i GENE FANİLİĞIM Anatole France, gazeteciliği ve gazete- cileri hiç sevmediği ilk zamanlarında yaz- mış olduğu eserlerin birinde, bir gazete muharririni şöyle konuşturur. “ İlim bana her zaman dehşetli bir surette karanlık gelir. Meselâ ruhun ebediyeti ve Allahın mevcudiyeti gibi öyle meseleler vardırki müşkilâtının içinden çıkılmaz. Hamdolsun ki Allah bir aktüalite değildir! ,, Fakat bu ga- zeteci böyle diye dursun, insanlar düşünen bir izan ve duyan bir vicdan taşıdıkça Allah, ruhun ebediyeti veya faniliği, fanili- ğimizi bilmemizin elemi her zaman birer ak- tüalite meselesi olarak kalacaktır. Zira bun- ların cevabı tahakkuk etse bile insanların bunlar karşısında duyacakları ıstırap, hele- can ve buhran nesilden nesle tazeleşeceği cihetle bu mevzularla yeniden alâkalanmak pek tabii ve çaresiz ve tedavisiz oldukları- nı anlamakla eza duymak da pek beşeridir. Günlerle gecelerimizin ruhumuzdan ve vücudumuzdan geçtiklerini ve geçen ömrü- müzün bize ebedi hiç bir şey bırakmadığını, zamanın bizi bir müddet sürüklerken sağ ve sol sahillerimizde hayalimizin ve hakikatın biri- birinden cazibeli ve güzel verdikleri mey- veler, tatlar, kokular, renkler ve şiirlerin bizde toplanmadan geçtiklerini görmek, bir kenara varmadan büsbütün geçtiğimizi bil- mek, bu elemi en eski insanlar da tatmışlar- dı. Paganizmin son zamanları bile bizim bu hususlarda bu gün düyduğumuz melâlin hiç bir nüktesine yabancı ve bigâne kalma. mıştı. Büyük İtalyan müverrihi Guglielmo Ferrero'nın Ogüst zamanındaki Romalıların ruh üzüntüsü ve melâli hakkında müessir bir etüdü vardır. Horatius de ni yukarı bu melâli ifade eder. Daha mutekit ve dine merbut olan şarkın “ adem ,i daha az düşündüğü ve bun- dan daha az ıstırap (o çektiği söylenebilir. Ancak biliriz ki şarkın şairlerinde bir fikir vahdeti yoktur. Daha başı boş ruhları için- de bütün fikirler ve hisler uçuşur. Asıl şark şairi bazen bir tek manzumesinde bize biribirine zıt iki kanaat söyler ve iki AĞAÇ İZ VE EDEBİYAT tavsiyede bulunur. Meselâ der ki: Mer rengi kabul etmede peymane mizac ol! Bir şuleye can vermede pervane miza? Ol ! Bunun için bu şairin her sözünü barfı harfına almamalıdır. Biri birinden ayrı gö- rünen temayüller ve kanaatler, bir merme- rin içiçe girmiş damarları gibi, ruhunda sı- kışmış ve beraberdir. Ve en mutekit şairin bir şiirinde * Shakespeare'in bunak ve mec- nunken birden derin ve mantıki bir söz söyliyen bir kahramanı gibi - birdenbire sizden fazla bir itimadı olmadığını söyledi- ğini duyarsınız. Fakat bütün manzumelerin- de ademden bahis) ve bundan şekva eden mer Hayyam bu hususta digerlerinden ay- rılan bir hususiyet, bir fikir vahdeti göste- riyor ve söyledim ki itikadımca garblıların en çok onu beğenip sevmeleri bunun içindir. Garbın en asil mütefekkirleri ölümden çok kerre dahiyane bir lisanla bahsetmeyi bilmişlerdir. Lâkin hiç bir milletin edebiya- tında, ta eski zamanlardanberi, ölümden, Fransız şairleri kadar derin ve müessir bir surette bahsolunduğunu bilmiyorum. Ron- sard, Villon, Bossuet, Pascal, Chateaubriand, Victor Hugo, Baudelaire, bu büyük mevzu karşısında hepsi de bize yüksek bir fikrin ve derin bir hassasiyetin emsalsiz şivelerini duyurmayı bilmişlerdir. Son asırda Fransanın en büyük na sirlerinden birinin, bütün dünya aleyhimize kabaca ayaklandırılmışken bizi sevdiği, an- ladığı ve müdafaaya çalıştığı için bizim kendisini ayrıca sevdiğimiz aziz Pierre Loti nin eseri kirk cilt boyunca devam eden bu fanilik hüznü, bu ölüm hissinden gelen ıstı- rap ve her şeyin böyle muttasıl mabvolma- sına karşı bir feryat değil midir? Bu adam bütün hayatında ve daimi seyahatlerinde kendine bir iman kazandıracak bir mucize aramış, fakat bulamamıştı. Ve bütün cümle- leri için için hep bu melâl ile çağıldar. Her mesele karşısında o kadar müsteh- zi kalan, üslübunun billürlarında zekâsının ziyalarını parıldatmakla eğlenen, her itikadı