16 Mayıs 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 3

16 Mayıs 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİİRİN MACERASI Hayvanlarla Tanrılardan farkımız, düşün- meye mahkümiyelimiz olmasaydı, zihin yapı- mizi kuran mefhumları kurcalamak, bunların ilerliyen kültürümüzle uygunluklarının devam edip etmediklerini yoklamak ıztırarında bulun- miyacak, ezelden kurulmuş bir düzende akıp gidecektir. “Ağaç,, her şeyden evvel bir şair ruhile teneffüs eden bir şiir organı olduğu için ona daha çok kendini söylemek düşüyorsa da, bu hakkını teslim ederek onunla kendi dünyasında konuşmıya çalışmak da bize dü- şüyor. Dikkat edersek kendini gösteren bir şiir dönümünün baharında bulunuyor ve ona yeni çiçekler açtıran bavanın şiir dünyasında- ki hareketlerden geldiğini biliyoruz. Edebiyat ikliminde romanlik rüzgârların esmeye. baş- ladığı günden beri şiir ile diger edebiyat nevi» leri arasındaki fark, geçmiş devirlerde emsa- line tesadüf edilemiyen bir kuvvetle, duyulmı- önüne alarak xendini mahasebe ve teemmül- den geçirmemesi kabil değildi. Zamanımızın şür telâkkisi şimdiye kadar muhtelif şekillere giren ve bir çok davalara hizmet eden şiirin bu muhasebe ve leemmülü ile birlikte doğ- muştur. Şiirin bundan evvel geçirdiği safhaların dasitani şeklinden maşeri ülkülerin işlendiğini, bir devrin içtimai hayatının aksiyon ve vaka- lar hâlinde dillendiğini; /irik şeklinde iç sızı- larile istiğraklara kapandığını; dramatik şek- linde ruhun cemiyet ve tabiatle çarpıştığını ve böylece kâh dışa, kâh içe dönerek plâstik sanatlarla müzik arasında sallandığını, bazan daha yumuşak, bazan daha katı bir çok ger- ginlik dereceleri geçirdiğini söylemek onun macerasını kısaca hatırlamak olur. Fakat vak- tâki romantiklerin asil olmakla beraber safjil his ve ihtiras coşkunlukları şiiri boğacak bir ya başlandıktan sonra, şiirin bütün mazisini dereceye vardı, şiirin damarlarındaki öz şiir öleli şu kadar, (Rimbaud) gideli bu kadar, (Balzac) geçeli şu kadar, (Zola) göçeli bu kadar sene olduğunu söylemek neye? En çetrefil kelimeleri Arap ve Acem lügatinden bulup çıkarmak, en büyük sanat yenilikleri içindedir. (Kırık Saz) yerine (Rübabı Şikeste)ve (Yeni Edebiyat) ye- rine (Edebiyatı Cedide) diyecek kadar öz türkçe bir kelimenin taşıdığı delâlet dünyasına itimat duymamalarına mukabil, bu kelimelerin ait olduğu dünya ile de hiç bir münasebetleri yoktur. Arapça ve Acemceleri bile Fransızcayı andırır. Çünkü (Rübap) kelimesi Acem değil de sanki İstanbulu ziyarete gelmiş ve bu münasebette şarklı kılığına girmiş bir frenktir ve asıl ismi (Lyre) dir. Onun içindirki divan şairinin hayalinden öle geçmiyecek kadar çetrefilleştirilen lisanı idare eden zihniyet, şarklılık değil de sanki frenklik gayretidir. O devirde tam manasile başlamış ve yayılmış olan roman, ne Türk ne Avrupalı ha- yatına uymıyan ve beşeri hiç bir ukdesi olmıyan, yalnız tahta kaşıkla yemek yiyeceğine gümüş kaşıkla yemek yiyen, Dede efendinin bestelerini dinleyeceğine (Puccini) yi dinliyen, sevgilisini (o Anadollu saffetile yanağından öpeceğine, frenk züppesi tavrile ensesinden öpen, aşka ait herhangi bir ıstırap ve şahsiyeti olacağına yalnız macera ve açık gözlülüğü olan, kendi cinsinden kadınlar seveceğine, İstanbul çalgılı kahvelerindeki frenk karılarına bayılan ve İsviçre dağlarında macera notları tutan, hacimsiz, biçimsiz,ruhsuz ve beyinsiz, kâattan şahısların miskin ve gündelik dert ve hareketlerini çerçeveler. Bu romanın yarattığı züppe Şişli muhitleri ve İstanbul sosyetesine hediye ettiği ruh haletleri ve gülünç insan isimleri onun bülün mana ve cevheri üzerinde en doğru kıstasdır. ) Dünya harbine gelinceye kadar Tanzimat sonrası sanatkâr ve enlelleklüeli, satıh üzeri idrakile Avrupalılaşma fikrinin, artık züppelik ve tereddisini vermeye ve Tanzimalın öz ka- raklerini daha iyi ifşaya yarar. Necip Fazıl KISAKÜREK 92 ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: