KÜLTÜRSAHASINDA 'Konkuripik,, Tarih Türkiye Siyasi Tarihi anınmış tarihçi, arkadaşımız Enver n Şapolyo, memlekette eksik- liği hissedilen büyük bir eseri hazırla- makla meşgul bulunuyor; Türkiye Si- yasi Tarihi. Bu münasebetle aşağıda onun, kita- bı ve ele aldığı dâva hakkındaki alâ- ka uyandırıcı fikirlerini bulacaksınız. .. u niversitelerimizde bir rih" kürsüsü vardır. Bu dersi oku- tanların ekserisi tarihçi değil, — başka branşlardan bu dersi almış profesörler ve doçentlerdir. Asıl dâva bu dersi o- kutanların salâhiyet ve dirayet sahibi oluşları değil, siyasi tarih adı altında okutulan dersin müfredatıdır. Bu kür- süye sahip olanların çoğu Avrupanın muhtelif üniversitelerinden — yetişmiş değerli profesorlerımızdır Fakat bu zatlar İstanbul r gırıp henüz pek bakir olan bu yazılı Vesikaları karıştırmak zahmetine kat- lanmamışlardır. En büyük yara bura- dan başlar. Eğer bu zatlar tarihçi ol- saydılar, yazılı vesikaların değerini göz önü tutarlardı. Yazdı vesikaları incelemenin kendine mahsus bir meto- du olduğu gibi, eski harflerle yazılmış eski yazı şekillerini de öğrenmek ve gözlerini bu yazıları suhuletle okuma- ğa alıştırmış olmaları lâzımdır. Ayrıca tarih terimlerimizi de bilmeleri gerek- tir. Bunların hepsi zordur. Arşive gi- rip de tozlu vesikaları yıllarca araştır. diktan sonra bir siyasi tarih yazmak- tansa, Avrupalıların kendi öğrencileri İçin yazmış oldukları siyasi tarihlerini tercüme edip aynen okutmak — daha kolaydır, — diyerek bunu yapmışlardır. Bu şekilde Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Okulunda ve Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulunda, Harp Okulunda Siyasi Tarih okutulmaktadır. ürkiyede ilk defa siyasi tarihi Mül- T kiye mektebinde okutan merhum Ali Reşat Beydir. Notları taşbasması olarak basılmıştır. Bu zat ayrıca (Şarl Senyobos) un siyasi tarihini de tercü- me etmiştir. Bununla beraber Kâmil Paşanın da Siyasi Tarih adı altında bir Osmanlı Tarihi vardır. Son za- manlarda basılan siyasi tarıhlerden bi- rini merhum Suphi Nuri İleri, Ekonomi ve Ticaret Okulu için de yazmıştır. Bu eser umumi bir siyasi tarih görücü ile başlar, fakat mevzu- larınm çoğu Avrupa siyasi tarihine a- ittir. Kısaca Osmanlıların Avrupa ile siyasi münasebetlerinden bahi ler konulmuştu "Siyast Ta- hepsi Avrupalıların Osmanlılarla sıya— si münasebetleri dolayısıyle yazılmış parçalardır. Doğrudan doğru mih- ver Türkiye olarak zılma- mıstır. Eserde Avrupalıların görüşleri hâkimdir. Suphi Nuri İleri'nin eserinden sonra, değerli bir eser olarak, Siyasal 20 ukardaki kelimeyi birden okuyup Y mânasını anlayabiliyor musunuz? Ben bunu bir kaç defa gazetelerde gördüm ve, itiraf edeyim ki, her de fasında yadırgadım. Hele ilk görü- şümde, ne demek olduğunu, ancak alttaki havadisi okuduktan sonra an- layabildim. Bu kelimeyi Türkçe söz- lüklerde bulamazsınız. Garp ve şark dilleri lügat — kitaplarında da, araş- tırmağa bile lüzum görmeden iddia edeyim ki, bu şekilde bir kelime mevcut değildir. Çünkü bunu bi- zim gazeteler icad etmişlerdir. Aslı Fransızcadır: concours hippigue "at- l - veya süvari - yarışı." — (Con- cours “"yarış, hippigue atla ilgili atlı.") Alâka merkezini atın kendisi teşkil eden yarışlara "at yarışı" di- yoruz; takdir hükümleri için bini- cilik, süvarilik kabiliyeti esas tutu- lan yarışlara "atlı" veya "süvari ya- rışı" diyemez mi idik? Ayrı mânalı iki kelimeden yapılmış bir Fransız- ca tâbiri cendereden geçirip — garip bir şekle sokmanın mânası var m dır? Lüzumlu, lüzumsuz; yerli, yersiz bir çok yabancı kelimeler ağız ku- ile şekillenerek ilkin gaze- enteresan" v.s. artık gündelik soz— ler sırasına girmiştir. (Hele şu "en- teresan" ın bazan öyle yerlerde kul- lanıldığı oluyor ki okurken insanın açık kalıyor. Ankarada geçen- otomobil kazası olmuştu. şoförü arabasının pencere- sinden dışarıya bakarken, pek ya- kınından geçen bir kamyon zavallı adamın kafasını parçalıyor. Bu fec hâdisenin gazetedeki hikâyesine ko— nulan başlık şudur: ENTERESAN BİR B u ağız . kulak yolu — çok defa göz . kafa - kitap yolunu bile tıkamaktadır. Eskiden beri — kullan- dığımız musiki sözü bize Arapçadan kitap yolu ile gelmiştir, cadır ve ütün garp kökünü bu şekil faza eder: dillerinde ile muha- Musik, music, — musigue, — musica.. (Bunlarda Slerin <«z» gibi telâffuz edilmesi imlâlarına tesir etmez.) Sul- tan Abdülmecid zamanında sarayda garp musiki takımlarım teşkilâtlan- dıran — Donizetti Paşa ile birlikte Türkçeye İtalyan ağzından "muzika" Bu kelime son- şeklini alarak — halk arasında bir nevi çalgı âleti mâna- sına da gelmiştir i Diğer taraftan son çeyrek asır zarfında Garp mu- Avni Başman sikisi merakı ile birlikte, gene a- ğız - kulak yolundan, bu sefer Fran— tesiri ile resmi ders program— larına ve Devlet musiki müessese- lerinin neşriyatına "kadar - nüfuz ederek Türkçenin bir kelimesi iti- barını kazandı, fakat dilimiz için bu sız. telâffuzunun kelimesi de - bir kazanç oldu mu, bilmem. Daha sonradan sokulan bu “müzik" kitap yolu ile gelmiş olan musiki kelime- sini hemen hemen Türkçeden kovup çıkaracak kadar kuvvetle yerleşmiş gibi görünüyor. ulak . ağız yolu Lâtince kelime tâbirlere de musallat olmuştur. Lâtince kelimeler, mutlaka, ilkin bir Fransızca söyletilir, Çünkü Fransızcası TIndo- nesle; — Fransızcada in «en» okunur; i sesli harf arasındaki “'s' 1ler "g" ok Peki sondaki "-ya" oluyor? O da eski bir itiyat. Bereket versin ki Asya, Kafkasya gibi isim- ler vaktiyle, kitap yolu ile, dilimize gırıp yer]eşmış, yoksa onları da şim- di "Azyı "Kokazya" şeklinde ya- zacaktık esmi dairelere ait yazılarda bile emorandum. — ultimatum, — serum gibi Lâtince kelimelerin "memoran— dum", "ültimatom", serom şeklin- de yazıldıklarını "ordi- naryüs" de cabası. tincedir ye Garp lisanlarında hep asıl imlâları ile yazılır. Asıl imlâları ile yazılınca Turkçede de asılları gibi okunur, Fransızcaya uysun diye de- ğiştirmeğe ne lüzum var? Beş altı yıl evvel bir Türkçe gazetede albüm kelimesinin "albüm" seklinde yazan- lar tenkid ediliyor, bunun doğrusu albom" dur, denil "yordu. Aslı gibi, azmak, aslındaki gibi okumak hatı- ra gelmiyordu. Radyo devrinde dahi ilim — yolu kitaplardan, yâni — göz ve kafadan geçmektedir. Dilimize — alınmasına mutlak bir zaruret olan yabancı keli- meleri göz kafa kitap yolu ile seçip ayıracak bir ilim makamına şiddet- le muhta bulunuyoruz. — Şimdilik üniversitelerimiz bununla — meşgul lmağa yanaşacak gibi görünmüyor- lar. Zira onlar bile collogulum ter- mini benimsedikleri halde bunu çok defa "kollegyum" veya "kollekyum" şeklinde — yazm mahzur görmü- yorlar. nılmaz; ya “sömestr", yahut — "sö- mestir şeklıne girer. "İmmatrikülas- yon" "enskripsiyon" terimleri ü- niversıtelerımızce son yıllarda kayıt AKİS. 19 HAZİRAN 1954