lar temin etmekte, hem de "rehabi- litasyon" yerleri, hasta ailelerin ço- cuklarına ait k plar, yuvalar ve kreşlerle, dispanserlerle sosyal hem- şireye yardım yollarını açmaktadır. Okulun yanındaki güzel kamp bina- sında veremli anne ve babaların ço cukları gayet sıhhi bir hayata tabı tutulmaktadırlar. Burada yaz ayla- rında 100'e yakın çocuk, sosyal hem- şirelerin nezaretinde bakılmışlardır. Devimli kalan çocuklar için mektep te vardır. Son zamanlarda Gureba Hastahanesinin kliniği sosyal hemşire talebinde bulunduğu hakle maalesef bu talebi karşıla— mak mümkün olmamıştır. Çünkü dekı sosyal hemşire mıktarı 1ht1 a- c göre — hakikaten kıfayetsızdır Psikiyatri sahasına gelince, bu s bilhassa sosyal hemşireye ihtiyaç gösteren bir sahadır. Sosyal hemşi- reler evlere gitmeğe sonradır ki, birçok ruh hastalıkla- Tının sebebini anlama mümkün ol- maktadır. Bu sahada sosyal hemşi- re yetiştirmek işi ise, hususi bir İhtisasa ihtiyaç gosterdıgı İ ki bugün meselâ Amerikada hemşirelik üniversite — ayarında bir tahsil icap ettirmektedir: Erenköy Sosyal Hemşire Okulu Türkiyede yalnız bir tanedir. Bura- ya orta mektebi bıtırmış talebeler kabul edilmekte ve üç sı zun edilmektedir. Tahsil bedavadır talebelere bütün giyim eşyaları üc- retsiz olarak verildiği gibi, — otuzar lira cep harçlıkları da vardır. Buna rağmen memlekette henüz pek t nınmıyan mesleğin talipleri azdır ve bu şirin okulun kadrosu ancak ya- rı yarıya dolmuştur. Cemiyet işleri- ni seven genç kızlar için bu bomboş duran, çok imkânlı geniş, bir saha- dır. Moda Yumuşaklık le beraber, kadın yumuşak görümi- şünü bu sene de muhafaza etmiştir. takımların önümüzdeki n planı işgal edeceği- ne bır delıldır Örgü takımlar artık daima etek — ceket olarak karşımı- za çıkacaktır. Etekler astarlanmış, böylece esneme problemi — halledil- Takımların aynı yünden ö- lastik örgü kenarlar ilâve edilmektedir. Kalın şişlerle örülmüş geniş me- samatlı spor örgü hırkalar sonba- harda tayyör ceketi yerine giyileni- lecektir. Yün örgü modası o kadar almış yürümüştür ki birçok kumaş takımların dahi örgü lâstiklerle süs- lendıgı ve kumaş elbiselerin yünden örülmüş lar, cepler, kol kapak- ları ile suslendıgı görülmektedir. 26 başladıktan ! CEM eçen haftanın başında perşembe Gsabahı İlk uçakla İstanbula gide- cek uçak yolcuları bir hayli heye- canlı dakikalar yaşadılar. Hattâ pek çok yolcu daha Esenbogada uçaktan inip geri dönmeğe bile kalkıştı O sabah kalkacak olan ilk uçağın yol- cuları şafakla yollara — düşmüşler, Türk Hava Yollarının meşhur "ki- otobuslerınden biri ile ahes- te revan Esenboğaya gelmişlerdi. Saat tam yediye beş kala, termina- lin hoparlörleri, "İstanbul Cihetine gidecek" uçak yolcularını Türker u- çağına davet etti. Yediye bir 'kala hemen bütün yolcular yerlerini aldı- lar ama uçak, saat yediyi geçtiği halde bir türlü yerinden hareket et- medi; İçerde de bir meraktır başla- dı. Ne oluyordu uçak, saati geçtiği halde niye kalkmıyordu" Hostes ve kaptan pilot bahanelerden biri ile yolcuları yatıştırdılar. "Mu- durnu üzerinde ava uçuşa müsa- it" değildi. -İkinci bahane de uça- ğın arıza yaptıgı bahahesidir â- nse bu kullanılmadı- Anlaşılan yolculardan bir kısmı can- larına fazla düşkün olacaklardı ki, "o halde gitmeyelim" dıye uçaktan inmeğe kalkıştılar. Oyle a, "uçuşa müsait olmayan bir h ada canla- rını ne diye tehlıkeye atacaklardı.. Saat t 7.30 ırmızı — plâkalı bir bakan arabasının terminal önün- de durup da şoförün elindeki paketi koşa koşa yer hosteslerinden birine vermesi ve bu paket uçağa yerleşti- rildikten sonra uçağın motorlarının birden homurdanması ve kalkışa ge- Lerzan Bengisu Vakit nakittir İYET bazı uçak yolcularına Mu» üzerindeki tehlikeli hava" ce- reyanlarının ne olduğunu anlattı. Ancak uçağın içindeki yolculardan pek çoğu, bakan arabasıyla getirilen paketin içinde Başbakan Menderesin çok sevdiği peynırlerden olduğunu bilmediklerinden ve uçağın hava ce- reyanından değil, peynir cevelanın- dan bekletıldıgınden habersız olduk— larından uça nu — Üüzerinı -geçerken boş yere endışelı dakıka— lar yaşadılar çilmesi, urnu eçen hafta 1çınde Esenboğadaki lüks tarifeli Üçüncü sınıf kılıklı lokantada yemek yemek için içeri giren bir transit * uçak yolcusu, hemen kapının sağ tarafındaki ma- salardan birine oturmak için yürü- yünce, servis yapan garsonlar teha- lükle koşuştular. O kadar ki bun- lardan birisi, elinde olan ve bir baş- ka masaya götürmekte olduğu borç çorbasının üstüne basma dahi dökül- mesine aldırmadan, masaya oturma- ya kalkışan müşteriye doğru koştu.. Böyle üç beş garsonun birden üze- rine yürüdüğünü Kuren yolcu şaşır- mıştı. Ama mesele kısa bir zaman sonra aydınlandı. Lokantanın hemen sağ tarafındaki masa Türk Hava mum Müdürü halis süt meraklısi- General Enver Akoğluna ayrılmıştı. Hattâ üzerine bir kart bile iliştirilmişti. Yani masa sabık Ankara başkanının zatına mahsustu. Bu bakımdan müşteriden, “zata mahsus" masadan bir başka- sına oturması rica edildi. O masa günün yirmi dört saatınde Umum, Müdür Ankarada olsun olmasın ka- palı idi. Garsonlar bu masaya ka- zara bir müşteri oturursa başlarına ne gelecegını bildiklerinden bu ka- dar tehalükle 'koşuyorlardı. * n binlerce Amerikalıya TÜRKIYE O propagandası yapan — Lerzan Bengisuyu Amerikalılar İstanbulda kuracakları "İnsanların boş vakitle- rini kıymetlerdirme cemiyeti" nin başkanlığın tayin etmişler. Bu ce- miyetin irkiyenin — dört bir tara- fında şubeler açmasını, temenni ede- * I stanbul Belediye Reisi Kemal Ay- gün muhakkak bu haftamın en ha- reketli insanıydı. Sabah karanlığın- dan akşama kadar çalışan ve bu ara- da şiddetli bir gribe — tutulan sayın belediye Başkanı, en sonunda Flor- yadaki evinde istirahate mecbur ol- du. Üzerinde — pijaması, terliği ile — İstanbul — vali Yetkineri kabulü aralarındaki sami- miyetin bir delili değil miydi? Baş- kanın hasta olduğunu duyan eş dost soluğu Floryada aldı enerjik insan- ları yatakta tutmak dünyanın güç işidir, n Aygün eşının rıcalarına doktorların ısrar- larına aldırmıyarak uçağa atladığı AKİS, 13 EYLÜL 1958