Sonra birdenbire mevzuu değiştirdi: Hem niçin sade benden bahsediyoruz. Biraz da sizi konu- şalım. Kendinizi anlatın, dışardaki işlerinizi söy- leyin!.. - dışarda derken elinin yaptığı ufak bir hareket bu kelime ile bütün hayatı kastettiğini anlatıyordu - Kendisine kim olduğumu, ne ile meşgul olduğumu söyledim. Sonra bu gecenin hikâyesine geçtik, bu gözlerile konuşan saf ço- cuğa yalan söylemek imkânı yoktu, ona bütün geceyi ta başından anlatlım. Ben söylerken o hep (olur şey değil!) diye gülerek başını sal- layordu. Kettiyi çok merak etti: kalmanın korkusu çökmeye başladı. Oh, ne mesutsunuz bilseniz geniş dünyada, kendi ha yatını yaşamak, günlerin çıkrığını kendi ruhunun ilhamlarile çevirmek... Bütün bunları çok uzak ve güzel bir hayali anlatıyormuş gibi o kadar daüssılalı bir saadet hissile söylüyordı ki daha fazla dayanamadım, ya- nına oturararak ellerini avuçlarımın içine aldım ve en kandırıcı sesimle : — Bakın dedim, sabah olmak üzere... İster- misiniz, bu sabah güneşle beraber, sizde hayata doğasınız... Vakıa geniş dediğiniz dünya bazan — Çok mu seviyordunuz, çok mu güzeldi? insan için zannedebileceğinizden çok fazla darlaşır Demek bir daha göremiyeceksiniz, ne yazık.. — Güzeldi, diye cevap verdım. Oldukça güzeldi, fakat siz daha güzelsiniz... Petrol lâmbasının şüpheli aydınlığından yüzünün kızardığını hissettim. — Bakın, dedi. Bu iyi, hem çok iyi,. Şim- diye kadar bana bunu kimse söylememişti. Halbuki bilir misiniz ben bunu istiyordum. Bir erkeğin ağzından güzelliğimin methedilmesini istiyordum. İlk defa siz... — O halde ilk âşıkınız ben oldum demek- tir. Adedimiz çoğalınca bu mazhariyetimi unut- mayın. diye şaka ettim, — Hayır, dedi. Hayır unatmam, emin olun ki size bazı imliyazlar ayırırım; (sonra aşikâr bir hüzün ve şüphe ile,) fakat acaba bir daha beni görebilecek misiniz?. — Nasıl diye sordum, bir daha görebilecek - miyim ha.. Sizden bu kadar çabuk vazgeçecek- miyim sanıyorsunuz ? Gene biran için gözlerini kapayarak kendi kendine gibi yavaş mırıldandı : — Bilmem... diyordu, kim bilir... Belki, bun- lar bana o kadar garip, olmıyacak şeyler gibi geliyor ki... Bu evde, bütün bu eski şeyler için- de, bu eski zaman elbiselerile kendimi o kadar başka bir dünyanın adamı, o kadar yaşadığım zamandan ayrı buluyorum ki... (Bir müddet dü- şündü...) Demin beni eskiğ masal kadınlarına benzettiğiniz zaman ben size niçin olmasın de- miştim. Doğrusunu isterseniz yavaş yavaş ben- de kendimi onlardan biri gibi, hiç olmazsa ba- bamın uydurduğu bir masalın, kızı gibi görme- ye başladım, ve içime sonuna kadar, böyle tek başıma, bir başkasının gördüğü bir rüya olarak m, ve zamanın çıkrığı çok defa hiç istemeyeceğimiz bir şekilde döner... Fakat ne olursa olsun dı- şarının ıztirabı bile bu kâbustan elbetteki daha iyidir. Gelin dedim, bu sabah sizinle beraber hayata tekrar doğalım... Bir tek işaretiniz, bir sözünüz bunun için kâfi... Hemen şimdi çıkar gideriz. Hiç bir şey söylemeden beni dinliyordu, ve ben bütün dikkatımla eğilmiş dudaklarına ba- kıyordum, o ande bütün saadet imkânlarım bu dudaktan çıkacak bir tek kelimede idi; yüzü ümit, ve imkânsızlıktan sap sarı : — Bu olabilse, dedi... Bu olabilse... Fakat bilin ki işler bu kadar basit değildir.. Sonra bir- denbire silkinerek ellerimden kurtuldu. Ayakta pencerelerden birinin önünde ürkek ve telâşlı durdu; halinde darılmış gibi bir şey vardı: — Niçin geldiniz, niçin bu akşam buraya geldiniz ve benim rahatımı ne diye kaçırdınız ve ellerile yüzünü sanki göz yaşlarını göstermemek isistiyormuş gibi kapattı . Şaşkınlıktan, hüzün ve merhametten alt üst olmuştum. Yanına kadar gitmek, onu kollarımın arasına alıp kucaklamak, teselli etmek istedim. Bu arzuyu hissetmiş gibi elini uzatarak beni olduğum yerde dua'durdu ve çok yavaş, çok acele bir sesle: — Durun dedi yaklaşmayın, konusmayın da,. İşitiyor musunuz, onun ayak sesleri... Nerdeyse gelir. ' Sadece dikkat kesilmiş, karanlığı ve benim bilmediğim şeyleri dinliyordu. Hiç bir ceylân etrafındaki tehlikeyi bu kadar uyanık bir dik- katle ve bütün uzviyetile dinleyemezdi. O anda