A v'LN si Er OMA NI e Ve kuyunun ağzı üzerindeki taş büyüktü. Ve oraya bütün sürü- ler toplanırlardı ve taşı kuyu- nun ağzından yuvarlayıp ko- yunları suvarırlardı, Ve yine taşı kuyunun ağzı üzerine kor- lard Takvim 29-3 Ertesi akşam hava karardıktan sonra Abdullahla gizlice çiftlikten çıktık. Üze- rimizde bir köylü elbizesi vardı. Atları istasyona doğru sürerken Gilan Binsi sinsi gülüyordu : — Babam duyarsa, bana iki misli kı- zacak beyefendi. Sizi başlan çıkariyorum. — Ben karışmam, cevabını sen vere- ceksin.. Bari güzel yosmalar var mı?. — Ben gündüzden haber saldım, Göz- neli Ayşeyi etiemekleri; — Hani, bir parmak kaşlı, koskoca benli iri kadınlardan biri... — Görünce şaşarsınız bay, yosmalar buralarda hep sizin taril ettiğiniz gibi amma, Gözneli Ayşe böyle degil.. Parası, pulu, toprağı hayvanı olan bir kadın.. Keyfi için oynar, keyli için eğlendirir. Şehirde bile böyle bir kadına güşr gelirsiniz. Dört sene var ki, dağlardan, cünbüşlerden elini ayağını çekti. Hiç kim- se artık onu eğlence âlemine sokamıyor. Geçen yıl trende rest geldim. Kulağının arkasına iliştirdiği gelincik ile gözüme çok güzel göründü. Bir yolunu bulup ko- nuştum, bana hiçte vahşi davranmadı, Ca- nim İsteyince onu çağırtabiliyorum. Bir defa olsun «gelmem!» demedi. — Sana vurgun olsagerek.. amma, ben ondan hoşlanmı- yorum, sadece güzel, sadece iyi oynuyor.. Beni çekmiyor, halli dört ay var ki, onu görmedim. İstasyonu geçtikten sonra yukarılara doğru, bağlar ve bahçeler arasındaki yol- lardan Kara İsalıya yaklaşmağı başladık. Nihayet bir küçük su başında Abdullah yere atladı, hayvanımın dizginlerinden tu- tarak banim, altan inmeme yardım etti. Küçük tozlu yoldan bir bağ içine girdik. Abdullah keskin bir ıslık çalarak ilerideki bağ kulübesine haber gönderdi. Piraz sonra iki gölge koşarak geldi: 24 . MM: 25 — Abdullah, geldin mi?. — Benim.. Herşey hazır — Evet.. Beyefendi bize şeref veri- yorlar galiba Karanlıkta bu iki gölgeden birini seç- meğe çalışarak Abdullaha sordum: — Arkadaşın olacak, — İkisi de lise arkadaşım, şimdi size tanıtırım. Kulübeden içeriye girince, yüzüme bü- yük karpit lâmbalarının ışığı çarptı. Gö- xümü bu bol işığa alıştırırken, tam karşı sedir üstünde bir kadının ayağa kalktığı- mı, başını silkerek saçlarını geriye etlı- ğını gördüm. Abdullah bana iki genç ar: kudaşını takdim etti: ikisi, eşraf çocukla” rıydı, Sonra karşımda duran Bol şalvar- h, dar gömlekli kadını işsret etti; — İşte Gözneli Anşe... Ne ir ras- tıklı a ne de iri kara beni var.. dın vahşi bir gülüşle yüzüme baktı, Göğsü, dar gömleğini patlatacak gibi mun- tazam ve güzel çizgilerle taşmıştı. Kum- ral saçları kabarık kabarık ensesine dökül- müştü. Başındaki beyaz başörtü ancak tepesini kapıyordu. Dizinin birini bükmüş, kalçası sağa doğru kaymıştı. İnce, çok in. ve müteharrik bir beli vardı. Oynaş- tıkça bu bel tatlı bir inhina ile kıvrılıyor ve göğsünden omuzlarına doğru gaşyedi- ci bir ürperme dalyalanıyordu. Bakışma larımız uzun, çök uzun ve manalı bir şe- kilde devam etti, Bu sessizliğin Abdulle- hi da, iki srkadaşınıda hayrete düşürdüğü- nü hissedince oynaşlım ve güldüm; — Niçin ayakta durüyorüz, oturalım | dedim. Abdullah, tatlı kir gülüşle yüzüme bakarak : — Olturalim beyefendi, dedi. Ve sonra kulağıma eğilerek fısıldadı : — Ne koca rastıklı kaşları, ne de iri kara beni var değil mi beyefendi? — Abdullah, yine mi?, — Anlamadım 25 Kiskaniyor musun, diyorum. — Sizden mi? Delirdiniz mi?, Ben Ayşeyi sizin için getiritim. Sizin, kadınlar gözündeki kudretinizi ben anlamadım mı sanıyorsunuz ?. Ah, bu benim için çok güzel bir deneme oldu. Şimdi bakın, yeni | bir tecrübe daha yapacağım. Beşimiz de büyücek bir sofranın etrafını oturduk. Sofra en güzel mezelerle donan. . Küçük sürahilerde AN dışarı z gibi Kir vardı bir hal aldı ardına dört kadehi yuvarladıktan sonu diz üstü oturduğu yerde yavaş yavaş ban doğru meyletmeğe başladı. Abdullah iki e birde yüzüme bakıyor, tatlı, sevgi de. İu gözlerle gülüyordu. ocuğun ne cana yakın bir sevim liliği vardı. Bana hayrandı, beni herşey- den, herkesten üstün (seviyordu. Hiçbir taşkınlık yapmıyor, daima terbiyeli ve hürmetkâr konuşuyordu. Bir aralık arkadaşlarından biri dayan madı, dedi ki: — Beyelendi, biz zatiâlinizi gıyaben been baltâ buna giyaben değil, simi n desek daha iyi olur. sesinde «Doktor Süleyman sı bilmeydi Çünkü Abdullah sizden bize o kadar ek bahsetti. Fotoğrafınız! Abdullahın, küçük komodininden sık sık çıkardı. Mütalea zamanları komedinin üs tünde dururdu. Muitler, muallineler bil makta hiz aldığım bilirlerdi. için cidden hürmete lâyık bir adamsınız... Hayır, sözümü kesmeyin, sadece hürmet lâyık değil, örneğe değer bir adamsınız Çünkü sizin aşk hikâyelerinizi de ezbi biliy: orü "Abdullaha baktığım zaman onu yiz tatlı tatlı güler buldum! — Abdullah, beni dile düşürmeni fetmiyeceğim.. “ — Fakat aşk bir suç değil ki... Çileği likte beni sorguya çekliğiniz gecede olmadığına karar vermemi suçun mevcut miydik ? — Ah baylâz, kendini müdalsa ete” sini ne de güzel biliyorsun. Biz bunları konuşurken Ayşe birde” bire kolumu tutarak yüzüme baktı: