lari! YOLAÇ ti, bir adese öyle gece öz ağlamak | isine güve * topluluğu min gergin. mektebine duğu Gibi nemizim 50- açlarımı bir ge (Çı VE İrdüe luk. Henüz p erkes reyini nıştı. Çünki nur reisliği 1. iyük sevgi- tkâr sessiz” konuştuğu leğildi; biz. RE puta maduk Kudretimizin e “has varlığımı favafa gidiyordu * oraya, Çanakkaleyi göğsüne kalkan ap “tıkta sonfa, öldürücü mevsimlerin de ıldırdığı cephelerde vücudunun parçala- in, kaybeden toprak gönüllü, düşmez ir bayrak olan Mehmeleiğe gidiyorduk. Kurtuluş kavgasında, cephane kolunda bir molada yağmur üzerine tüğ yı alıp mermilerin üze- e seren altın. kalpli Eminelerin, Fadi- 5 melerin, Ayşelerin huzuruna yüz sürmeğe i, ileriyi, refah ve hüzüru seslere, kendi seslerimize ko- durdurmak iste- ri hareket dun Polis. İramvayımızı © memiş. Biz datranmadan işareti verdi, biletçiye sor NN — > yapalım bayım, AE * Bir yolcu sinirli sinirli bana izahal ein “Kabahat biletçide değil beyim! , iyordu. Kendini açamıyordum. — Yolları kesiyorlar. — Niçin? — Kalabalığı azallmak için. Arkadaşım: mahşere e bir huşü ve heyecan içindeydim e bir ii sağnağına tululmr 1 1 “niçin söylendiğini anliyabiliyardılm. Cad- deler, evler, bozulmıyan bir e VE İlertiple biribirimize karışmış, akıyor Kalabalığa eyi Saray, a ize kapa z Sağdan, 5 in MEK, t şiveler e yordu. — Yürüyü Bir çocük ei, hirçım: — Ne bekliyoruz. Bu seste, kurtuluş kavgasındaki bir molada cephaneyi örtmek için annesinin, zerinden abasını çektiği çocuğun haklı yanını buldum, “Evet, ne bekliyoruz? arkadan çeşil Ayaklarımıza kara su indi, görme- hen g Di eğizl, — Kalabalık varmışta onun için ka- bam, içerisi biraz hafifleyince açacak- i $. Sabırsızlık, cümleleri sertleştiriyo idama mümkün değil. Başımı ola Tanıdığım, klâsik bir faizci.. hilekâr, tebadan insanların konuşmalar havasına karış akla ve başka mutemimizden “hisselerini temsil ekleydi, Sebebi izah edilmiyen bu bekleyiş, üzücü olmağa başladı. Niçin bu kapıları açmıyorlar? Ne vardı? Padişahların zulmü hortladı da milletin karşısına dikilmeğe mi yelieiyo DEP, ilme: alıyorlarmış. Ne filmi, o sabahleyin gördüm. çekerlerken — Canım, gecesini çekiyorlar, Düzgün bir Ermeni şivesi: — Efgan kıralı gelmiş ziyarele, — Cumhuriyet bel. Herkes gibi ara- mıza katılıp giremez mi, dediler Misalirdir. — Hem o, sabahtan gelmiş, dediler Hiçkimse biribirini tanımıyor, herkes biribirinin dostu, ve her kafa, bir izah şekli buluyor ve söylüyordu; fakat, kimse de işin aslım bilmiyor, ağız gazeteciliği yapılıyordu. Dalgalar, bizi sağa, sola, ile- riye götürdükçe, hep sunlle biten kesik konuş şmalar GİYSİ i Önümdekinin omuzları arasından, atlı polislerin fâmbaların aydınlığında parlıyari miğferlerini gördüm: bu hararel ve tazyik karsısında nerede ise eriyip oldukları vere yayılacak kurşundan dökülmüş be- bekler. gibi geldi bana. Saat kulesinin kaidesine ya hemen oraya çık- tım, arkadaşa da yardım ettim. Buradan vaziyeti daha iyi örnekli Arkadaşım kafasını salladı: — Tevfik, herhalde ya bir kaza var, yebeyle bir tehlikenin önünü almak Dee. Kimbilir, içeride biriki mi ayıldı. Kuleye bitişik yolun dikenli tel geril- miş direkleri devrilmiş, va ezilmişti. Sesler, bir ormanın içinden geçen rüzgâr gibi e yapmağı e Atlılar, saat kulesi el wdiler, kapılara olan el boşi Deniz. kabarıyor. , yalı a sallanıyor, bekle- mekten sabırsızlanan kitleyi, yerlerinden sökülmeden, durdurmağa çalışiyorlar, kı- bir sabun köpüğü gibi dağılıyordu. Ve nihayet bir kitle harekete geldi ve kayna- şan kadın, erkek, çoluk, çocuk dalgaları, ai kapıya davandı, polisin de vaziyeti üşkü “Kim olüyorlar bunlar?'Biz Atamızı görmekten mennediyorlar?, Benim kafamda kıvrılan ve kâh hayret gibi okla- al, herkesin kafasında çengel- i Çünkü buradaki halk bir duyguyle harekete gelen bir tek insandı. Hürmetkâr halk sâkindi, vakurdu, matem EL bozacak bir taşkınlıklan t girmek istiyordu, bu öğrenmek isti- bekliyordu. Bu, hakkı değil miydi? Yoksa sarayın kapıları, yıpranmış bir defterin kabı gibi yırtılır ve atılırdı.. içerde Alü olmasa, da bu halka dayanarak, bu yaldızlı kapıların içindekilerin silkip ni- mamış mıydı? ka bir otomobile Şuurla yürüyen halkın ne büyük bir küdret, ne müthiş bir deniz olduğunu bu gece daha iyi kavradım. Halk, hudutsuz bir denizdi: insana, sevgi, hürmei, korku telkin ediyor. Kitleye istikamet vermek onu içinden fethetmek, onun yaralarını s#öyliyen dili olmak, onun tarafından se- vilmek ne büyük bir mazhariyeti.. Ata, ne talihli bir ölüdür. Ve bu masum “milleti hor görmeğe, onu şaşırlmağa, geri yürüt- meğe yeltenen icin bulunacak bayağı bir kelime var mıdır?. Athların arasından mütemadiyen SI” ramalar oluyor ve kapıya dayanan kopan kitleye karışıyordu. Yanımıza yaya bir polis sokuldu. Uzaklaşmamızı söyledi. Vikıları en etrafındaki serpin- tileri dağıtıyor ve ilerdeki bir yaya arka- daşındar e bekliyordu. Hareketlerin» de nezaket vardı, islemiye istemiye bu vazifeyi yaptığı belli idi, oda Atanın ma- temini tutuyordu. bu sırada atların ayak- lari altında ezilmek üzere olan bir kadının çığlığını duydum. Bu, kapı tarafına ati- lanlardan birisiydi. Cephane kolundaki bacının sesi kulakları parçaladı. Kalbim, alev bir avtıçta sağılır gibi oldu, Atlı polise işittirecekmişim gibi bağırıyordum, Bana ihtarı tekrar eden yorgun polise: “Bu kapı ne zaman açılacak?» «Bilmiyorum? der gibi omuzlarını kaldırdı. *Halk, haklı olarak sabırsızlanıyor ve kalabalık her taralı sarıyor. Vorgun sesinizle birşey duyuramazsınız. Kaza çıkacak, megafon lâzım ki, sesiniz duyulsün!.,, “Büyüklerimizin bileceği iş» dedi ve ayrıldı. Arkadaşım inmişti, uzaklar bana; “gel, diye bağırıyordu. Halâ; nasıl çıktı- Sima şaşlığım kayanın üzerinden indim. Devrilen tel parmaklığın üzerinde aşıp önümde Kalabalığa karışmak istiyordum. Yanima gelen een mani oldu, fakat, daha ziyade paçama lakılan telin tisi etili elbirliği Polis de kapının niçin kapandığını ya bilmiyor veya öyle görünüyordu ki, hakikatı ayiracak vaziyette değildim. Merak ikimizi de çıkış Ki sü- rüklemişti. Yolda Hüsnü söyliyor — İyi ki e getirmedim. kek görsün diyordu, Uludağlı Mehdi ölmüş, muhakkak geldik. o Meşalelerin camlara vuran kızıl akislerini görüyorduk. Çıkan- lar pervane gibi yanmış ve serinlemişlerdi. Hep o hürmeikâr sükün ŞLNİR süzülü- yordu. Beşiklaşlan gelen dolu bir tramvaya atladık, Henüz ilerlemiştik ki, arabamızı polis durdurdu. İki askerin koltukladığı, topallıyan birisini bindirdiler mi, yoksa baş- mi koydular, ayıramıyor- dum. Kalamda megafon, bir fikri sabit olmuştu. Bana ve e ki bir mega- kası 27 inel sayfada —