madım mi | akın, yeni m etrafina rle dönan. | ları dışarı ımâ Otur geçmiş» birdenbir je sevgi do- bir: sevim- de ezber! onu. yin şürmeni 15 iz r vermemi dafaa etme yşe birder| ktız — Böyle, benim anlamadığım şeyler İ konuşmayın, dedi, Biz buraya eğlenmeye i gelmedik mi? Gözlerinin içindeki küçük kahve rengi benekler parlıyordu. Dudaklarını açık ve garip bir şekilde sarkık tutuyor ve dişle. rinin arasından küçük kırmizi dili görü- nüyordu : — Eğlenelim kızım, dedim. Sen türkü söylemesini bilir misin ?. — Elbette., üm söze karıştı: e, Çukurovada en güzel türkü | Ze kadın ir, Ayşe elini kolumdan çekmeden mırıl- dandi; — Bu gece daha güzel söyliyeceğim.. Abdullah mânalı mânâlı yüzüme ba- kıyardu. Hepimizin de başları dönmeğe başlamıştı. mımızda coşmak, köpürmek, akmak ve çağlamak arzusu kabarıyordu. "Abdullahın iki arkadaşı; sırtlarını a vererek ağız- larına sıgaralarını koymuşlar, kya tür- küsünü beklemeğe e Ayşe, kolunu koluma bi küçük, i beyaz elini koltuğumun altına kadar uzattı ve parmaklariyle pazumu sıktı, sonra ba- gm omuzuma dayadı, Abdullahâ son iflah anlamak ister gibi baktı. Onun tatlı, güzel in ayari Gözneli > e elini bazan yumruk haline gelirerek lu iğum altında oynaştırıyor, diğer eliy- le de ommuzumu okşuyordu, Karpit lâmba- siniri eee yayılan ışığı sanki gittikçe szalıy ordu. yanıbaşımda vücudunu git- İkide birde başımı kaldırıp Abdullaha ba- kiyorum. Delikanlı, gaşi olmuş gibi sade- © dinliyor.. gözlerini kapamış ve bütün islemden sıyrılıp çekilmiş gibi... maklariyle saçlarımı okşuyor, kulaklarımı Oğuşluruyor ve çene kemiklerimi parmak- riyle çimdikliyordu. Kolumu kaldırıp be- ine altığım. zaman birdenbire vücudu bir Tüstik gibi gerilip kısaldı ve söylediği şar- kıyı kesiverdi, Neden durdun A yşel. Gözlerimin içine bütün sicaklığıyle ba- ak; KAr vik söyliyemem | dedi, Abdul büzüldüğü yerden doğrularak: çelim | diye mırıldandı. Beşimiz de KA takiben kadeh- — ik Billâr gibi sürahilerden olduran Ayşe, gözleri parlıyarak: — İçelim dedi. Bu. birbiri ardına içiren içki, bir anda bize daha coşkun bir hal verdi. Ab- in oturduğu yerden dikilerek Ayşeye bak — Zi âleme bir tek ceylân yetmiyor, Küçük Emineyi de çi çağırtalım. Abdullahın iki arkadaşı biden canlan- dılar; — Küçük Emineyle Silifkeli Naciyeyi, Kasim kızını da getirelim!, Abdullahın bakışından anliyorum ki, bu arzuların müsaadeşi Ayşeden çıkacak. tır. Ayşe, öylece, bana sokulmuş vaziyetle, sanki söylenilenleri rn gibi du. Abdullah kısık bir sesle; — Ne d-rsin Ayşe, Kü ik ei Silifkeli Naciye, Kasım kızı gelsinler mi ?, Ayşe, kolumu göğsü üstünde daha çok sıkarak : — Siz bilirsiniz, isterseniz gelsinler |. diye mırıldandı. Abdullah dinç bir kahkaha atarak : — Duydunuz mu Süleyman bey, gel- sinler, diyor. Bu, ikinci tecrübem. Ayşe es- kiden kendisinin bulunduğu âleme tek ka- din sökmazdı Abdullahın iki arkadaşı derhal ayağa fırlayıp çıktılar. Beş dakika sonra içeriye kör bir kemençeci girdi. Abdullah onu bir sa ye oturttu; ıkla Kemalin gelmesi uzun sü- ruyordu, mayi tıpkı bir köpek gibi etrafı kok- ladı, Sonra kısık bir sesle: — Yanınızda karı var değil mi ? dedi. — Evet. — Gözneli Ayşe mi? — Nereden anladın hacı? — Gözneli Ayşe üzüm kokar da, ondan. Ayşe bal, kıvrak bir kahkaha atarak başını yüzüme yaklaştırdı : — Ben geri em üzüm mü kokuyo- rum). Kokla beni bey. Küçük eliyle bir omuzuma asılarak göz- lerini iliği şlırdı. Burnuma taze, keskin, ME üzüm kokusu çarptı, Başımı sal- lıyara — Evet, dedim. Üzüm kokuyorsun. — Hayır, öyle uzaktan, itler gibi kok- lama.. - Hayır. böyle.. Yüzünü dudaklarıma ve İZ sü- rerek mırıldandı Bembeyaz yüzü bir ateş gibi yanı- yordu. Şakaklarını, yanaklarım, çenesini ağzımda dolaşlırırken nihayet dudaklarını dudaklarıma bıraktı, gözlerini yumdu, uzun uzun,, kemençe sesi gelinceye kadar öy- lece kaldık. bdullah bir raf üzeriden birşeyler indirmeye çalışıyordu. Kör kemençeci kıv- rak, oynak bir hava çalmağa başlamıştı. yşe bu havayı duyar duymaz birdenbire kollarının bütün kuvvetile beni arkaya doğ» n fırladı, Şalvarını yukarı çekerek göbeği üstüne kuşağına sokmuş rılıp titriyor ve kalçaları bütün güzelliği ile dönüyordu. Yanıbaşıma gelen Abdullah; — Ayşeyi bu kadar coşkun görmemi tim, dedi. Bu gece ölürde, çılgınlıklarını yerine getirmeden duramaz !,. Ayşe ayaklarını kıvırıp dönüyor, bü. külüyar, aşını dizlerime koyuyor, sonra niden sıçrayıp uzaklaşıyordu, Abdullah, e mençecinin yanına kadar gidip birşeyler söylerken, Ayşe yeniden geldi, ters yüzü diz çöktü, sonra başını ve gövdesin geri- ye altı, Elimle omuzlarından tuttuğum za- başımı birdenbire avuçlarıyie kavrayarak yüzü yüzümü bul- du, uzun uzun, bütün canı ile dudakları» mi öptü. Sonra birdenbire sıçradı, ayağa syn bir iki defa kıvrılıp döndükten son- a, parmaklarını gömleğinin iki yanına ge- ği di ve hizla çekti, beyaz gömlek bir an- da yırtılıp omuzlarından aşağı, sıyrıldı. Ayşenin güzel göğsü, omuzları, kolları e kadar bütün gövdesi meydana çıktı. man, kollarını uzattı ve Beli üzerinde sarkan gömleğini çıkar- madan yeniden, fakat daha kıvrak, daha canlı, daha heyecanlı oynamasına devam eli başımda duran Abdullah hayret ten gözleri açılmış, mırıldanıyordu — Ayşe çıldırıyor, hiç yarma şey- ri yapıyor!, Ah, siz harikulâde bir a- m lena bey.. kadınları çıldır- tiyorsunu yşe e gibi parlayan gözlerini göz- lerimden ayırmadan, bir manyak gibi oy- nuyordu. sünün bülün seri ve munfa- zam ai. hafif karpit ışıklarında gölgelenip kayboluyor, ayakları göz Şaşır- tıcı bir süratle kıvrılıyor, alnından iri iri ter damlaları akıyordu. Yarı belinden yu- karısı çıplak kalan vücudu da artık par- lamağa başlamıştı. Kollari bir yılan gibi kıvrılıyordu. Bazan ta yamıbaşıma kadar yaklaşıyor, göğsünü yüzüme doğru soku- yor, sonra birdenbire fırlayıp kaçıyordu. Bütün dünya, bütün âlem sanki ikimizin gözlerinde toplanmıştı. Ne kemençeyi, ne onun ayaklarının tahtalarda hasıl ettiği gürültüyü, de Abdullâhın seçer in e gözlerimde Ayşenin terli, plak vücudu, yuvarlak omuzları ve harikulüde beli parlıyor, yaklaşıp u - tikça, onu, — bir duman irket miş, yahut bir duman içine girmiş gi görüyorum, Nihayet kemençe birdenbire durunca Ayşe olduğu yerde hareketsiz kaldı. Sonra birkaç adımda koştu ve ai iy