» “ saatleri söylüyorum E ORULMEMİŞ BİRGARDROPMN! O kapisi önünde, bir lüks - tak- si durmuştu. Kulağı kirişte olan otel kâtibi koştu. Otomaebilin ön ka pısı açıldı, bir gerç. sıçrayarak kaldı” rıma atladı, hemen ikinci hürmetle eğilerek geriledi, bekledi. Şoför de, öbür yandan fırlamıştı; genç adamın yanına seğirtti. Otome- bilden, şişmanca, boylu, tek gör lüklü, orta yaşlı bir adam, bastonuna dayanarak ağır ağır çıktı. Gözlerini kır sarak etrafına adeta istihkarla baktı; sonra genç adama; kısık bir sesle: — e i, dedi. Sen, bavulları yukarı» ya çıkar eri kâtibi ile Sadi. çindaki küçük valizleri sür atle alırlar» kapıyı açtı, uzun otomobilin i- adımlarla otelin kapısına doğru yürü- dü, merdivenlerden çıkmağa başladı. Şoförde, otomobilin arkasına bağlan- mış, iki büyük valizi çözmüş, kaldırı ma bırakmıştı. Çok geçmedi, iki gar- son koşarak geldi, büyük valizleri yük lendiler, kâtiple Sadinin arkasından merdivenlere tırmandılar Tek gözlüklü adam, otelin salonun” daki geniş koltuğa, uzun bir yol yürü: müş gibi yorgun çöküvermisti, mendi- liyle yüzünün terlerini kuruluyordu. Emir bekler bir vaziyette duran kâti- be sordu:. — İki odalı boş daireniz var mı? Kâtip, bir edebileceğine memnun insanların sevinciyle, gözleri- nin içi gülerek ellerini uğuşturuyordu; hizmet — Ekselâns, emrederler Tek gözlüklü adam, “ekselans * te- birini hiç yadırgamamıştı, hep tiksin- miş gibi bakarak kısık sesile sormakta devam ediyordu: — Çalışacağım saatler, gürültü is temem: ar. Ekselar8 emrederler. — Misafir kabul edeceğim günleri, , Başka zamanlarda, kim gelirse, beni rahatsız etmeyin. — Ekselans, emrederler. — Beni, telefondan çağırırlarsa, kim © Yazan : MAHMUT YESARİ © > neresidir, anlayın. Eğer, ben yok- m, bir yere kaydedin. Bu, çok mü- imdi anlıyor musunuz ? — Eks elsns emrederler. i Bastonuns dayanarak ayağa kalkmış» — Dairemi gösterin, bavulları da taşıyın. Otel kâtibi eğildi, yel gösterdi. Bir kat merdiven çıktılar. Ötel kâtibi, ar- ka tarafta, bahçeye bakan bir dairenin kapısını açtı: — Buyurunuz, ekselans “Ekselans”, odaya girdi, bep o de ğişmiyen tiksinmiş bakışlarla odaya göz gezdirdi, beğenip beğenmediğini söyle- medi, garsonlarla kendi adamına: — Bavulları açınız, dedi. Esvaplar buruşmasın, Fazla buruşmuşlar varsa, yarın, terziye gönderirsiniz. dadan çıktı, aşağıya indi; kâtipte onu takip ediyordu. Tekrar salona gir- di, bir koltuğa gömüldü ?. Kısık sesile emretti: — Şoförün hesabı ne tutmuşsa ve- — Ekselans, emrederler. Otel kâtibi, tekrar salona döndüğü zaman, “ekselans”, düşünceli idi, kı sık sesi, büsbütün ağırlaşmıştı : — Ötelin yemekleri nasıl? — Nefistir, ekselans | — Hergün listeyi sabahtan getirir- siniz. bakarım. Ben, her yemeği yiye- kâtibim, icabederse bu- rada kalacak. Daimi olmamak şartiyle ona da bir oda temin edeceksiniz. — Ekselans, emrederler. — Bana; şekeri az bir kahve. Otel kâtibi koştu, zile bastı, hemen kahveyi ısmarladı, Tekrar, kapının ke narında, emre muntazir vaziyette durdu. “Ekselans ,, konuşmıyordu. Onun derin düşüncelere daldığını gören © tel kâtibi, yan odaya çekildi. Biraz son- ra, kahve gelince, garsonun elinden se sessiz adımlarla ekselansa götürdü: uyurunuz ekselans Etsek, rüyasından uyandı; kah- veyi koltuğun yanındaki tabureye bı- rakmasını eliyle işaret etti, cebinden paketini çıkarttı; cıgarasını, kâtibe yak- tırdı: — Yukarkilerin daha işleri bitme" di mi? Kâtibim Sadiye haber ver, gel s bir işim var. Kahvemi içip gideceğim, mübim — Ekselans emrederler, Sadi gelince, otel kâtibi “teeddü- istedi: fakat ekselans, Gg en ,, çekilmek eliyle çağırdı: e Dur, sana da söyliyeceklerim var. İkiniz de dinleyiniz. Belki geç gelirim. Beni telefondan ararlarsa, idare edin. Yani kimdir, nedir, ne söylüyor? Baş- tan savma dinlemeyin, iyi anlayın. O konuşurken otelin garsonları, yan odada, merak ve heyecanla bakışıyor, fasıldaşıyorlardi: selans, kahvesini içti, kalktı, git- ti. Gi. otel kâtibine anlatırlar” ken parmak ısırıyorlardı: — Kaç kat esvapl.. — Ne gardrop. otele çok müşteri geldi, bu kadar zengin drop görmedim. Sadi de anlatıyordu : i senedir maiyetindeyim; zengin gar» ei “Ben; ik ya prenslerindenmiş, petrol üzerine, tülün üzerine, incir, üzüm üzerine, ne bileyim işte, herşey üzerine iş yapıyor Bin tarakta bezi var. Böyle bir adamın apartmanı olamaz di, büyük bir tülün işinin peşinde... Kimbilir, yine ne vurgün vuraca ak... Otelde, o gün, akşama kadar, be men hemen hep ayni şeyi konuştular ve otel sahibi de, oteline böyle bir mi- safir geldiği icin derin bir iftihar duyu. * * * Bütün iş adamları gibi, ekselansı arayanlar da pek çoktu. Fakat bütün gelenler, onun çalışma ve istirahat za- manlarına riayet ediyor, salonda bekli- yorlardı. Ekselans, misafirlerini, sabah akşam yemeklerine alıkoyuyor ve onlara ps- ket paket cıgaralar ikram ediyordu. Kâh otelin kâtibini, kâh sahibini çağı- rıyor, emirler veriyordu: — Otelde, hiç te iyi çamaşır yıkan- TBIYOL. İcabediyorsa, iyi r kolaciya verin; hesabıma geçirin. — Bugün terziden yeni kostumüm gelecek. Faturayı ödeyin, hesabıma ge- çirin. Bir gün Me kâtibi, heyecanla onun odasına koşm — Eks li E luodan sizi istiyor lar. — Kim? — Bankadan, beşbin lira gelmiş. — Peki. Şimdi. beni rahatsız etme- yin. Uyumağa ihtiyacım var. İzmirden Onamınıza veri