isteyecektir. Bir demokraside, ancak bir partinin yarıdan fazla ekseriyet sağlayamaması halin- dedir ki bir kısım siyasi teşekküller bir araya gelirler ve iktidarı kurarlar. Tabii, çoğu zaman e re ii bir de muhalefetin bulunması şartıyla. Ama, hem de- mokrasi olsun istemek, hem de bütün partiler bir ara- ya gelsinler, memleketi kardeş kardeş, gül gibi idare etsinler tavsiyesinde bulunmak bir çocuğumsu, saf, Va safdil düşünce tarzından başka şey sayılabilir . P. iktidarının, 1954'ten sonra nasıl dejenere olduğunu hatırlamamak imkânsızdır. D. P. liderle- rinin "İktisadi İstiklâl Savaşını veriyoruz, o milletçe aynı bayrak altında toplanmalıyız" edebiyatı, tuhaf- tır, bugün gene aynı cinsten birleşmeler peşinde koşan sayın kimseler tarafından destek görmüş ve o evvelâ Vatan Cephesi, sonra da Yassıada maceralarına D. P. yi sürüklemiştir. Dikensiz gül bahçelerine benzeyen Meclisler iktidar başlarının daima en tatlı hayallerini teşkil etmiştir ama, bunlar hiç bir zaman bir demok- rasinin parçası olmamıştır. Bizim en vatanperverane saydığımız hareketler, fikirler, görüşler karşısında bile belirecek hareketler, fikirler, görüşler saygıyla karşı- landığı -saygıyla kaşılamak mücadele etmemek değil- dir- müddetçe, bunlara kızılsaa da tahammül gösteril- dikçe demokratik rejim hayatiyetini muhafaza eder. Siyasi partilerin en gösterişli bayraklar altında dahi toplanması, milletlerine güvenen kimseler için bahis konusu olmamak gerekir. m Onun bu i, demokrasi aşkı, olmaktan ileri gitmez Demokrasi, demokrasiye inanç birer tattı lâf milletin, meselelerini demokratik rejim içinde haledeilecğine ya inanacağız ve yolumuza devam a inanmayacağız ve vaz geçec eğiz. o İnan- a için bunca sebep ee bir "yerli manda" hasreti pek garip değil mi?