alnız kak ığlamıştı, sesi yokli. nde gezi- “içinin si- a is verildi. lılar, böy- den, yatlı. sordu. ıdı... Keş en sonrâ ıkeşi Bibi ulursunuz. yalnız kak dir, uzun ir genç ve iyerek orna almak is 'öktü. tutan genç zin, başini »taya baki altı asker, e İşkence r, diye h& si, Güzelin zeleni evrak pres treni ketdağı bö ” değilsiniz. i emrine itaat etti; Berlinde Bir Gece — Geçen sayının devamı ve sonu — rkekler, kadınlar bir siraya dizil- diler ve onun kendisini kucakla- masını beklediler. Sonra, birbirinin elini sıkarak, biribirlerile kucaklaşarak kar- deşlik selâmı ile biribirine samimi te- mennilerde bulundular, İtalyan, bu dini coşkunluk arasın- da ne yapacağını bilmediği için yürü- dü ve dindarlar arasından kendisine yol açmıya koyuldu. Tam kapı eşiğini geçeceği zaman, Rus kızı, önünü kesti ve Fransizca : — Biran, Möayö! Siz, yabancısınız. Kardeşlik bunesini benimle teati etmek © ister misini:? dedi. talyan, titremekten kendini alama- dı. O, bunun bir dini âdetten, bir mezhebi usulden başka birşey olma- zarında aykırı birşeydi. Buna riza gös- i, kanaatine melesinin manâsını anlıyamıyordu. O, böyle şaşkın dururken, kız, hırçın bir sesle; — Ne duruyorsunuz, mösyö ? , Diye ciddi bir ihtarda bulununca, İtalyan: , . — Bu bahtiyarlığa kendimi lâyık görmiyorum; çünkü Katoliğim. ayır efendim, hayır.. Katolik — Acayıp şey.. nufus tezkeremde kayıtlı. — Bütün bunların bir kıymeti yok. Katolik olun, olmayın.. Bunun ne ehem- miyeti olabilir? Özrünüz boş şey.. Su- sunuz ve beni öpünüz! İtalyan, o kadar şaşkındı, ki kızın onu kucakladı ve uzattığı iki yanağına dudaklarını temas ettirerek öptü. Öperken, gözleri, kı- #ın sarı ipeğe benzeyen saçlarına dal- dı ve bütün mevcudiyeti, kızın bir vanilya kokusuna karışan serin nefesi içinde eridi. talyan, kızı öptükten sonra geri- ye çekilmek istediği zaman, bâlâ, onun i kollarının kendisini çektiğini hissetti ve Run kızı kulağına şu sözleri mırıl- danıyordu ; Kardeşim,. Allah, sana, ailene şan ve şeref versin! sardet ve vatanına — Teşekkür ederim, matmazel! — Hayır. böyle cevap vermiyecek- siniz, «Allah, sevdiklerinizi mesut et sin ve Rusyaya saadet versin |» deyiniz. Tercüme eden : M. Râsim ÖZDEN İtalyan, iki duadaki farkı derhal kavriyarak, kızın söylediklerini tekrar etti. Kız, genç tolik olsaydınız, bu gece burada bu- lunmazdınız. yle ama. . — unuz.. Ben, sizi daha m buluyorum. Siz, büsbütün dinsizsiniz | sabrediniz; ne söyliyeceğinizi biliyo- rum. Kendinde, size böyle hitap etmek hakkını bulan kızın kim olduğunu bil- mek istersiniz. Bunu kısaca söyliye- bilirim: Bir daktilo.. Allahı bizzat gör- müş olan alelâde bir daktilo | İkisi de biran sustular. Kar savuran ve yüzleri ısıran buz gibi soğuk bir rüzgürın dalgalandığı kilise kapısının önünde dindarlar toplanıyorlardı. Kız, kalabalığın arasında dışarıya sürüklenirken ; « — Tekrar görüşmek üzere, zavallı . kardeşim ! Dedikten sonra, yürürken, şuhmeş- rep bir kadın edasıyle ve sesinin ahen- gine bir işve çeşnisi katarak: — Dinleyiniz.. sofrada yanımda o turmaya gayret edinir. Ben de baba Adriyanoya söylerim. Emin olayım mı? Genç âdam cevap vermedi. O da kalabalığın cereyanina kapıldı ve ken- dini kar ve rüzgârın altında buldu. Kürkünün yakasını kaldırırken, kendi kendine ; — Evet, ama küçük hemşirem ba- na birsz delişmen gibi geliyor. Diye mırıldandıktan sonra, Fransiz hükümdarı Dördüncü Hanrinin: “Baba Bakko, onun busesi biritabe değerdi.,, diye şöhretbulan sözüne nazire ola bilecek birkaç söz daba gevelediyse de, bu açık yakalı sözleri rüzgâr kaptı, götürdü. nl , Köşkün salonu iyice süslenmiş de- necek halda idi. Büyük bir sofranın et- rafına yerleşen davetliler, İtalyan mi-. Fransızca konuşuyorlardı. güzel bir Fransızca, ki onların Fransiz olmadıklarını bilmeyenler, irk ve mil- liyetlerini tefrikte güçlük çekerdi, İtal. yandı Fransiz şivesi ile komuşu- lan ve kendini alâkadar etmek için özenilerek bulunmuş olan müküleme mevzuları karşısında yavaş yavaş ya- banecı bir rauhitte olduğunu unuttu. Baba Adriyano, onu salonda hazir rayına bulunanların çoğuna takdim etmişti. O, şimdi uful etmiş olan eski Rus sa- ensup birçak şöhretli şahsi- yetlerin, yarım ilâhların, baştan ayağa kadar asalet olan madamların önünde, her defasında yerlere kadar eğilmikti. Böylece, sofranın etrafını devrederek, ortasında papasın yeri bulunan, şeref mevkiine gelmişti. İşte burada, kendi- muştu. Takdim etmek isteyen papasa, sesine biraz istihza karıştırarak ; — Matmazelle biraz evvel teşerrüf ettim. Deyince Adriyano, tebessüm ede. rek cevap verdi; — Evet, biliyorum; Prenses Tat yana Harkof, bana sizden bahsetti, — Prenses mi? Bu anda, kız atıldı! — Evet... Daktilo. Dedikten sonra, papasa hitap etti: — Onun yeri, burada, benim ya- nımda değil mi, Baba Adriyano ? Papas kollarinı geniş geniş açarak, büyük bir isşirahla tastik etti ve son- ra yerine oturarak papaslık ciddiyeti- ni takındı. Herkes sustu, Papas dun etmeğe başladı. papasın kısa duasını, yanına yerleşen İtalyana şöyle tercüme etti: — Üzerimize Allahın rahmetini da- vet ediyor. Siz de “amin|,, deyin! Genç adam, bir minimini kızın he vesine uyan bir insan gibi itant ede- rek; ı ofrava, aralarında meşhur «Paska» olduğu halde hep Rus yemekleri geldi. İtalyan bir müddet etrafını seyretti ; mükâlemeleri dinledi. Prenses te pek az konuştuğu için, yine yabancılığını hissederek sıkılmaya başladı. O, Tat- yana ile pek az konuşmuştu, amma onun OMohilefte doğduğunu, şimdi yirmi üç yaşında bulunduğunu, on ye- di yaşında evlenerek yirmi yeşında dul kaldığını öğrenmişti. İtalyan, sıkıntısını gidermek için bir mükâleme zemini aradı ve bulduğunu da zannelti, Sakin, fakat biraz müstal- zi bir tebessümle ; — Affedersiniz, madam! Allahı ne vakit gördüğünüzü bana söyler misiniz? Tatyana, bütün sükünetile ve tered- düt etmeksizin cevap verdi: — Geçen Paskalya yortusunda..Tam bir sene evvel, — Yal Öyle mi? Ne şekilde idi? — Bir kilidin anahtar deliğinden süzülen pek ince bir ziya hattı şeklinde. dağını ısırdı. Prenses Tatyana Har-