kof'un akli muvazenesinden, artık, ta- #namile şüphelenmişti. Böyle narin bir kadının uğradığı musibetlerden sonra aklını oynatmaması kabil miydi?. ,Genç adam, mükâleme mevzuunu, daha başka, daha hafif şeylere dökmek lüzumunu hissettiyse de prenses, BÖ” züne devam etti: Allahı yasıl gördüğümü, size, bayada anlatmak isterdim, ama, gö- rüyornunuz, çok gürültü var. Burada, buna imkân yok. Bakınız, size, bunu anlatmak oesileşiği bulabileceğim. İşte, sofradan birisi kalktı. Biz de kalkabi- liriz. Zaten, sofrada, artık yalnız er- kekler kalacak, gidelim İtalyan, bu teklife uymaya lüzum görmediği için, yalnız bir: ye Demekten kendini alamadı. — Nereya olacak? Odama. Odam, koridorun nihayetindedir ve tamamile tenhadır. Kapıyı kapayınca, bizi kimse rnhatmz etmez. Burada ise.. Baba Adriyano ile mekiişee gidinee, insan kendini biraz kaybed İtalyan, genç Ladinu söylediklerini anlamamış gibi yahut işittiklerine mana vermekte güçlük çeker bir insan tav- rile baktı. Daha doğrusu, bu garip şahsiyet önünde kendi temyiz mele- kelerinden şüphelenmiye başlamıştı. yleya, seyahatlerinde, buna benzer ne maceralar geçirmişti. Yoksa, bu da mı onlara benziyen bir şekil alacaktı? Düşünürken, gözlerini gözlerine dikmiş olan ve beyninde geçen şeyleri seyreder gibi bakan perensesin önünde, heran, biraz daha gülünç bir vuziyete düştüğünü anlamaktan eza duyuyordu. Gözlerinde, birdenbire çakan müphem, karanlık bir istifham şimşeğile genç kadının gözlerinin içine baktı, Kadın, hiç irgilmedi. Gözlerinde yayılan sa- fiyet berraklığı bulanmadı. Bu gözler, gölgesiz bir ee aynası gibi lekesiz- di. Kendi ke — Yalnış üye mi yapacağım ? Zaten, delilerin önünde mantıkla ha reketin ne manâsi var? Dedikten sonra, ayağa fırladı. IV Küçük demir bir karyola.. üstünde, örselenmekten kıymetini çok kaybet- miş bir kürk örtü.. üzerinde birkaç bavul bulunan aynalı bir dolap.. üstünde kıymetli şeylerin yanında değersiz yayılan bir knsol... Yırtık iki koltuk.. üzerinde, birbirine karışmış kitaplarla gazeteler bulunan bir masa.. bir p vana ile ayrılmış bir lâvabo.. bir de, tiftiklenmiş bir Türkistan halısı. duvar koyunca, gümüş aizze İmsvirleri ara- sında sararmış fotografiler.. Hulâsa, burası, iflâs etmiş bir asilzadenin ikinci 22 deme bir otelde işgal ettiği odaya benziy Genç Perenses, misafirinin karşısına oturunca : Ne düşünüyorsunuz ? Diye sordu. — Hiç birşey, perenses.. bekliyo- m — Rica ederim : Perenses kelimesi- ni bir İ#arafa bırakınız. ancak birkaç mark mağazalarının bir daktilosuyum, fazla birşey değil... Bana, Tatyana diye hi- tap ediniz. Sualimi “benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?, şeklinde tefsir ediniz. Genç adam, omuzlarını silkti ve ne cevap vereceğini tayin edememek- ten gelen sıkıntısını saklamak için te” bessüm etti. — Ben, biliyor — O Halde, siz söyleyiniz. — Buna lüzum yok. Yalnız, sizin hakkınızdane düşündüğümü söyliye" bilirim. — Peki.. Söyleyiniz. — Benim alâkamı celbediyorsu- . Ben mi? siz.. Ve o suretle ki cid- den ve ta kalbimden size acıyorum İtalyan, bu sözlerin- de kımıldandı; fakat Sabak ken- dini topladı. Muhatabını merakla, alâ- kayla tetkike başladı. Sonra, onun gülüşünü bertaraf etmek için — Benim aziz ve sevimli hemşirem, Kendimi iyi bildiğimi size temin ede- bilirim. Yaşadığım muhitlerde, bana merhametle bakanlar olduğunu pek te hissetmedim. Genç kadın, verdi: — zn — Siz beni buraya, bir hikâye alk şerefini vermek için getirmişdiniz. biraz dalgın, cevap u müstehzi sözlerin tesirile dalgınlığından ayıldı ve gözle- rini indirerek birkaç saniye derin bir düşünceye daldı. Odanın sükünunda, bir küçük sobanın mırıltısı duyuluyordu. Bitişik odaya, şarkı söyleyen birisi.. arkasından da birkaç kişi daha, ayni Ea söyleyerek girdi. ba Adriyano, sizden tevec- cühle bahsetti. İstihzanız, belki de tabii bir helinizdir. Sizi şimdi tecrübe ede- ceğim. — Rica ederim, madam! Ne suretle? — Size birşey hediye etmekle.. Bu, bir gecelik misafirimize Paskalya hatırası olacak. Bahriyeli, bu anda, bir darbe ile dörtte üç sersemlemiş bir adam vazi- etinde idi. Bugüne kadar yakar. karışan birçok kadın tiplerinden hiçbiri, nahoş tesiri âmirane denecek kadar tok sözlü, mu: aşeret âdâbinı istihfafla karşılayan, güzelliğinden habersizmiş gibi kadın lığına hiç ehemmiyet vermeyen bu genç kadına benzemiyordu. Hayretile mırıldandı : — Bir hediye mi? Genç kadın ona cevap vermeden kalkmış, bir çekmeceden beyaz kadife kaplı bir kutu çıkarmıştı. Bahriyelinin yanına dönüp te oturduğu .zaman, ku- tunun üstüne mıblanmış gümüş haçı dindarane bir hürmetle öptü. Sonra, adeta birşeyi incitmemiye dikkat eden ellerinin nazlı hareketi ile kutunun kapağını açtı ve oradan kocaman bir demir anahtar çıkardı. — Mucizelere inanır mısınız? —— e madam. Bu sözlerin söyleniş tarzı, genç ka- dının sisl dudaklarında bir tebessüm uyandırdı! — Hayatıma ait ii şeyler sizi alâkadar eder İtalyan, tereddütlü bir tandikle: — Şüphesiz, madam Diyebildi. V — Bana, böyle birkaç mark ücretli bir daktilo olmazdan evvel, başkasının canını çok sıkmamayı, yani insanin kendisinden, mümkün olduğu kadar ax bahsstmesini öğretmişlerdi. Bu gece bu kaideden ayrılışımı mazur görünüz, Hadisenin, lüzumsuz yerlerini de anlat mıyacağım. Dünyada, en hüâklı şekva lar bile pek kısa olmiya mahkümdur; bunun için kendi felâketlerimden bak" setmeye lüzum görmem Genç kadının Yesindeki acılıkta sin si bir istihza zehri vardı. İtalyan, bunu, hissettiği için, Si erek gibi öne doğru eğildi v — Rica ederim, sesinizin ahengini değiştiriniz | Dedi. Küçük prenses , kelimenin her hr cesi üzerinde durarak: ekâlâ! Diye cevap verdikten sonra sözüne göyle devam etti: evcim, harbin bidayetinde ağır ca yaralandı. Bu yüzden, geri hizmetle rine geçti. Paytahtta ve sarayda, çü) bucak, parlak bir mevki sahibi olduk.| Biz de, o zaman eyaletlermizdeki hık kın çoğu gibi pek dindar idik. Anir yorsunuz ya.. Pek genç idik ve ke camla ben biribirimize kâfi geliyorduk Bir gün Çarlık çöktü. Kerenski, hükümet