yüzüne baktım, bembeyazdı ve üstelik bütün çizgileri donmuş gibiydi, gözleri adeta korkutacak derecede açılmış, yüzü saf beyzisinde bir heykel veya portre kadar durgun, hiç bir hareketsiz, ayakta bekliyordu. Ve bütün uzviyetindeki bu değişme sanki dışardan, kendine yaklaştıkça kudreti artan bir iradenin emri altında imiş gibi gittikçe artıyordu. Büsbütün değişmiş, son de- recede gayri şahsi, arkasında insani hiçbir şeyi ilşa etmiyen, nasıl söylemeli, adeta bembeyaz bir sesle tekrarladı : — Geliyor... Geliyor... Merdiveni indi, ah yarabbim... — Ne oluyorsunuz, diye yalvardım. Allah aşkına söyleyin !.. Ve birdenbire bir man- ken gibi yere yıkılacak korkusile üzerine atıl mak istedim. Fakat daha elimi dokunmamışdım ki knvvetli bir el yakamdan yapıştı ve bir sil- kişte beni odanın bir köşesine doğru fırlattı. — Deli misiniz, biçarenin ne halde oldu- gunu yörmüyor musunuz ? Öldürecek misiniz? Bu, siyah elbiseler giymiş ortadan biraz fazla yaşlı ve uzun boylu, tıknazca bir adamdı, saç: ları bembeyazdı ve arkadan omuzları biraz çökmüş hissini veriyordu. Beni olduğum yerden köşeye kadar fırlatı- şındaki şiddete bâkılacak olursa güçlü kuvvetli bir adamdı. Müdahale o kadar ani olmuştu ki bir müddet şaşkın şaşkın olduğum yerde kaldım, o, bu esnada benimle biç meşgul olmadan genç kıza yaklaşmış, saçlarını okşayarak istirahat tavsiy& ediyordu : — Haydi, yavrum, git, yat. Vakit çok geç, sonra fena olursun. Sesi yumuşak ve şelkatli idi, fakat her ne- dense bana, bu sözlerin genç kadından ziyâde benim için, benim duymam için söylenmiş hissi geldi. Bununla beraber söz veyahut, okşama, yahut da sadece bu adamın yakınında bulunması, genç kızın üzerinde derhal tesiri yapmış olacak ki bir iki dakika sonra onun sakin adımlarla odadan çıktıdını gördüm; ah bu sessiz, dalgın, her şeyden habersiz gidiş... Fakat bu, canlı bir mahlukun yürümesinden zi- yade zaman mefhumundan habersiz bir varlığın sadece mekânı katetmesi idi ve sakin belâga- tinde bir ölüm kadar müessir ve sari hüznü wardı. Birdenbire içime korkunç ve öldürücü bir şüphe geldi ve çok inanılmış şeylerin göz önünde çiğnenmesinden doğan bir hiddet ve kin içinde ihtiyara doğru yürüdüm: — Alçak... Dedim, sen bir alçaksın, bu bi- çare mahlüka, bu melekler kadar güzel ve on- lar kadar temiz çocuğa yaptıklarını şimdi anlı. yorum. Kızın bile olsa bir insan iradesine karşı bu zulmu yapmaya hakkın yoktur. Ve nerden bulduğumu bilmediğim bir kuv- vetle tek, kati ve müthiş bir tokat attım. İh- tiyar atlet bu ani ve ummadığı hücum karşısın- da ilk önce boğa gibi gerildi, ellerini korkunç bir mengene gibi ileriye doğru uzattı, fena bitmesi çok muhtemel bir mücadelenin başla- mak üzere Olduğunu anlayordum , fakat ümi- dim gibi çıkmadı. Bana hücum edeceği yerde sedirin üstüne oturarak hakikaten * şaşırtıcı bir kahkaha attı: — Delikanlı, diyordu, iyiliğe karşı garip bir teşekkür tarzınız var, misafirim olduğunuzu, bu geceyi evimde geçirdiğinizi unutmuş görünü- yorsunuz. —Keşke beni evinize kabul etmeseydiniz,keşke koğsaydınız ve hattâ daha fenası keşke hiç uyan- mamak üzere bayılsa idim de şimdi gördüğüm şeyleri görmese idim. — Amma da yaptınız, dedi, siz hiç hasta görmediniz mi ? — Her şeyi gördüm, görmediklerimi de ta- savvur ettim, fakat hiç bir zaman bir babanın kendi kanını taşıyan kızına karşı .. Birdenbire yerinden fırladı : — Hangi baba, bangi kız, bu masalı çarça- bük size de mi anlattı? Yedi senelik karımdır, beş senedir onu bu krizler zaman zaman yok- lar, sonra geçer, sükünete avdet eder, bakın biraz sonra uyanınca görürsünüz, ne kadar dinç ve neşeli kalkacaktır. Hayretten çıldıracak gibi idim, bütün bu insanlar bana uyanık hallerinde rüya gö- rüyorlar gibi geliyordu. Yarabbim ne garip bir âlemde idim. İki elimle başımı tutarak odada gezmeye başladım. O bir müddet galiba sadece benim dolaşmamı seyretti. Sonra yanıma geldi ve yavaşça omuzuma dokunarak : —Delikanlı, dedi, sakin olunuz, sakin olma- ya mecbursunuz, bilmediğiniz şeylere karıştınız. (Gelecek sayıda bitecek) Ahyet Hamdi TANPINAR