YURTTA OLUP BİTENLER Böyle bir mücadelenin — partiler yılması gerektıgını bette ki açılmaz derhal anlaşıl- dı ki <<alakalılar» iki çeşit yol tutmak- tadırlar. Birinciler —ki, ekserisi hâlen ene are uru unda azadırlar ve isimleri, şahsıyetlerı memlekette hem sevilmektedir, hem de bir ıymet bır mâna ifade etmektedır bilhassa leket münevverleri lıderın yanında on— namlarına - çalışıyorlardı. dukları kendileriydi: Ahmet Be met Bey.. Başkasırun isminden fa lanmak hatırlarından geçmiyordu. Buna mukabil, bir ikinci vardı. sınıf Onlar kendi şahsıyetlerıyle ortaya çıkmıyorlardı da, presi kimsele- rin arkasına sığınıyor, kendılerıne onun nezdinde hususı bir paye vermeye, da- ha doğrusu payeleri varmış gibi göster- meye çalışıyorlar ellerınde bulunan ne. şir vasıtalarında: er türlüsü— böyle istifadeye bakıyorlardı Gazeteciler fo— tograf çekerken bahis mevzu! yakınında bulunmayı kolluyor re poz veriyor, hattâ gazete fo- tografçılanna el altondan tenbihatta bu- lunuyorlardı. Böylelikle hakiki vaziyeti bilmiyenler üzerinde tesir yapacakları- nı sanıyor, Kendi şahsiyetleriyle çarlık devrinden kalma bir Rı tundan fazla itibar görmiyeceklerini de bılıyorlardı ve ba k içinde o erin en arlandık— ları tarıhı hakıkat olarak meydandaydı zamana kadar ab alanın Üskü- darı geçmesı de bir ihtimaldi. Şimdi Büyük Kongrenin, gazetele rin ilân ettıklerı tarihten de soma ya- pılması bir zaruret halini almıştır Zira Büyük Kongrenin top- nin, iki ay evvelden ilânım mecburi tutmaktadır. — Halbuki böyle bir ilân yapılmamıştır. Bugün ilân ya- pılsa, Kongre iki ay sonra toplanacak- y a Meclisin açık bulunduğu zamana tesadüf etmektedir. — Bilindiği İ ımda açılacaktır. Meclisi beklemenin sebebi nedir? Bir kısım kımseler kabinede değişiklik yapıldıktan so: Büyük Kongreye gi- ılecegı kanaatındedırler Adnan Men deresin daha mütecanis bir kal bıneyle Kongre karşısına çıkması beklenilebilir. Kabinede değişiklik ise —eger alto ay- da bir değişiklik olacaksa— Mec- lisin yeni çalışma devresine gırmesı ve- silesiyle gerçekleştırılebl Menşei lstanbul olan bir haberler Adnan Menderesin önümüz- deki haftalarda Ankaray gelecegını ve eni mesai arkadaşlarını seçeceğini bil- dırmektedır Zaten Başvekilin başkent- en bu defa lüzumundan fazla uzak kaldıgı da bir hakikattir. Kabinede de- ğişiklik ihtimalini ortaya — atanlar ve bunu orada burada yayanlar, hattâ ra- kısım 6 KAPAKTAKİ GÜZEL Sibel Bir gece 17 yaşında bir genç kız İstanbulda Spor ve Sergi Sarayını dolduran kalabalık hal- kı, daha az kalabalık jüriyi tes- hir etti ve 1954 yılı Türkiye Gü- zellik Kralıçesı seçildi. Adı Sibel Göksel'd an 17 yaşında oldu mu, tazelıgı ıle bile gönülleri fet- hedebilir. Sibel üstelik fevkalâde güzel bir yüze. gayet mütenasip vücuda sahipti. Boy 1.84 idi. ki- losu 54. Hafifçe çekik iri gözleri, simsiyah uzun kirpikleri vardı. Bembeyaz dişleri o simsiyah kir- piklerle bir armoni meydana ge- tiriyordu. Güzellik müsabakasını bu yıl Dünya gazetesi tertiplemiştir. İş- tirak edenlerin sayısı evvelki yıl- lara nazaran düşüktü ama giren- lerin güzelliği üstündü. Sibel ise bunların en şanslılarından biri gibi görünüyordu. Gerçi çetin ra- kipleri vardı, hele son elemeye kalanların — hepsi kendilerini o zamandan Güzellik Kraliçesi gö- rüyor, tatlı hülyalar, — rüyalar içinde vakit geçiriyorlardı. — El- bette. Sibelin de. kendisine göre ümitleri vardı Sibel ismini, Prof. Afet İnan koymuştu. İsmin hikâyesi şu idi: Küçük kız dünyaya geldiği gün, eve de Ankaradan bir misafir gelmiş. Misafir, Prof. Afet İna- nın ev sahibiymiş. un, demiş, çocuğa bir isim bulması için bizimkinden ricada bulunayım.» Sonra Ankaraya gitmiş. Afet Hanım tarihi bir isim bulmuş Sibel! Türk tarihinde, bu adda bir kahraman varmı Türkiyenin yeni güzellik kraliçesi taahhüt isleri ve nakli- yatla uğrasan Cemal Gökselin kızıdır. Belki de güzel kızların kiplerinin — isimlerini — «uzaklaştırılacak vekil» diye verenler eksik değildir. Bunlar yıne gölgesine sığındıkları kim- seleri inden istifade ederek bu Oyunu oynamakta bir takım kimseleri yıpratmak gayesini gutmektedırler Hal- uki meselâ Nizamettin Nazifin, mese- lâ Osman Sabri Adalın meselâ Ne İlterin Cumhuriyet Halk Partisi Mecli— sine bir yolunu bulup seçilmeleri nasıl partiyi zedelediyse aynı şekilde umumi efkârca tutulmıyan, sevilmiyen, gölge olmaktan — başka marifeti bulunmıyan, üstelik dile düşmüş kimselerin de De- mokrat- Partinin Genel İdare Kuruluna girmeleri bizzat milletin bağrından çık- mış partinin yaralamaktan başka bir işe yaramıyacak . Halk Par tisi muhalefette olduğu ıçın memleki işlerinin tedvirinde — nihayet pasif bır Göksel okumadıkları prensibini haklı çıkarmak için pek okumamıştır. Eğer bir gün mebus seçilirse, mebuslar albümünün tahsil ha- nesine «hususi» yazılacak de- mektir. Sibel, Güzellik Krali- çesi seçıldıgınden beri harıl ha- rıl İngilizceye çalışmaktadır. kırıız bu hususta ne diyor: — Bazı sebeplerle tahsılıme devam imkânı bulamadım. Şimdi hususi surette hazırlanıyorum. Bilhasa İngilizcemi adamakıllı hızlandırdım. Artık - omuzlarım- a memleketimi temsil vazifesi Ba- de var". Her genç kız gibi Sibel de evlenmeyi düşünüyor. Yalnız, ideal tipini henüz seçmemiş. Es- mer ve uzun boylu olursa fazla itirazı olacağa benzemiyor. at, ondan evvel hayallerınde Londra var. Zira Türkiye güzeli sıfatiyle, —İngilterede — yapılacak beynelmilel güzellik — müsabaka- sına katılmak üzere yakında ha- valanaca Şimdi Sibel Göksel bir rüya âleminde yaşıyor, hakiki bir kraliçe muamelesi görüyor. Her gittiği yerde — gözler — kendisine çevriliyor. Beğenenler de oluyor, begenmıyenler de.. Zaten bu, umumi efkârın malı olan kımse— lerin kaderidir. Fakat — müsbet veya menfi alâka — uyandırdığı muhakkak. Sokakta yürürken et- rafı bâr anda çevriliyor, tanının- ca herkes onu «Bak, raliçe» diye gösteriyor. Mallepedeki evi gazetecilerin bir uğrağı halinde. Herkes, en ufak teferruatı sor- mak hakkını kendinde buluyor. kolay mı? Sibel Göksel 1954 yılı Türkiye Güzellik Kra- liçesi role sahiptir. İktidar partısının genel kurmayı seçilirken delegelerin çok da- ha dikkatli, ihtiyatlı olmaları gerekir. Bu, hatırdan çıkarılmamak.. İstanbul Bedbaht Şehir aradan, havadan veya denizden,, ne- reden gelirseniz — geliniz, İstanbula ayak bastığınız an başınızın dönmeme- sine imkân yoktur. Dünyanın bir. çok büyük şehrinde de vaziyet başka türlü değildir. Başka olan sebeptir. İnsanın başı, New - York'a vardığı zaman da dö- ner; ama azametten. İnsanın başı, Pa- tise vardığı zaman da döner; ama gü- zellıkten Insanın başı, Londraya var- dığı z )ner; ama intizamdan. Halbukı Istanbulda baş, ancak ve an- AKİS. 18 EYLÜL 1954