4, Curcuna Hakkındaki Gene gençlere: Bundan bir evvelki sayımız. da ve (kitap, mecmua, gazete) say- famızda, anketlere verdiğimiz ce- vaplar hakkındaki intibammizla, ayrıca <Ankets e dair kisa birer fıkra yazmıştık. Şimdi sizinle bu mevzu üzerinde, bu hâdiseyi do- guran sebepler üzerinde, sizi in- kâr ewlenler üzerimie, ve nihayet sizin üzerinizde, tahlile benzer bir şekilde konuşabilir ve — niye in- kür edelim — yüreğimizi, anlayış, görüş ve KAXSAPI namına kor kunç bir şekilde bulandıran bu ık laşmay ı, ttk olduğu kadar uzak bir tepeden ve mümkün ol duğu kadar sakin bir kalb ve kar ayla teşrihe çalışabiliriz. Evvelâ hüdisenin Düş arı yalım: Biliyorsunuz ki Matbunt Umumi Müdürlüğü, «1908 den son raki Türk edebiyatır kaydile, ye- ni edebiyat örneklerini Avrupaya tanıtmak için Fransızen bir pro- paszamla kitabı neşrelti. o Bu tarzdaki o kitaplar, iyi o olunmuş, kötü olmuş, ancak bir kaç kelime hakkederler. Hatta en mühim hâ- diseler karşısında, o sessizlik ve alakasızlığın En dipgşizini, eni gibi muhafaza eden bşr atmosfer. den bu bir kaç kelimeyi beklemek bile fazla bir ümide düşmek değil midir? İşimiz gücümüz kendisini memnun etmek olun Avrupalıya, bir kutu içinde Lir kaç İHacbekir lokomile, bir iki lüle Eyip kay- mağı gönderir gibi, yeni Türk edebiyatını da biraz koklasın diye yapılan acemi buket, Matbuat Umumi Müdürlüğünün sık sik neşrelliği ve içlerinde tilizlikle bağlamılacak bahisler ve davalar bulunan diger eserler gibi ve ana ne ve karakterimiz icabı, kale bile alınmıyacağına, birdenbire Türk atına, bis «Fin du mende» kadar büyük ve mühüm i Bir hadiseyi bü kadar büyük görmekle her zaman o kas dar küçük görmek arasında hiç bir psikolojik fark yoktur. Iler ruh hastasının, derin bir melân- Bütü koli inurakabesine daldığı bir ko- guşta. nügihan hepsinin ayağa kalkip ortalığı şamataya, raksa ve feryada boğmaları anenk bir müddet sonru tekrar gelecek me- lânkeli imurukabesinin ve tekrar onu takip edecek saşiintion» un, ve ebedi muvazonesizliğin haber- eisidir. Bu hal, hiç bir hâdise üze- rinde kiymet hükmü snotion» una malik olmadığımızın ve hâdisele- rin kıymet derecesini ve ehemmi- yet tercihini peşin bir şuurlu idu- re wleceğimize, elimizi bir piyan- ko çantasına şe numara çe kervesine, tesadüflere bağladığı- mızın yüzde yüz delilidir. İmdi, bir muharrir çıkıyor, Antolojiyi tenkit ediyor, şifahi dünyanın en namlı şairi —- belki de haklı olarak — antolojide fena mühakeme edilmesinden mütecossir oluyor, şifahi dünyasını dalgalan- dıriyor, bir kaç ufak tefek recak- siyon başlıyor, derken «Suru İs- vafile onlunmış gibi, ancak kıya- met günlerinde (o canlanmalarını beklediğimiz insanlar ayağa kal- kiıyor, birinin cesareti öbürünün hasretini besliyor, birinin kabında yılığı öbürünün başım döndürü- yor ve bir gazoz şişesi devrilir devriimez vur, kır, kes, yak» na- ralarile ortalığı mahşere çeviren Yüksek Kaldırım sinemaları gibi, karanlıkta, insan eğlatacık kadar aşağı kaliteden bir kör döğüşü- dür başlıyor. Bu kör döğüşünün manası bu kadardır. Fakat bu kör döğü- şü içinde, en taktikli ve en açık- göz narayiı birdenbire o salıver- mekle, yıllardır . içinde yattığı, hatla riza ve tevekkülüne bile ka- vuşluğu siliklik çerçevesinden bir ân için çikiveren bir simaya işa- ret elmek Jâzımdır. Bu zat, şal sen kendisini çok sevimli buldu- gum, ve ahbâbı kalmak istediğim, buna rağmen bence hakikat olan şeyi kendisinden de gizliyemiye- ceğim eski bir şairdir: Malit Fal- ri OZANSOY. Dünyanın cu silik ve en kü- yip mecmuasını çıkaran ve bu 15 n Fikrimiz kadar siliklik içinde bir ömrün, bir tahammülün devam edebile- ceği mucizesini temsil eden bu zat, gazetelerden birinin anket $&i- rığina çıkıyor ve bağırıyor : — Bizden sonra hiç bir nesil, hiç bir şalus gelmedi... Bu hükümde şahsen istisna wlilmemiş olsaydım, herkeste ol duğu gibi, — açıkça söylüyorum — bende de olması icap eden ve bü- yük bir terbiye ve otokritik bas. kisi altında uyuşturulması gere- ken «nefsi emmare» mi, çırılçıplak teşhir ediyorum korkusile bü mevzuda konuşamazdım. İyi niyetimin birinci delili bu olsun ! Halit Faliri, bence tamamile aksi olluğu halde, Kendi nesli arasında — hakiki tabiri kullan- makta mazur görünelim — zeki- sının azamelile meşhurdur. Bu- gün Türk mizahını kayıtsız ve şarlsız temsil eden bü neslin çi- kardığı mizahı mecmualarını araş- tırmmak, onun zeküsina, kendi ar kadaşlarının itimadım gösterecek vesikalar büldurur. Halbuki her ne bahasına olursa olsun, şiirde ısrarı ve bu tarzda sözler söyle- mekteki kalıramanlığı gösteriyor ki, Halit Fahri, neslinin en doğru, en samimi ve en zeki insanıdır. Nötekim kendisi bu çığlığı kopa- rir koparmaz, adetleri dört beş kişiyi geçmiyen bu nesil hemen onun arkasına sıralanmışlar, bir müddet sonra gene onunla alay etmek üzere, resmen bayrağı altı- na girmişicr ve (eker teker salı- neye gelip tekrar etmişlerdir : Bizden sonra hiş bir nesil ve Kin bir şahıs gelmedi. Ya kim var? O zamana kadar hiç anımı dıkları ve samimiyet İavalarına almadıkları Halit Fahri de dahil olduğu halde kendileri... Zavallı İlalit Fahrinin bu hüdisede pek de dikkat edilmiyen ve gene nçıkgözlerin eline geçer gibi görünen © yaman savletinin güme gilmesini istemediğimiz için- dir ki bü tabloyu çizdik. Günün