L E R AĞAÇ M | “LE ROMAN, İmanı kuvvetlendirmek isteyen bir hikâye, kıymetli bir romancının eseri dahi olsa, Al: lahı yardakçı yaparak uydurulmuş, düzül- müş intibaıı bırakıyor. Halbuki, hiç bir kimsenin, Collette'in Chöri'sini iliklerine kadar, “A/lahsız adamın sefaleli” ne de- , mek olduğunu anlamadan okumasına imkân yoktur. Bu asır çocuklarının en acı ve en “ cynigue - kelbi , itiraflarından, anlatılmaz bir inilti yükselmektedir. Proust'un son sa- hifelerinde, yalınız şunu görebiliyorum: Açık bir delik, sonsuz bir yokluk. (Absence) Bir dindar nedir? Evvelâ fert olarak mevcut olan ve kendini anlayan bir adam- dır. Şark, asırlardan beri İsâyı itiyor ve iste- miyorsa, bunun sebebi, şarklının ferdi var- liğını inkâr etmesi, şahsiyetinin erimesine iştiyakı ve külli olanda kaybolmayı dile- mesidir. Bunun içindir ki, görünüşte dine en çok düşman edebiyat, onun uşağı olarak kalır. Nietszche'nin işaret ettiği yazıcılar gibi, “ Çarmıhın dibine ” yıkılmıyanlar bile, İsâya hizmet elmişler, daha doğrusu İsâ onlara hizmet ettirmesini bilmiştir. Jean Guiraud ile râhip Bethlâem'in tasarladıkları Rabela- issi, Monteigne'yi, Moliğre'i, Voltaire'i, Di- derot'su ( geri kalanlar için index'e bakınız) olmayan bir Fransa, râhip Bethlem ile Jean Guiraud'suz bir Fransa olurdu. Çünkü bu, Hristiyan olmayan bir Fransa olacaktı. Humaniste'ler sezmeden, insana en büyük yeri o ayırarak, İsânın saltanatının bir an önce gelmesine yardım etmişlerdir. Bunlar en yüksek yeri; tok çehresinde, gövdesinde fikrinde, emellerinde, aşkında kadiri mul- lak Allahın izlerini taşıyan mahlüka ver- mişlerdir. Aramızda en lekelimiz V&roni- gue' (İJin tülüne benzer; bu bitkin yüzü görünecek bir hale getirmek artiste düş- mektedir. (J Bir yahudi kadını, Ananeye göre, İsü Gol. gota yokuşunu çıkarken, onun, kan ter içindeki yü- zünü beyaz bir bezle silmiş ve £urlarıcının yüzü- nün izleri bu bezin üzerinde kalmış. Veronigue'in tülü budur. Hayır biz ahlâk bozucu değiliz. Biz şeh- vet ressamı değiliz. Eğer kitaplarımızın yanına genç ve cılızların sokulmasını yasak edecek setler yapılmasını istiyor ve bunu anlıyorsak, gene tecrübemizle biliyoruz ki bir çok ruhların kurtarılmasına yarayan eserler, bir çoklarını bozabilir. Bu Mukad- des kitap için de böyledir. Bir çok terbiye - cilerin ilk yanlışı, ihtiraslardan söz açma- mak, onları yok etmek olduğuna inanışla- rında değil midir? Bir manastırın duvarları arasında beslenen, kitapsız, gazetesiz bir delikanlının, hepsini birden yoktan var ede- ceğinden şüphe etmeyiniz, Zira hepsini ken: disine taşımaktadır. Ne yazık ki, içimizde saltanat süren yalınız Allah değildir. Jacgues Maritain bir yerde “romancı göz yummamak ve kahramanı ile çirkinleş- me yarışına girişmemek şartile, her şeyi resmedebilir. , diyor. Asıl mesele buradadır. Çirkinleşmiş. kirlenmiş, mahlüklar yukarı- dan resmedilemez. Yaşamak için bu mah- lüklar yaratıcılarından daha kuvvetli olma- lıdırlar. Yazıcı onları idare etmez, onlar yazıcıyı sürüklerler. Eğer göz yumma olmaz- sa, büküm ve mudahale olur, eser de yarım kalır. Maritain'in istediği şeyi yapabilmek için, bir veli olmak lâzımdır... Fakat o za- man, roman yazılmaz. Velâyet süküttur. - Bernanos'un yaptığı gibi, boynuzlarından yakalamk müstesna - romandan şeytanı sür mek imkânsızdır. Şüphesiz rezaleti getiren adamın vay haline! Dindar bir yazıcı, ensiz bir tepede, iki uçurum arasında ilerlemektedir. Rezalet çıkarmamak, fakat yalan da söylememek, etin tamahlarını (o tutuşturmamak ve aynı zamanda hayatı karıştırıp bozmamak lâzım: dır. En büyük tehlike nerede? Delikanlıları korkulu rüyalarla sallamak mı, yahut çiğ yalanlarla Allaha ve mabedine nefret du: yurmak mı? Bundan başka, hamakat zın- dıklığı da vardır, ve kendisinden, ebediyen uzaklaşan ruhların hesabını ancak Allah... Fakat, hayır biz hulüs misali verelim. Bizi suçlu sayanları bile anlamaya çalışalım. Ki- ( Öbür sayfada bitiyor )