SÖON POSTA Milli Mücadeled N— P7 ” H 9-4-036 Casus Te kilâtı Son Postanın Tefrikası: 34 Kaptan Benetin apartımanında dört kişi başbaşa vermiş konuşuyorlardı İşte, umumi harbin son günlerine kadar bu suretle bir çok yorucu işler görmüş olan Muztafa Sagir, harp hitam bulur bulmaz Entellijan servisten uzun bir mezuniyet al- muş; istirahat için İskoçyanın sakin bir kö- yüne çekilmiş'ti. Ve orada da bir seneden fazla bir zamanı tam bir sükünet içinde g irdikten senesi 15 el gönlerinde, Londradeki Entellijen servisin umumi merkezinden (müstacel) işa da evvelâ otadan da en süratli blle Selâniğe, oradan da (Ayren Dok) hu ile İstanbula gönderilmişti. * Mlılıl ' ._ hı —. '.- ı...—.ı..:..".'."...’.nw—n—-" ile Dolmabahçe saat ıd—ı--i"'ğ Yıbtıma çıktığı vakit, orada (yüzban net) tarafından karşılanmışlı. —— Bu iki meslekdaş, samimi / bir - suretle| Mmüsafaha etmişler; orada bekliyen bir D -| tomobile binmişler; doğruca miralay Miralay Nelson, bu eski dostunu hara - retle kabul etmiş: kayaetinizi değiştiriniz. (General Harine ton) sizi şahsan görmek istiyor. Benetin | delâletile kendisini zyarete gdeceksiniz. Demişli. Bunun üzerine miralay ile Mus- | tafa Sagir arasında şu kısa muhavere geç- ediniz. Ondan sonra — Generalı nerede ziyaret edeceğiz?. — Sefarethanede. > — Bu, çok fena. Ben bu ziyaretin sefa- | rethanede olmasını hiç ıı-ıu etmezdim. | — Fakat, general ekseriya orada çalı - fayor, Huysusi misalirlerini de orada ka- hl—.do’,abı*ın ..« Ben, sefarethaneye girip ğ görülmesini istemem. *İ'::: hiç kimse tanımaz, doslum. Çeh- Fenizi tebdil ettikten sonra, bıh-m kf"' h bir araba ile sefarethaneye — girmenizde hiç bir beis yok. hetleri izah edeceklerdir. Vazifenizde, ta- mamile serbest ve müstakilsiniz. Muvaf - fakiyet temenni ederim. Demişti. G_:_î Harington, bu kibarca sözlerle, resmi kanallardan geçmiyen işler hakkın- da pek açık konuşmak istemediğini ihsas etmişti. Bu kadar söz de, Mustafa Sagire kâfi gelmişti. İki saat sonra, Kapiten Benetin apartı - manımda dört kişi, başbaşa — vermişlerdi. Bunların biri, Mustafa Sagir idi. Diğer üç işiye gelince: H lar Naleca, Papas Fru, Yüzbaşı Benet; ten ibarelti. Mustafa Sagir; geniş bir maruken koltu- ._,Wıauw_.ilı—ıim.. bi İN Grnlüki İapatakor lağunun bugünkü vaziyeti hakkında bana '*h,.hindümıımblııı'ı'ıiı;lüz- fen.. — Miralay Nelson, ağır ağır cevap vermiş - & — Azizim, Mustafa!.. Bugünkü Ozsmanlı hükümeti; hemen hemen Bizans surlarının içk. Şu, Beyoğlu denilen frenk mahallesi.. Ve karşıyakada da Üsküdar denilen şüp -| heli bir mıatakaya münhasır kalmıştır... A- nadoluda, merkezi Ankara olarak milli bir hükümet teşekkül etmiş, ve idareyi ele al- mıştır... Ordu, top, tüfek; tamamile bu hü- kümetin elindedir. Anadolu halkı da ta - cak, İzmire çıkardığımız Yunan — ordusu; Uşak; — Bilecik ve havalisine kadar ilerliyebilmiştir. Fakat vaziyeti tehlikede - (dir. Yurdlarını, şayanı hayret bir muhab - bet ve kıskançlıkla seven Türklerin, her an 'bir mukabil taarruza geçerek Yunan ordu. sunu ric'ate icbar etmeleri, çok mümkün ve Bir kaç dakika, süküt ile geçmişti. Sonra, Mustafa Sagirin, ağır ve temkinli sesi işitil- Mustafa Sagir, buradaki vaziyeti mira- | lay Nelsonun daha iyi bildiğine hiç şüphe etmediği için bu teklifi kabul etmiş; bir taat kadar istirahat ettikten sonra, kıya - fotlak ieğiğintişı “yüRee AÖ öilet L . : '"'_'","..,_ hay... İstediklerimiz, sizce de Benetin rvefa -|- katinde olarak doğruca (General Haring-| ; ton) u ziyarete gitmişti. Fakat o sırada da İl messili (General Kont Kaprini) de mi talyan askeri mü - , “|miştir. Hayatının ve sir yapılmış; bu Balie Velmdinik him bir meseleden dolayı General Haring-| — | L AL. Büyük Britanya hüküme- tonu görmiye gelmişti. ; Bu aksilik, hiç kimsenin boşuna gitme- Mişti. Hattâ; kapiten Benet, birdenbire karşılarına çıkan bu engelden teşce'üm et- hzizim, Mister Sagir!.. “Tam işe baş-| ladığınız zaman karşınıza bir mânia çıktı. Eğer batıl itikatlara inanıyorsanız, işleri - nize ve kendinize çok dikkat edin. Demnişti... Yüzbaşı Benetin bu sözleri, pek boş de- #ildi. Çünkü casuslar arasındaki bir an'a- neye nazaran, bir işe ilk başlanıldığı daki- ldıı'._.ldıeda—ıo“'_—"" akibeti, pek o kadar hayırlı gelmezdi. — Mustafa Sagir, yüzbaşı Benetin bu söz- lerine sadece gülümsemekle mukabele et- Mmişti. ğ x 'Tam bir çeyrek zaman, başkâtip Mister İlw—ııo&ııdıdııılılı"l'*l'î" disine tahsis edilen büyük odanın ortasın- da, yüzbaşı Benetle Mustafa Sagiri ayakta kabu letmişti. Kapiten Benet, Mustafa Sagiri - takdim ettiği zaman General Harington, mütabes- sim bir çehre ile elini uzatmış: _s;_'_yınn:lı,ı'ıl—!wlh!- metli hizmetler beklenebileceğini söylüyor- lar. Çehrenizde gördüğüm zekâ ve dirayet eserlerine mazaran, şa dakikadan ilibaren tinden ç — Ya, muhiti?.. - — Onlar da kâmilen, kendisi ile ayni fi- irdedir... Bunlar, istediğimiz şeyler... İz- temediklerimize gelince... Bütün Anadolu halkı, silâha sarılmıştır. Ve Ankarada aç lan bayrak altına toplanmıştır. Bu bayrağı istemiyoruz. — Bu, biüir. Sonra?.. - — Sonra,.. Anadolunun, baştan başa bir silâh deposu haline geldiğini, ve ihtiyar ka- dınların bile ayni mefküre etrafında top - bire fazla işler yığarak seni ürkütmemek için ,şimdilik bunları söylemekle iktifa « - dıktan sonra, diğer bir takım işleri siz ken- diniz anlıyacaksınız. — Gene bir kaç dakikalık süküt geçti. Ve fa Sagirin sesi işitildi _P.:k..lı-uelıdıılılı'_di— ye kadar hiç bir malümat alamadınız mı?. — Pek çok.. Hattâ o kadar çok ki.. Bunların arasında hakikati kaybe'tik. Muh. telif unsurlara mensup, bir çok adamlar kullandık. Fakat bunlardan hiç birinin sö- zünü, diğerinin sörü ile mutabık bulma - larda dolaştıran insanlar. — Şu anda Anadoluda hiç bir teşkilâ- tınız yok mu?.. — Yok farzediniz, — Şu halde, hangi unsura istinat ediyor- sunuz? ş Miralay Nelson; evvelâ papaz Frunun ve sonra kapiten Benetin yüzüne baktı: — Bu sunlinize, bu iki centilmen cevap versin. Diye mırıldandı. Mustafa Sagirin gözleri, papaz Fruya çevrildi. Papaz Fru; ağır, kısa ve kat'i söz- | lerle cevap verdi: — Elimizde bulunan en kuvvetli un -| yur, muhaliflerdir. — Bunların adetleri?.. Takriben.. İstanbul balkının — onda biri. İçlerindeki münevverlerin adet nisbeti. — Onda biri. — Hiç bir şey değil,.. Şa halde burada nasıl tatumabiliyorsunuz? — Aldatma.. Ve, korkutma ile... — Çürük temel, — Şüphesiz. Mustafa Sagir, şimdi başını yüzbaşı Be- Bete çevirmişti: — Ya siz, azizim kapiten... Siz bana ne hususta malümat verebileceksiniz?... — Elimizde, bozuk bir zabıta kuvveti bulunduğunu.. Ve bu zabıta kuvvetinin de; Türklerden intikam almayı fırsat adde - denlerle, beş on sterling çekmeyi iş güç e- dinenlere âlet olduğunu itiraf etmekten başka hiç bir şey söyliyemiyeceğim. ( Arkası var ) Amerikada tahsilde idim. Bir pazar sa- bahı pansiyonuma bırakılan gazeteleri ka- rıştırırken gözlerime, iri barflerle dizilmiş bir yazı ilişti. «Doktor Makgirin beş ya - şındaki oğlu dün gece Gangsterler tara - fından kaçırılmıştır.» Vak'a benim için iki türlü ehemmiyetli idi. Biri, Nevyorka gel- diğimden beri ilk defa böyle bir hâdise oluşu, diğeri de iki aydır doktor Makgirin yanında asistan bulunmaklığımdı. Hemen kendimi sokağa atıp doğru ev- lerine gittim. Şehirden biraz aynlan dör - düncü şosenin başlangıcında, geniç bahçeli bir yerdi. Yüzlerce polia ve daha kalabalık bir gazeteci kitlesi ve bheyecanla küuşatmışlardı. Doktoru göremedim. Madâm — Makgir, gaktan şişmiş, itidalini evin etrafını, merakla | bitab, gözleri ağl muhafaza etmek istemekle beraber harab olmuş gibi idi Burada ender — tesadüflerden beraber, üç gün geçmemişti ki haydudun yakalandığını haber aldık. Çocuk da bu- unmuş ve ailesine teslim edilmişti. Mat - bumat, olmakla günde, zaten üdelteri olduğu üzere Bu Akşamki Program İSTANBUL 17:İnkılâp dersi. Üniversiteden — nakil, Recep Peker. 18: Ayda operası, birinci ve ikinci perdeler. 19: Haberler. 19,15: Muh- telif plâklar ve Sigan musikisi. 20: Sıhhi konferans Operatör Dr. Kâzım İsmail ta- ralından. 20,30: Stüdyo orkestralan. 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu Ajansının gazetelere mahsus havadis servisi — verile- cektir. 19,15: Plâk (Dinâ —musiki), 20,15: Plâk, 20,40; Tiyatro, 21: Dini konser, 22: Koro konseri. BUDAPEŞTE 16,30: Plâk, 20,15: Mozart flüt kon - seri, 20,40: «Passionv adlı piyes. — 23,10: |Haberler, 23,35: Salon musikisi, VARŞOVA 186,15: Mozartın en iyi sonatlarından, 19: Parsifal operasından parçalar, 21: Rad- İyo piyesi, 21,30: Tenor, ba: | yedi, | slerle kadın korosu konseri, 23,15: Senfoni, MOSKOVA 18,30: Bir bestekâr miktofonu ziyaret iyor, 20: Solist konseri, 21: Mikrofon operası. Mussorgeskinin «Soroçin panayırm, 22: Yabancı dillerle neşriyat. BERLİN 19: Şarkılı oda musikisi, 20,15: musikisi, 20,45: Aktüalite, 21: 21,10: Orkestra, 23: Haberler, Sesli eğlenceli havalar. PRAG IZ.10: Orkestra, — 18,15; 18,45: Piyano - şarkı, — 19,1 120,10: Virtüöz keman musikisi, Org Haberler, 23,30: Şarkılar, Müuhteli 20,41 |Orkestra, 23,15: Salon musikisi. VİYANA 18,30: Piyana - şarkı, 19,05: Muhte- Lf, 20: Haberler, 20,30: Bach müsikisi, 20,45: Erkek korosu, 21,15: Viyana fil - harmonisi, 23: Haberler, 23,20: Yaylı ku- artet (Beetheven). 10 Nisan Cuma İSTANBUL 18: Mühtelif plâklar, - 19: Haberler, 19,15: Orkestra musikisi ve sololar (plâk), 20: Halk musikisi (Osman pehlivan ta - rafından). 20,30: — Stüdyo 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının erkestralan, kında icap eden malümatı verecekler; iste-|hut ta, meyhane lıöı-'ıriıııje tasarladıkları gazetclere mahsus - havadis - servisi verile- diğiniz meseleler üzerinde lâzım gelen ci-|hayali malâmat ile bizi daima yanlış yol -| cektir. beş altı tabı yapıyor, mühtelif tefsirlerle güya şahsi kanaatlerini halka yayıyordu. Doktorun bir çantaya koyup mezarlığa biraktığı dolarların alınmasına vakit kale madan, gece ayni noktaya elinde bir mek- tupla ilerliyen meçhul adam zabıtanın mu- hasarasına girdiğini anlar anlamaz, revol- | ateş —etmiye — vakit ancak — elindeki — mektuba , hemen yakalanmıştı. * Mahkeme dehşetli kalabalıktı. Doktorla | Ayni otomabilde idim. Polis kordonunu ve bermutatl fotoğraf bölüğünü yararak içeri girip, ben dinleyiciler arasında, çocuğun bahası da şahitler kısmında yer aldık. Her” kesle beraber, meraklı meraklı maznuna bakıyordum. Otuz, otuz beş yaşlarında, ye- #İ gözlü, esmer, geniş omuzlu, yakışıklı bir adamdı. Reisin sorgularına söğukkanlılıkla yabancı bir şive ile cevab veriyordu. — Adin? — Giuvseppe Konli — Kaç yaşındasın? — Otuz üç. verini — çıkarmış bulamadan tahrib edebilrr ve — Ne iş yaparsın? Otomabil tamircisiyim, Çocuğu sen mi kaçırdın? Evet, Bu aileyi tanır mı idin? Hayır. Niçin yaptın bu işi? — Para için... Birinci celse bazı şahitleri, şoförü, da- diyi, bahçıvanı,” polisi dinlemekle bir kaç Doktor da bildiklerini ledi. Maznunun avukat — istememesine men jüri, batodan birinin tayinen gönde- rilmesini işaret ederek mahkeme başka gü- ne bırakıldı. a Hafta arasında doktorla beraber öğle yemeklerine evlerine gidiyordum. Sinirleri bozulan şefimden ayrılmamaklığımı bil - hassa kendisi rica etmişti Ben mümkün ol aat devam etti. duğu kadar bahsi tazelemekten çekiniyor- | dum. Fakat doktor. kapanmış olmamak- la beraber, geçmiş bir faciayı deşmekten ge ri kalımıyordu, Hâlâ asabi. yorgunluğunu | gideremiyen karısının devamlı teessürü be ni de üzüyordu, Bir iki defa kendisini te- elli etmek istedim. Yüzünü avuçları içeti- üne alıp, bazan hıçkıra hiçkira, bazan sessiz z idim. En ön sıralarda sabırsızlıkla Bekili » yordum. Kalabalık son haddini bulmuşlü. Jüri ve hâkimler yerlerini aldıkları zayan teneffüs bile güçleşmişti. Maznun koyu kurşuni bir elbise içeri « sinde bir parça sararımış ve zayıflamış, ele leri kelepçeli olarak getirildi. Ölüm cezas sı istiyen iddianame okunurken bir sürü par dak cümlelerle müttehem aleyhindeki açık deliller ortaya konuyor, zaten meydanda bir de itiraf bulunduğu cihetle jüriden, &ı ağır hükmün verilmesi ısrarla isteniyordu. Hâkim karardan evvel müdafaa avuka- tınm dinlenilmesini jüriden rica etti. Kabül edildi. Avukat Bençti. Solu #Sta, ilk defa görüyordum. Çok aki bir adam — anlatıyordur 1 yeni bitirmiş., İlk mühim davası bu imiş, Müttehemin israrla avukat istememe- sine rağmen baro, mahkemenin talebi üze- rine bunu seçerek göndermiş. Böyle mü- him bir vak'a için bu pişmemiş hukukçus nun ne yapabileceğini merak ediyormuş..» Genç avukat bir çok tâli mesaili izak edip esası davaya girdikten sonta sesini da« ha yükselterek jüriye döndü. Gözlerim bit noktaya uzamış. uzamış, bir masal dinler gibi dalgın dinliyordum. Koca salonda çıt yoktu. Yalnız avukatının göttikçe gürle « şen sesine © kadar yakındım ki dalgınlı « ği devam edemedi. Ne düşünüyordum?, Meçhul. Halkın artan heyecanı arasında şu sözs ebiliyordum : »Muhterem efendileri.. Mückkilim mae sumdur... Buna kat'iyyen eminim. Kana « atlerimi yüksek huzurunuzda — arzederken yalnız ve yalnız aziz vicdanlarınıza iltica et miyor, bu kaçırma hâdisesinde müekkili « min ne gibi hislerin tesiri altında kaldığını ve ne dereceye kadar haklı olduğunu an- latarak, sizden adalet istiyorum.» — * Uğultular artmıştı. Reis sükünu iade et "Evetl... Müekkilim tamamile suçsuzdur. Zira a bu işi her ne kadar para için yaptığını iti- raf etmişte de o, hakikatte bir ailenin şes refini düşünerek tam bir erkek gibi hare- ket etmek istemiştir. Efendiler! Müekkilim Giuseppe Konti kaçırdığı çocuğun baba « sidır oe Jüri heyeti afallamıştı. Hâkimler daha dikkatli kesilmişler, daha alâka ile dinli « yorlardı. Halkın ” asabi, evdişeli, zabırsız nazarları bitkin bir hal alan müttehemin üstünde birleşiyordu. Adam bit şeyler mıs rıldanmak istedi. Hâkim, avukalının, söze lerine devam tikten sonra avukat devam etti: edebilmesi — için. kendisini susturdu &... Madam Makgir kendisinden çok yaşlı olan kocasını hiç bir zaman sevme « miş, severnemiştir. Üstelik, menleğine feve kalâde bağlı ve meşgul olan zeve de katı sını daima ihmal etmiştir. — Kadın nie — hayet en zayıf bir mahlâüktur. Kalp te mi- deden daha kolay ve çabuk acıkan bir we zuv... Madam Makgir, kocasını almıya ©- tomobillerile şehte indiği bir gün dokte- run bir iş$ yüzünden kendisile dönemiye « ceğini öğreniyor. Saat ilerlemiştir. Kadın her suretle yalnız, nâçar dönüyor, Otomo«- bil şehrin dışma çıkacak iken bozuluyor. Telefonla bir tamirci istiyor: — müekkilimi gönderiyorlar, Kadın — zayıftır — demiştim. Mehtaplı bir gece de çok güzeldir...'Nihas yet, altmış beş yaşındaki kumral bir koca- yan madamı olan kadın esmer ve yeşil göze |lü bir oğlan doğuruyor. Bu çocuk müekkis Emin çocuğudur. Aşkın, mehtabın, bir zanf — Jamaları üzerine krizlerin arkası alının - cıya kadar susmayı muvafık buldum. Hatıâ mahkemenin bir kaç celsesine de uğrama- gecesinin, nihayet birleşen iki kalbin mah- — sulü bir çocuk...» Ayukatın sesi kısilmişç fakat heyecanı artmıştı. Dev_ıın ettir C Yeer Y lay A